Marangozu, “ulema” yapan sırrı kavrayabilmek!

Image
Geçen hafta dört gün boyunca İstabul’daydım. Amacımız mutad “SonbaharUmumi Meşvereti” başta olmak üzere bir dizi hizmet toplantılarınakatılmaktı. Elhamdülillah hepsi gerçekleşti. Aşk ve şevkimiz tazelenmişve artmış olarak memleketimize ve aile efradıyla dostlarımıza kavuştuk.

Yazının başlığına koyduğum hadiseye gelince: Hafta sonu, Yeni Asya Vakfı merkezinde beraber kaldığımız Bandırmalı Ali abinin teklifi ile orada bulunan birkaç dostla birlikte Pazar sabahı Marangoz Şevket Günder abinin evine kahvaltıya gittik. Şevket abinin evine varınca, onu daha önceden Fatih’teki derslerden tanıdığımı hemen hatırladım.

Aslen Gönenli olan ve elli yıla yakın bir zamandır İstanbul Karagümrük’te ikâmet edip, Nur Camiası ve Yeni Asya’ya tam sadakatle bağlı olan, yıllarını bu hizmete veren ve istikametini kaybetmeyen Şevket Günder abinin bir dâvâ adamı olduğunu Ali abi önceden bahsetmişti. Mütevazi evine dahil olduktan birkaç dakika sonra mevcut manzara ve kararlı davranışlarından her şey zaten anlaşılıyordu.

Şevket abinin evinin zemin katı, marangozhaneden çok bir kütüphane ve ilim ve araştırma merkezi görüntüsündeydi. İlim tetebbu odası niteliğindeki bu katta biraz vakit geçirdikten sonra Şevket ağabey bizi üst kata kahvaltı masasına davet etti. Orada sohbet ve kahvaltıyı birlikte yürütmeye çalıştık. Araştırma merkezimizden Ali Toker Ağabeyin de katılmasıyla çok hoş bir gönül ve sohbet sofrası da kurulmuş oldu.

İşte bu dostlar sofrasında Şevket ağabeyin nasıl “ulema” nâmıyla bir harika hizmete vesile olduğunu öğrendik. Bu ibretâmiz olayı da bilmeyenlerle paylaşmak istedim.

Kâbe’de ve Mescid-i Nebevî’de birlikte risale dersi yapılması mümkün değilmiş. Şevket Ağabey bu konuda gayret göstererek buralarda Risale okunmlasının serbestiyeti hususunda fetva çıkartılmasına vesile olmuş.

Burada bu konuda kısaca bir bilgi verelim. Hacca gidenler bilir. Kâbe’de ve Mescid-i Nebevî’de halka oluşturarak toplu halde veya grup olarak ne sohbet edebilirsiniz, ne de bu şekilde kitap okuyabilirsiniz. Hemen sivil polisler gelir ve sizi ikaz eder. Bu iki mekânda bulunduğunuz zaman, namazdaki saf şeklinde durmanız gerekir. Geçmişte yaşanan çok çeşitli hadiselerden dolayı Suudi Devleti bu konuda çok hassas. Siyasi muhtevalı konuşma ve toplu hareket olmasın diye çok dikkat ediyor ve hiçbir gruba bu konuda müsamaha göstermiyorlar. Yalnız vaaz vermek isteyenler, hangi milletten olursa olsun, oradaki müftü veya sorumlu şeften izin almak zorundadırlar.

Bu durumu bilen nur talebeleri de Risâle-i Nur Külliyatının orada gruplar halinde okunması, Türkiye’deki gibi “derslerin” yapılması için gayret göstermişler. Fakat her defasında polis müdahale edince bu defa Mekke Müftüsünden Risale-i Nur Külliyatının okunması için “fetva” almanın yolları araştırılmış.

