Onlar içimizde!

3 Aralık Dünya Özürlüler Günü… “Klâsik bir özürlüler günü’’nü yine hep birlikte kutlayacağız. Bildik vaadler, bildik nutuklar eşliğinde bir günü daha ‘’coşku-heyecan’’ içinde geçireceğiz! Ülkemiz nüfusunun % 12’si yani 8.5 milyonu, “özel ihtiyacı” olan bireylerden oluşmaktadır. Bu sayı ailelerle birlikte ülke nüfusunun üçte birine tekabül etmektedir. Sayısal değer olarak 26 milyon kişiyi birinci dereceden ilgilendiriyor. O sebeple yolun neresinde olduğumuz çok önemli! Klâsik nutukların yerine uygulanabilirliği olan vaadlerin konuşulması daha inandırıcı olacaktır.

 

Hayatın inişli-çıkışlı merdivenlerini tırmanırken yaşadığımız güzellikler ve zorluklar içinde farklı, rengârenk çiçeklerini fark etmeden yaşamamız ne kadar anlamsız değil mi? Onları görmezden gelemeyiz, ama ne yazık ki, geliyoruz. Biz onlarla aynı ortamı paylaşıyor, aynı havayı teneffüs ediyoruz, aynı apartmanda yaşıyoruz, aynı toplum içindeyiz. Ne acıdır ki, onlar içimizden biri olmasına rağmen, onları görmezden gelip yaşamımızı idame ettiriyoruz.

Bir insanın bir uzvu rahatsızlansa ıztırap içinde yanıp tutuşur, gündüzü gecesine, gecesi gündüzüne karışır değil mi? Durum böyle iken nasıl oluyor da toplumun bir uzvu olan dünyanın rengârenk çiçeği dediğimiz, masum olan ve hiçbir yalanı hilesi bulunmayan engelli çocuklarımızı görmezden geliyoruz? Bu toplumsal yaraya çözümü yine toplum bulmak zorunda değil midir? Hayat akıp giderken sessiz bir çığlığın sesi olmamak ne kadar anlamsız. Bize düşen sessiz çoğunluğun sesi olmaktır. “Özel ihtiyacı” olan çocuklarımız için toplum olarak birlikte hareket etme yollarında ortak noktalar bulmamız gerekmez mi? Evet, bütün bu sorulardan sonra toplumun içinde varlığını sürdüren ve içimizden biri olan “bu çocukların” eğitimi için yekvücut olup çalışmamız gerekmektedir.

Kanayan yaraya merhem olmak ayrıca dinî bir vecibedir. Bu çocukların artık istismar edilmelerinin önüne bir şekilde geçilmesi gerekmektedir.

Her insanın bir hayat felsefesi vardır. Bu hayat felsefesi içinde her bireyin önemsediği büyük taşları vardır ve bu büyük taşlarını zamanında yerine koymak da o insanın en büyük hayalidir. Toplumsal gerçeğimiz ve vazgeçilmezimiz olan “özel ihtiyacı” olan çocuklarda bizim için o büyük taşlarımızdan biri olmalıdır.

Gerçeklerden kaçmak ve gerçeklere göz kapamak devekuşunun işine benzer ki; o da kendimizi kandırmaktan öteye başka bir şey değildir. Toplumda yaşayan kişilerin dik duruşları çok önemlidir. Mevlânâ’nın tabiri ile “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Kişilerin bulunduğu ortama ayak uydurmaya çalışmaları “özel ihtiyacı” olan bireylerin bugün istenilen düzeydeki eğitimi almalarını engellemiştir. Çünkü, dünyadaki hayat tarzı ‘’ben’’ merkezli bir hayat tarzına dönüştüğünden, herkes kendini düşünmeye ve her şeyin kendisinde olmasını arzu etmeye başlamasından dolayı toplumsal gerçekler ortada kalmıştır. Bugün yaşadığımız toplumda kardeş kardeşten uzak olmuş, komşu komşuyu tanımaz hale gelmiştir. Bunun asıl sebebi ‘’ben” merkezli hayattır. Milleti oluşturan toplumsal gerçek unutulmaya yüz tutmuştur. Ülkemiz geçmişini hatırlarsa manevî ve kültürel yönden çok zengin bir dokumuzun olduğunu görme şansına sahip olacaktır. Geçmişte ’’biz’’ merkezli bir hayat tarzında yaşayan toplumumuz ‘’komşunun’’ bütün sıkıntılarında her an ve her zaman yanında bulunan bir anlayışa sahipti. Bu durum toplum içindeki yaraların kısa sürede tedavisine merhem oluyordu.

