Said Nursî bir milâttır

İnsanlık tarihinde, çağları değiştiren kahramanlar vardır. Yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla, yaşadığı döneme damgasını vuran, kendinden sonraki yılları, yüz yılları etkileyen abide kişilikler ve eserleriyle tarihin seyrini değiştiren şahsiyetler vardır.

Hz. İsa (as) bir milâttır. Sultan Fatih bir milâttır. İtalya’nın Floransa’sında başlayan; insan merkezli, kiliseye başkaldırı hareketi de diyebileceğimiz “Rönesans” bir milâttır. Hz. Muhammed (asm) beşeriyet tarihindeki en büyük milâttır. Onun (asm) Hicret’i bir milâttır.

Bu şahsiyetler ve hareketleri; yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla, hayatlarıyla, insanlık tarihinde çığır açmışlardır; tarihin seyrini değiştirmişlerdir.

Said Nursî de bunlardan biridir. O bir milâttır. O da insanlık için bir çığır açmıştır. Yaşadığı dönemi ve sonrasını aydınlatmıştır.

Bunu daha iyi anlamak için Said Nursî’nin yaşadığı döneme ve o dönemin özelliklerine kısaca bir göz atalım:

Said Nursî’nin yaşadığı dönem; dünyanın üçte birine hakim olan Osmanlı Devleti’nin savaşlarla, maddî-manevî buhranlarla sarsıldığı ve sürekli kan kaybettiği bir dönemdir. Maddî-manevî buhranlarla sarsılan Osmanlı’nın özelliği, bütün İslâm âleminin halifeliğini yapıyor olmasıydı. Dolayısıyla Osmanlı’nın sarsılması, İslâm dünyasının sarsılması demekti.

Bir diğer çok önemli problem de; Avrupa’dan dünyaya yayılan, sonra Rusya’da hüküm ferma olan; modernizm, ateizm ve dinsizlik, ilâhsızlık problemiydi.

11. yy’da yaşamış olan Demokritos’un geliştirdiği; “varın yok olmayacağı, yokun var olmayacağı” yani, “maddenin ezeliyeti” fikri çürütülememiş; bu fikir üzerine bina edilen modernist ve ateist fikirler sistemleşerek beşerin başına belâ olmuştu.

Agust Komt’un kurucusu olduğu; akla dayalı bilimi esas alan Pozitivizm; dini insanlığın ilerlemesine engel olarak görmüş; Avrupa‘dan başlayarak Osmanlı memleketlerinde, biraz da yönetim erkini ellerinde bulunduranların da sayesinde hızla taraftar bulmakta ve yayılmaktaydı.

Frederik Niche’nin, Niheilizm ekolü, “ben hiçim, ben yokum, hiçbir şey de yoktur ve hiçtir” derken kendisiyle birlikte Allah’ı da inkâr ediyor, insanlık dünyasını alt üst ediyordu.

Freud, Sürrealizm ekolüne öncülük ederek; bilinç altı denen olguya her şeyi yüklüyor ve ilâhsızlığın yeşermesine ve yayılmasına zemin hazırlıyordu.

Sofistler, sofestailer almış başını gidiyor; Avrupa’nın bu ilâhsız düşünceleri, İslâm toplumlarının beynini kemiren bir kurt gibi neşv ü nema bularak iman zaafiyetine meydan veriyordu.

Paul Alex, Henri Kart, Leon Henik gibi şahısların temsilciliğini yaptığı Naturalizm; tabiatı tek gerçek bilgi olarak ele alıyor, tabiata ilâhlık veren ve Allah’ı inkâr eden bir anlayış yeryüzü coğrafyasında hızla yayılıyor ve İslâm dünyasını baştan başa etkiliyordu.

Hz. Adem’den (as) günümüze kadar insanlık tarihinin kaydetmediği bir fitne, bir taun, bir süfyanî durum söz konusuydu.

Yukarıda bir nebze bahsini ettiğimiz akımlar, imansızlık ve ilâhsızlık nakşediyorlardı. Bunun neticesinde fertler ve toplumlar, hatta devletler dinsizliğin girdabında can çekişiyorlardı.

Böyle bir ortamda ve böyle bir devirde dünyaya gözlerini açan Said Nursî; bir yandan Kur’ân’a bayraktarlık yapmış olan bu milletin tekrar eski haşmetli günlerine dönebilmesinin mücadelesini verirken, diğer yandan da Kur’ân’ın “sönmez ve söndürülmez” manevî bir güneş olduğunun mücahadesini vermekteydi.

Kendisine reva görülen baskıların ve zulümlerin hiçbirisine, zerre kadar aldırış etmeyerek; ortaya koymuş olduğu, Kur’ân tefsiri Risale-i Nurlarla; Kur’ân’ın çağımıza bakan âyetlerini büyük bir vukufiyetle ele alıyor ve Kur’ân’ı asrın idrakine söylettiriyordu.

Maddenin ezeliyeti fikri, hiçlik felsefesi, materyalizm, tabiatçılık gibi Vahdaniyet-i İlâhiyeye savaş açan bütün düşünceler; onun ortaya koyduğu Kur’ân Nurları sayesinde çürütülüyor, yerlerine İslâm’ın ve Kur’ân’ın kutsal emirleri yerleştiriliyordu.

Said Nursî pozitif ilimlerin rehberliğinde, ilmî ve aklî delillerle, bütün ilâhsızlık fikirlerine meydan okuyor; Kur’ân’ı hayata hakim kılıyordu.

Yüz yıllar boyunca çürütülemeyen küfrî fikir ve düşünceler, Risale-i Nur Külliyatı sayesinde bertaraf ediliyordu. Said Nursî’nin tabiriyle “Küfrün beli kırılıyordu.”

Bu gün, sadece Anadolu topraklarında değil, bütün yeryüzü coğrafyasında Said Nursî’nin fikirleri ve eserleri bütün hızıyla yayılmakta ve kararmış gönülleri aydınlatmaktadır.

Said Nursî insanları Kur’ân’la buluşturmaya, Allah’la buluşturmaya, Hz. Muhammed’le (asm) buluşturmaya devam ediyor.

Binlercesinin hayatında Said Nursî bir dönüm noktasıdır.

İnsanlar artık hayatlarını iki devreye ayırıyor:

Bir, Said Nursî’yi tanımadan önceki devreleri, bir de Said Nursî’yi tanıdıktan sonraki devreleri.

Bunun için Said Nursî bir milâttır. Bunun için Said Nursî bir devrin başlangıcıdır. Bunun için Said Nursî bir devrin adıdır.

Bundan böyle insanlık dünyası, tarihî devrelere ayırırken; “Said Nursî’den önce, Said Nursî’den sonra” diye bir tasnif yapacaklardır.

Atilla Yılmaz

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*