İşte Şevket Ağabey ve bir grup nur talebesi ağabey, o yıl bunun çarelerini araştırırken Mekke Müftüsüne nasıl gidilebileceğini öğreniyorlar. Sonunda oradaki “delil” denilen, Hac rehberleriyle olabileceği ortaya çıkıyor. Rehber aramak için otelden dışarı çıkar çıkmaz aradıkları rehberle karşılaşıyorlar. “İyi olacak hastanın; doktor ayağına gelirmiş.” “Delili” de arabaya alıp doğru Mekke Müftüsünün makamına gidiyorlar. Orada bir sürü ilim erbabı da çeşitli konularda suâl sormak ve “fetva” almak için müftünün huzurunda bulunuyorlar. Tabii ki Mekke Müftüsüne herkesin kimliğiyle tanıtılması gerekiyor. Sıra Marangoz Şevket ağabeye ve diğer Nur talebesi ağabeylere gelince, “delil”, yani rehber, Şevket ağabeyi, Müftüye: “Şeyh hazretleri, bu zat Türkiye’den ulemadan Şevket Efendi” diye takdim ediyor. Yanındaki diğer iki nur talebesi ağabeyi de birisini: “El umum Müdiri Ceride-yi Yeni Asya” (Yeni Asya Gazetesi Genel Müdürü), diğerini de “Tüccaran” yani Tüccar diye tanıtıyor, ki diğer iki ağabey de aslında emekli astsubaylar.

Bu fasıldan sonra diğer ilim erbabının sorularını cevaplandıran Mekke Müftüsü, sıra “Marangoz Şevket ağabeye”; nâm-ı diğer “Ulema Şevket Efendiye” gelince “Senin derdin ne?” diyor. O da “Kur’ân’ın mânevî tefsiri olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın Mescid-i Haram’da grup olarak, ders şeklinde okunması için ‘fetva’ istiyoruz” diyor.

Müftü biraz düşündükten ve bazı sorular sorduktan sonra, cevap olarak: “O kudsî mekânlarda, siyasî, içtimaî dersler ve sohbetler yapılamaz” şeklinde bir beyanda bulununca; Şevket Ağabey aynen şunları söylüyor. “Bir anda ne yapacağım diye düşünürken, Üstadın bir ifadesi o anda sanki bana ilhamen geldi ve hemen: ‘Ya Üstad! Eûzübillâhimineşşeytanı vessiyaseh’ dedim. Müftü bu cevap karşısında hayrete düştü. Dakikalarca güldü. Ve sonunda ‘fetvayı ve beraatı’ verdi. ‘Risale-i Nur Külliyatını her yerde istediğiniz gibi serbestçe okuyabilirsiniz. Fetva veriyorum’ dedi.”

Elhamdülillâh, o gün bu gündür Risâle-i Nurlar hem Mescid-i Haram’da, hem de Mescid-i Nebevî’de alınan bu fetvayla serbestçe okunuyor.

Evet, hadisenin özü bu! Ben ve beraber olduğumuz dostlarımız bunları hayret ve ibretli dinledik. O sofrada daha birçok güzel hizmetler anlatıldı. Diğerlerini sonraya bırakarak şunu ifade etmeliyim ki; kendi iç dünyamda şunu bir defa daha tespit edip, sabitleştirdim:

Biz Üstadın sözlerini aynen kabullensek ve yer, zaman, şahıs ve makamı da iyice tespit ederek ona göre davransak, kendi kafa feneri ve aklımızı fazla karıştırmasak, saf, temiz, mütevekkil, muhakemeli, feraset ve basiretli davransak ve de birazcık sabırlı ve akıllı hareket etmeyi bilsek, birçok problemimiz hallolacak. Dertlerimiz asgarîye inecek, İslâmın doğru anlaşılması ve yaşanması hem çok daha yaygın, hem de çok daha kolay ve güzel olacak.

Bu sohbet sırasında Marangoz Şevket ağabeyden bir başka öğrendiğim husus ise, “vefa” duygusunun toplumda ve cemaatlerde çok erozyona uğramasının onun iç dünyasında meydana getirdiği gönül burukluğu ve üzüntüsü oldu. Bu konuda da daha dikkatli davranmam gerektiğini öğrendim.

Vefakâr, cefakâr, fedakâr, sebatkâr hallerin gönül dünyalarımızda yerleşmesi ve her an yaşanması dilek ve temennilerimle…

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*