Dik durmanın en önemli yolu, bütün sıkıntılara rağmen, kişiliğinizden ödün vermeden hayatınıza devam etmenizi gerektirir. Psikolojide “bir” kişiliği temsil eder, sıfırlar ise kazandığınız statü ve başarıyı… “Bir”in yanına ne kadar sıfır atarsanız o kadar değer kazanır. Ancak, başta bulunan ve kişiliğinizi temsil eden “bir”i ortadan kaldırırsanız sıfırların hiçbir anlamı olmaz. Bir olmadan sıfırları çoğaltmanız size hiçbir değer katmaz. Önemli olan kişiliği temsil eden ‘’BİR’’i korumanızdır. “Özel ihtiyacı” olan çocuklara sahip çıkmak ve kabullenmek de bu kişiliği temsil eden “bir”in içinde yer almalıdır diye düşünüyorum.

Toplumsal gerçeğimizden olan ve dünyanın rengârenk çiçeklerini soldurmadan, hayatın içinde onlarla içiçe yaşamanın bütün yollarını denemeliyiz. Onlardan ayrı bir toplum, toplumdan ayrı onlar ve hayat düşünülemez. Hayatımızın bir parçası olan “bu çocukları” topluma katmak ve onların mutlu bireyler olmalarını sağlamak bize düşen en önemli görevlerden biri olmalıdır. Bu da bizim bu renkli çiçeklere ne kadar değer ve anlam verdiğimizin ispatı ve vesikası olacaktır.

Dünyada 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü, ülkemizde ise 10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası olarak kutlanmaktadır. Her an birlikte yaşadığımız, toplumsal gerçeklerimizin bir güne indirgenmekle hiçbir çözüm yolu bulunamayacağı gibi, bir gün ya da 1 hafta yapılan faaliyetlerle bu toplumsal yaranın tedavisinin mümkün olmayacağı da bir gerçektir. Çünkü, biz bu bireylerle ne bir gün yaşıyoruz, ne de bir hafta. Onlar daima bizimle… Onlara varlıklarını, kimliklerini hissettirmek, istismar edilmelerinin önüne geçmek dikkat edilmesi gereken hususlardandır.

Biz toplum olarak gerçeklerden uzaklaşmakla hiç sorunu halledemeyeceğimiz gibi, sorunların dağ gibi büyümesini de engelleyemeyiz.

“Özel ihtiyacı” olan çocukların eğitimine yönelik çok güzel gelişmelerde var ancak % 12’yi aşan engellilerin sadece 2.7 ‘si özel eğitim imkânlarından yararlanabilmektedir. “Özel ihtiyacı” olan çocukların toplum içinde varlıklarını devam ettirmelerine yönelik istihdam alanlarına yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir. Üretime katılmaları mutlaka sağlanmalıdır. Üretim alanları ve “özel ihtiyacı” olan çocuklar için köy projeleri hazırlanmalıdır. Avrupa ülkelerinde bunun örnekleri mevcuttur.

Eğitim-adalet ilişkisi irdelendiğinde “özel ihtiyacı” olan çocuklara yönelik olarak gerekli hassasiyetin gösterilmesi elzemdir. Adalet, kavramsal olarak incelendiğinde ‘’derinlik itibariyle’’ terazi kefesinin dengede olmasını gerektirir. Eğitimde adalet dengesine vurgu yapılırken ‘’özel ihtiyacı olan bireyler’’ mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Hatta yapılan bütün düzenlemelerde. Neden mi? Çünkü bu durum 26 milyonu aşkın insanı birinci derecen ilgilendiriyor da o yüzden. Aksi takdirde eğitimde adalet ilişkisinden söz etmek mümkün olmayacaktır.

Unutmayalım ki, onlar içimizden biri. Sahip çıkarsak, değer kazanacaklardır ve biz de bir o kadar değer bulacağız. Gelin engelleri birlikte kaldıralım. Engel “SİZ’’ olmayın!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*