Kudüs’e Selahaddin gibi bakmak

Kudüs’ün fatihleri denince, Hz. Ömer, Sultan Selim ve Sultan Selahaddin isimleri hatıra gelir. O mübarek, mücahid, adâletli, celâdetli zatlar, orada asırlara hükmeden ve kıyamete kadar devam edecek olan nuranî tohumları ekmiş, maddî ve manevî icraatlarda bulunmuşlar. Allah, onlardan ebeden razı olsun.

Medâr-ı iftiharımız olan o şahsiyetler, aynı zamanda ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’e İslâmın mührünü vurdukları gibi, insanlık âlemine de pek mühim mesajlar bırakmışlardır. Yani, İslâmın Kudüs’ünü insanlığa mal ederek, istikbâlde ve günümüzde yaşanan sıkıntıların hâl çaresini de göstermişlerdir.

Dolayısıyla, 70-80 yıldır acılar içinde sancılanan Kudüs ve Filistin beldesini, sadece Müslümanlarla değil, bütün insanlık âlemiyle yapılacak ittifaklarla ancak huzûra, sükûna erdirmek mümkün. Başka türlü arayışlarla oyalanmak demek, bu acıklı meseleyi bir 70-80 yıl daha sürüncemede bırakmak demektir.

*

Bu konuya bugün temas etmemizin elbette pek mühim bir sebebi var. Kudüs Fatihi, “Şark’ın sevgili sultanı”, büyük İslâm kahramanı Sultan Selâhaddin-i Eyyûbî’nin bugün vefat yıl dönümü: 4 Mart 1193. (Rahmetullahi aleyh)

İslâm birliği taraftarı ve hürriyet kahramanı, edib-şair Namık Kemâl, iman çağlayanı şair-hatip Mehmed Âkif ve İslâm tefekkürünü temsil eden Bediüzzaman Hazretleri gibi mümtaz şahsiyetler, Sultan Selahaddin’den sitayişle bahsederler. Meselâ, Divan-ı Harb-i Örfi isimli eserde, ondan şu ifadelerle söz edilir: “…Şeriat-ı garrâ müsâvatı ve adâleti ve hakikî hürriyeti, cem-î revabıt ve levâzımatıyla câmidir. İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyubî âsârı (icraatı) bu müddeâya delil-i alenîdir.” (Age, s. 84)

*

Evet, Selâhaddin-i Eyyûbî’nin en büyük hizmetlerinin başında Kudüs’ün yeniden fethi geldiği için, onun imzasını taşıyan o muazzam fütûhatı kısaca nazara vermeye çalışalım.

Bir “İslâm kahramanı” olan Selâhaddin-i Eyyûbî, aslen ve neseben Kürt olarak biliniyor. Umumî kabule göre “Kürtlerin medâr-ı iftiharı”dır. Ancak, onun kurmuş olduğu “Eyyûbî Devleti” bir millî Kürt devlet değildir. Gerçekte, kendisi “ümmet anlayışı”na dayanan bir İslâm devletini kurmuştur.

*

Sultan Selahaddin’in komutası altındaki İslâm ordusu, kendisinden kat-bekat kalabalık durumdaki Haçlı ordusunu Kudüs’te de kesin bir mağlûbiyete uğrattı.

Buradaki Latin Krallığına son verdi ve Kudüs’ü fethetti. Böylelikle, 88 yıl aradan sonra Kudüs’ü yeniden bir İslâm şehri haline getirmeye muvaffak oldu.

Bu statü, 1917’ye, yani I. Dünya Savaşı sonlarına kadar aynen, 1947’deki İsrail işgaline kadar da kısmen korunabildi. Kudüs’ün statüsünü de, demokrafik yapısını da değiştiren “İngiliz siyaseti” oldu.

*

Selâhaddin-i Eyyûbî hakkında müstakil bir biyografik eser yazan Namık Kemâl, “Evrak–ı Perişân”da ondan şöyle bahseder: “Binlerce Müslüman sultanı içinde, Asr-ı Saadet hariç, üstünlüğü ve büyüklüğü itibariyle Selâhaddin’e eşit (müsavî) olanlar, topu topu 10-15 nâdir kişiden ibarettir.”

Mehmed Âkif de, ona duyulan muhabbeti mısralarına şu sitayişkâr ifadelerle yansıtır:

Sen ki son ehl-i salibin kırarak savletini:

Şark’ın en sevgili sultanı Salâhaddin’i.

Üstad Bediüzzaman ise, Kürtler için örnek bir şahsiyet olarak gösterdiği Selâhaddin-i Eyyûbî hakkında çok takdirkâr ifadeler kullanıyor ki, bunlar, Münazarat ve İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi (Hatime-1959) gibi muhtelif eser ve bahislerinde mevcuttur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*