Üstad’ın üç mühim özelliği

Nur yolculuğumuzu Şark’ta sürdürürken yolumuz Siirt’e bağlı Tillo kasabasına (Aydınlar İlçesi) düşmüştü.

Aynı zamanda bir ilim ve kültür merkezi olan Tillo’da medrese hocalarıyla Üstad’ımla alâkalı yapacağım çalışmalarımı sürdürüyordum.
Şart’ta hâlâ özelliklerini kaybetmeyen ilim, iman ve irfan mahalleri olan Şark Medreselerinin hocalarından Molla Burhaneddin Efendi, Hafız Taha Hoca gibi medrese hocası zatlarla görüşmüş Aziz Üstad’ımla alâkalı mühim tesbitlerini almıştım.

Şark’ta bu çalışmamı sürdürürken, aslen Tillolu olup Van’da oturan ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak vazife yapan A. Celil Candan’a da bu vesileyle müracaatım olmuştu.
Kendisi uzun yıllar Şark Medreselerinde okumuş ve hocalık yapmıştır. Birçok da yazılı eseri bulunan A. Celil Candan Beyle Van’ın Cumhuriyet Mahallesinde bulunan Hacı Hüseyin Camii’nde bir öğle namazı akabinde görüşmüştüm.
“Şarktaki Medrese Hocaları Bediüzzaman’ı Anlatıyor” isimli çalışmamızdan bahis açmış, kendisinin de katkıda bulunmasını arz etmiştim. Memnuniyetle katkıda bulunacağını ifade etmiş, sorduğumuz suallere mukabil oldukça manidar cevaplar vermişti.
Söyledikleri arasında oldukça veciz bulduğum Üstad’ın üç mühim özelliğinden bahis ediyordu.

Tesbitlerini şöyle sıralamıştır:

1- Üstad’ın hayatı

2- Geriye bıraktığı talebeler

3- Telif ettiği eserler…

Yukarıda sıraladığı Üstad’ın üç özelliğini ise şu şekilde şerh ediyordu:
“Üstad’ın üç büyük eseri var. Birincisi Risâle-i Nur, ikincisi tavizsiz ve nezih hayatı, üçüncüsü de fedakâr öğrencileri. Çağımızda milyonlarla ifade edilen eserler yazıldı. Eser konusunda boşluk yok. Ancak zor şartlarda inancın nasıl yaşanacağının, taviz vermeden yürümenin, dik duruşun ne olduğunun, izzet ve iffetle hareket etmenin yaşanmış örnekleri azdır.
“Merhum Üstadımızın nezih ve izzetli hayatı, beni eserlerinden daha çok etkiledi. Bazı âlimlerin ilmi kendileriyle kabre gider, bazıları okunacak eser yazar, kimisi de aynı misyon ve dâvâyı devam ettirecek öğrenciler yetiştirir. Üstadın bu yönü her âlime nasip olmadı. Üstadımıza Cenâb-ı Allah’tan rahmet diler, sizlere de çalışmalarınızda başarılar dilerim.”
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. A. Celil Candan’ın bu güzel tesbitlerine aynen katılıyorduk.
Teşekkürlerimizle birlikte…
Üstad’a hasret ve iştiyak duygularımızla…

“ZİRVEDEKİ NUR YOLCULARI”

Bundan yaklaşık iki yıl önce “Zirvedeki Nur Yolcuları” ismini verdiğim bir çalışma içine girmiştim. Maksadım, kudsî Nur hizmeti içinde uzun yıllar yol alan ve “akıl önderleri’’ olarak telakki edilen şahısları bizzat ziyaret ederek, Aziz Üstad’la ilgili hatıralarını bizzat kendilerinden dinleyerek tesbit etmekti.
Böylesine uzun bir çalışmada imkânlar ve zaman açısından maniler de mevcuttu.
Nurun satır aralarında aramıştım maksadımı… Aziz Üstadımla birlikte tâbiri caiz ise “ateşten yıllar”da nur-u Kur’ân ve nur-u imana Risâle-i Nur’la hizmet eden, her çeşit maniye rağmen büyük bir gayret ve fedakârlıkla neşr-i iman yolunda mücahede eden, her birisi nurun birer kahramanı olan “kahramanlar kafilesi”nin ihlâslı, sadakatli ve istikametli vaziyetlerini görüp de bildikten sonra “zirvedeki Nur yolcuları”nın bu bahtiyarlar olduklarını anladım
Zübeyirler, Tahirler, Sungurlar, Hafız Aliler, Hüsrevler, Re’fetler, Hulusi Beyler ve diğerleri…
Bakınız, Hazret-i Üstad Nur’un zirvedeki bu bahtiyarlarının ihlâs, vefa ve gayretleriyle birlikte, nur-u Kur’ân dairesindeki hizmetlerini ve fedakârlıklarını nasıl değerlendiriyor.
Önce fedakârlıkları zirvede olan Eski Said’in ilk talebelerini, sonra Nur’un hizmetinde ikinci kuşak telâkki edilen talebelerinin vaziyetlerini anlatırken onları şu veciz ifadelerle senasına mazhar kılıyor:
“Cenâb-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yanm ümmî, diyâr-ı gurbette, kimsesiz, ihtilâttan menedilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samîmi, gayyûr, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muâvin ihsan etti. Zaif ve âciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kur’âniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi. Kemâl-i kereminden, yükümü hafifleştirdi. […] esrâr-ı Kur’âniyeyi ve envâr-ı îmâniyeyi etrafa neşretmeleri ve her yere eriştirmeleri ve şu zamanda—yani hurufât değişmiş, matbaa yok, herkes envâr-ı îmâniyeye muhtaç olduğu bir zamanda—ve fütûr verecek ve şevki kıracak çok esbab varken, bunların fütûrsuz, kemâl-i şevk ve gayretle bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir kerâmet-i Kur’âniye ve zâhir bir inâyet-i İlâhiyedir.” (Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 360)
Zirvedeki Nur yolcularının hikâyeleri hepsi bu kadar mı dersiniz?
Buna hayır diyeceğiz… 
Kalın sağlıcakla…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*