Müslümanların sadece duasını değil, oylarını da alacak olan bu aday, halihazırda zaten cumhurbaşkanıdır. Hofburg Sarayındaki koltuğunda ülkeyi yöneten devlet başkanıdır. Altı yıldan beridir bu üstün görevi yüzakıyla yürütmüştür. Bu aday zaten seçilmiştir. Bu seçim de seçilmişin seçimi olacaktır. Yükselen bir oy potansiyeli ve güven tazeliğiyle Heinz Fischer makamında oturmaya devam edecektir.
Evet, mevcut üç adaydan biri olan bu sosyal demokrat adayın, bir altı yıllığına daha o makamda oturmasını, ölümden başka engelleyebilecek bir sebep gözükmüyor. Mevcut sistem içinde cumhurbaşkanını seçecek olan halkın kararının bu yönde olduğu da oldukça açıktır. Avusturya kanunlarına göre, 34 yaşını dolduran ve 6 bin destekçiden imza toplayabilen her vatandaş cumhurbaşkanlığına aday olabilir. Diğer adaylar bu hususta da, bu sosyal demokrat adayın çok gerisinde kaldılar. Onu yeniden adaylığa dâvet eden 45 bin destek imzası toplandı.
Gerek otuz yıllık milletvekilliği döneminde, gerekse altı yıldan beridir yürüttüğü bu üstün görevde hep pozitif performans sergileyen 71 yaşındaki bu adayın, yeniden adaylığını bile halk istemiştir. Hatta ümitlerini, onun aday olmamasına bağlayan birkaç önemli isim, onun adaylığını açıklamasından sonra, adaylıktan çekilmişlerdir. Çünkü Avusturya tarihinde, görevde olan bir cumhurbaşkanı ikinci defa seçime gittiğinde seçimi kaybetmemiştir.
Gerek parlamentodaki sandalye sayısı ve gerekse genel oy oranı bakımından SPÖ’den sonra hemen ikinci sırada yer alan ÖVP’nin aday çıkarmamasına bir mantıklı yaklaşımı daha var ki, bizim Türkiye’dekilerin kulaklarına küpe olacak niteliktedir. İşte o mantık:
“Cumhurbaşkanlığı seçimi için gereksiz harcama yapmaktansa, partimizin gelecek parlamento seçimlerine odaklanması ve bu masrafı orada yapması daha mantıklı olur.”
Halbuki FPÖ, kendi beyanına göre 1,6 milyon euro harcayacak.. Ve kendisi de harcanacak.. Adayının asıl hedefi de cumhurbaşkanı olmak değilmiş (ki zaten olamaz), bir FPÖ adayının bugüne kadar alabildiği en yüksek oy oranını geçmekmiş..
***
Dilerseniz, yazımızın asıl konusunu teşkil eden adayımızdan, yani halihazır Cumhurbaşkanımızdan biraz daha söz edelim. Müslümanların duasını kendisine lâyık gördüysek, bunun kuru bir iddia olmadığını biraz daha izhar etmemiz gerekir. Doğrusu, bir Müslümanın ellerini açarak, “Yâ Rabbî, bu adamın yüzünü bu seçimlerde ak çıkar, onu başarılı kıl” dediğine şahit olmadım. Ama mâlûmunuzdur ki, duaların çeşitleri var. Bir insanın iyiliğinden, güzel sıfatlarından söz etmek de onun hakkında bir duadır. Onun güzel sıfatlarına ve müsbet icraatlarına dair yazmak da duadır. Onun için sandık başına gidip ona oy vermek, onun seçilmesini istemek de fiilî bir duadır. Biz dahi bu Pazar günü bunu yapacağız İnşaallah.
Dr. Heinz Fischer’in devlet adamlığı seyir defterinde şimdi güzel bir “tevafuk” da göründü. Kendisi 71 yaşında.. Halkın kendisine oy teveccühü yüzde 71 gibi gözüküyor. Son kamuoyu yoklamasında halkın yüzde 71’i onun cumhurbaşkanlığından memnun olduğunu beyan etti.
Fischer, 2004’te seçilir seçilmez ülkede yaşayan göçmenlerle geliştirdiği diyalog sayesinde birleştirici bir rol oynadı. Ramazan ayı ve bayram günlerinde Müslümanları Hofburg Sarayında ağırladı. Kur’ân ve ezan sesini kendi sarayında çınlattı. Müslüman toplumun da, ülkenin bir parçası olduğunu göstermek yolunda önemli adımlar attı.
***
Diğer iki adaya gelince, her birisinin kendine has fikirleri ve farklı partilerine rağmen, sadece bir hususta ruh ikizi gibidirler. İslâma karşı tavırlarıyla ve Türkiye’nin AB adaylığına şiddetle karşı çıkışlarıyla aynı bağnazlığı paylaşırlar. İslâm toplumu onları cami düşmanı olarak yakından tanır. Ama Avusturya toplumu onları daha dışlayıcı, daha sert söz ve eylemler ile âdeta kendi radikal ve marjinal kabukları içine mahkûm ediyor. Meselâ, bu iki adaydan birisi için “Avusturya’nın yüz karası” ifadesini kullanan siyasetçiler bile var.
Bu iki adayın ilginç iki yönü daha var ki, Müslümanların da dikkatini çekiyor. Bunlardan birisi dört kız babası olup, kürtaja şiddetle karşıdır. Diğeri de on çocuk annesi olarak, bizdeki kürtajcılara on tokat vuruyor. Görüyorsunuz ya, kimlerden neler hâsıl oluyor… Hayretimizi bastırmak için, yine Hazret-i Bediüzzaman’a kulak veriyoruz:
“Çünkü onlar Peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah’ı tanıyabilirler. Allah’ı bilmeseler de kemâlâta medar olacak bazı güzel hasletler bulunabilir.”
Bunun en bariz örneği Türk solu ile Avrupa solu mukayesesinde göze çarpar. Türk solu kemâlât ve kalite bakımından Avrupa solunun çok gerisindedir. Avrupalı bir solcu, demokrat ve insan haklarına saygılıdır. Sosyal adaletin temini için çalışır. Ya bizdekiler?
Benzer konuda makaleler:
- Gelinen nokta
- Kim Cumhurbaşkanı olmalı?
- Almanya’da Gauck’a destek büyük
- Avusturya gündeminden
- Cumhurbaşkanım benim!..
- Önümüzdeki seçim sürprizlere gebe
- 10 Ağustos dönüm noktası
- Kadına Şiddet
- Sayım mı, seçim mi?
- Cumhurbaşkanlığı, Padişahlık mı, Krallık mı?
Eğitimci – Şair – Yazar
İlk yorum yapan olun