Üstadın ifadesiyle, bu dünya ebedî kalmak için yaratılan bir menzil değildir. “Her nefis ölümü tadacaktır” (Al-i İmran, 185) İlâhî hükmü gereğince her canlı ve her insan, kendisi için takdir edilen ecelinin vakti gelince mutlak surette ölecektir.
Her ölüm haberini aldığım zaman içimi tatlı bir hüzün kaplar. Ahiret hayatı aklıma gelir. “Ben öldüğümde halim ne olacak?” diye endişe ederim. Sonra Cenâb-ı Hakk’ın Rahmetini ve Üstadımızın müjdesini hatırlayarak ümitvar olurum. Bilindiği üzere ümit ve reca arasında yaşamak esastır. Cenâb-ı Hakk’ın Rahmetinden ümitvar olmak ve onun gazabından emin olmamak gerekmektedir.
Üstadımız Bediüzzaman, Risale-i Nur’un, şakirtlerine iki mühim neticeyi kazandırdığını; biri: Kabre iman ile girmek, diğeri: Haberimiz olmadan Nur dairesinde takarrur eden (yerleşen) şirket-i maneviye-i uhreviye düsturu ile, bütün Nur Talebelerin manevî kazançlarına ortak olmak olduğunu ifade eder. (Kastamonu Lâhikası, yeni tanzim, s. 383) Bu açıdan baktığım zaman Nur Talebelerinin ölümü daha farklı olmaktadır. Üstad’a ve Risale-i Nur’a sadâkat ve kanaat ile talebe olup, Risaleler yoluyla ihlâsla iman ve Kur’ân hizmeti yapan Nur şakirtleri, vefat ettiklerinde büyük bir ihtimal ile kabre iman ile girerler, amel defterlerinin sevap bölümü açık kalır. Onlar bu dünyadan daha güzel olan Ahiret âleminin tarifsiz saadetine kavuşurlar. Orada başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere sahabeler, asfiyalar (muhakkik âlimler), şehitler, salih insanlar ve bilhassa Üstad Bediüzzaman ve vefat eden Nur Talebeleriyle mülâki olurlar.
Rize eşrafından, kardeşim İmadettin’in hanımının dedesi olan, Nur Talebesi, Muhterem İbrahim Toprak Ağabeyimizin vefat haberini aldığım zaman yukarıdaki mânâları düşündüm. Akraba olmamız hasebiyle kendisi ile İstanbul’da değişik münasebetlerde defalarca görüştük. Tebessüm eden nuranî simasıyla lâtife yaparak bana, “Adaşım, bir ders yap da dinleyelim” derdi. Biz de Risalelerden bir mevzu seçer onu okurduk.
Daha önce bana, onun Üstadımızın mesleğine bağlı fedakâr bir Nur Talebesi olduğunu, geçmişte Yeni Asya’ya ve Nur hizmetlerine fedakârca maddî manevî katkılar sağladığını söylemişlerdi. Kendisi gibi Nur Talebesi olan oğulları İsmail, İshak, Mehmet Emin ve Numan, İstanbul ve Rize’de Nur hizmetlerine fedakârca katkılar yaptıklarını biliyoruz.
Merhum İbrahim Toprak Ağabeye Cenâb-ı Hak’tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim. Rabbim bizi ve onu yukarıda Üstadımızın haber verdiği müjdelere nail eylesin. Amin…
İbrahim Ersoylu
Benzer konuda makaleler:
- Bediüzzaman’ın talebesi Bayram Yüksel:
- Hatice’dir benim adım!
- İbrahim Fakazlı (1912-2003)
- Dış dünya yabancılar ve iman hizmetleri
- Hizmet erlerinin yolculuğu
- Yeni Asya çınarından bir yaprak daha düştü
- Bediüzzamanın Eski Talebelerinden: Molla Münevver’in Vefatının 42. Sene-i Devriyesi
- Hafız Ahmed Karaca ve Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu
- Tesanüdü bozmanın vebali
- Kurban mıyız?
“Asrın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’ların medyadaki katıksız dili olmaya özen gösteren Yeni Asya, sağduyulu çizgisinden ödün vermeden ‘doğrunun yanında haklının sesi’ olarak milletimizin gönlünde taht kurmuş bir misyon gazetesidir.”
İlk yorum yapan olun