Mustafa Canan ağabeyim

7 Mayıs akşam üzeri, Ankara’daki minyon kuyumculuk sahibi, hayırsever insan, Mustafa Canan ağabeyin, bir düşme sonucu beyin kanaması geçirdiği haberini aldım.

Aynı zamanda, Prof. Dr. Sinan Canan’ın da babası olan Mustafa ağabeyle, babalarımız vasıtasıyla akrabaydık. Hanımı, Güzin abladan vaziyeti öğrenince, içim “cızzz!!” etti. Biraz sonra da, vefat haberini aldık, çok üzüldük.

Hemen hatıralara daldım. 1959 senesinde, 6 yaşında bir çocukken, rahmetli babam, bizi ailece , Ankara’nın mesire yerlerinden biri olan orman çiftliğine götürmüştü. Benden, 5 yaş büyük ağabeyimle beraber o zaman Türkiye’nin en büyük hayvanat bahçesinde, vazifeli bir polis amcanın nezaretinde, bizi ‘fil’e bindirmişlerdi. O hatırayı hiç unutmamıştım. Babam o zaman, polis amcayı bize, “Emin Canan abi, benim akrabamdır” diye tanıtmıştı.

Ermenekli olan babalarımız akraba idi. Tevafuk bu ya, ikimizin annesi de, Ankaralı idi.

Daha sonra, zannedersem 1967 senesi idi. Kızılay Yüksel Çarşısının altında, o zamanlar revaçta olan, bir plâkçı dükkânına gitmiştik. Meğer orası, Emin amcanın iki oğlu; Mustafa ve Mehmed abilere aitmiş. O ağabeylerinizle tanışıp, hemen, hemhâl olduk. Kanlarımız kaynamıştı. Samimî ve soy isimleri gibi, candan, Canan insanlardı.

1970 senesinde Risale-i Nurlarla müşerref olunca, Mustafa ağabeylele de aynı mahalle oturduğumuzdan ve evlerimizin yakınlığından dolayı da, sık görüşüyorduk. Evlerindeki sohbetlere de, bazen gidiyorduk. O zaman, Sinan ve Selim kardeşlerimiz küçüktü. Hattâ ben Sinan’ın etvarından, hâl, hareket ve sözlerinden dolayı; “bu çocuk, ileride filozof olur” diyordum. (demek, Cenab-ı Hakk malûm etmiş bize. Şimdi, meşhur birisi.)

Mustafa abi, o kadar merhametli, hayırsever, herkesin işine koşan, yardımına koşan, Ankara’nın mabetsiz kısmı olan Kızılay’da, hem Yüksel, hem de Soysal çarşısı mescidlerini, onlar yaptırmıştı.

Gençlik zamanındaki arkadaş grubları; Cemil Çiçek, Hasan Celâl Güzel, Melih Gökçek vb. fiilî siyâsete girmişken, o uzak durmuştu. Minyon Kuyumculuk şirketini kurmuştu.

Bırakın cemaatlerimizin her işine koşmayı, ne kadar darda, zorda insan varsa onu bulur, yardım ederdi. Talebelere burs verirdi. Burs verdiği talebelerden vali olan birisinin ziyaretine geldiğini anlatmıştı. Her görüşmemizde, bana değişik şeyler anlatırdı. Babası Emin amca Üstadı görmüş ve Üstada hakaret eden bir komiserin nasıl öldüğünü anlatmış.

Nur cemaatlerinin en eski vakfı olan Ömer Tuncay ağabey, onu ziyaret ederdi. Gazeteye de, bir müddet abone olmuştu. Mart ayında Ankara’ya yaptığım ziyarette epey sohbet etmiştik. “Yaşlandık be Osman!” deyip, hastalıklarından bahsetti. Ben de ona, bir iki nebâtî ilaç tavsiyesinde bulunmuştum. En son, geçtiğimiz Ramazan Bayramında konuşmuştuk. Allah rahmet eylesin. Makamı, mekânı cennet olsun inşâallah. Anî ölüm şehadetine kavuşan can abim, Canan abime fatihalar olsun!

Güzin ablam başta olmak üzere; Sinan ve Selim kardeşlerimizin, Mehmed abimin, daha doğrusu, hepimizin başı sağolsun!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*