Şûrâ, tesanüde kuvvet vermelidir

Şûrânın vazifesi, şahs-ı manevînin tesanüdüne destek vermektir. Yapılan görüşmelerin, alınan kararların ana istikameti tesanüdü takviye olmalıdır. Fertlerde bulunan meziyetler, ihlâs havuzunda eritilmezse, bazı zayıf ve hassas mizaç sahiplerinde kıskançlık ve hasetliğe sebep olması kaçınılmaz olur, bu da tesanüdü sarsar. Bütün meziyetleri şahs-ı manevîyeye yönlendirmek, orada bilmek, oradan paylaşmak, tesanüdü sıkılaştırır, destek verir.

Ehl-i ifsadın en kuvvetli silâhı; bazı hassas mizaç sahiplerindeki fevkalâde meziyetlerini parlatarak damarlarını tahrik eder, ihtilâf çıkarır, ikiliği körükler. Her ikisinin etrafına fikri sabit olmuş sarhoşların tezahürleri ile kuvvet bulduklarını zannettirir. Uygun bir fırsatı geldiğinde birinin itirazı ile diğerini çürüttürür, diğerinin delilleriyle berikini vurdurur ve neticede ikisini de yere vurur.

Maddî menfaatler, ağırlaşan hayat şartları, zora giren maişet dertleri, zaman zaman yaygınlaşan fıtrî, gayr-ı fıtrî salgınlardan hâsıl olan sıkıntılar da tesanüdü bozma potansiyelindeki problemlerdendir. Böylesi durumlarda herkesten aynı tavrı beklemek yerine, genelindeki beraberliği desteklemek, sıkmamak, her zaman tesanüde kuvvet vermek, müşfik olmak, yardımcı olmak, vefalı davranmak, gıyabında duâ etmek tesanüdü kuvvetlendiren güzel ve müsbet hâllerdir.

“Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî, eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de fenalığı da mahduddur; cemaatin gayr-ı mahduddur.” 1, ifadelerinden hareketle cemaatini seven, samimî olmak istiyorsa, şahs-ı manevî havuzunda cüz’î meziyetini eriterek külliyet kazanmalıdır.

“Siz hizmeti düşünmeyin! Hizmeti, en muhalife dahi Cenab-ı Hak yaptırır. Sizin düşüneceğiniz, uhuvvet, muhabbet, ittihat ve tesanüttür. En fazla düşüneceğiniz bunlardır. Bugün bize en fazla lâzım olan budur.” 2, tesbiti gereği uhuvvet, muhabbet ve ittihat, tesanüdü netice vermelidir.

Alınan karar, kendi fikrinin aleyhine de olsa tesanüdü muhafaza etme adına meşverete tâbi olur, ihtilâf çıkarmaz. Yapılan meşverette alınan karara saygı duyar, tesanüd sarsılmaz.

Doğru sığınak olan şahs-ı manevî hakikati ile anlaşılmalı ki kendisi başıboş değil. Manevî duygular rabıtasıyla diğerleriyle bağlılık ve tesanüd, hak mesleğinde bir esastır. Bir mahalden birisi iyilik etse oradaki herkes iftihar eder. Bir güzellik, bin olur, tesanüd kavileşir.

Haklı şûrâ, ihlâs ve tesanüdü netice verir ve vermelidir. Tesanüdü netice vermiyorsa ihlâsta sıkıntı var demektir. İhlâslı olmayan hareket, şahs-ı manevîyi zedeler, berrak suyu bulandırır, morali sarsar.

Şûrânın temellendirilmesi, tesanüdün kuvvet bulması için şu esaslara da dikkat lâzımdır:

Allah’a hakikî kul olan, başkalarına köle olamaz.

Allah’ı rab tanımayan, kendini rab tanır. Hem kendine hem başkalarına musallat olur.

Şer’i hürriyet imanın bir esası, Allah’ın ihsanıdır.

“Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun.! Bütün levm (kınama), itap (azarlama) ve nefret, heva ve hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdaya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin…” 3

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı (2017), s. 154.
2- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 4, s. 129.
3- Eski Said Dönemi Eserleri (2017), s. 258.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*