Eğitimdeki sıkıntılar

altYakın tarihin örtülü süreci içinde, eğitimdeki sıkıntılar sayfasını aralayarak bakıyoruz.

Eğitimde neler olmuş? Nasıl bir sistem oluşturulmuş? Mevcut eğitim sisteminin sancılarının sirayet ettiği günümüz insanı ve ülkemizin bekası, bu durumlardan nasıl etkilenmiş? Kimler eğitimin genleriyle nasıl oynamış?

Konuyla alâkalı sualleri ard arda sıralayıp uzatabilirsiniz. Bir millet için eğitimin önemini kavramayan ve idrak etmeyen yoktur sanırım. Özünü kaybetmeden hedefe varmanın en ideal yoludur eğitim.

Bizde durum nedir? Nasıl oldu da mevcut eğitim sistemiyle yetişen milyonlarca insanımızın fıtrî bir eğitim sisteminin dışında dayatmacı, şahsa endeksli bir sisteme giriftar olundu? Ülkemiz ve insanımız bunu hak etmiş midir?

Zora dayalı, dayatmacı ve şekilcilik ruhunun hâkim olduğu bir eğitim sistemiyle daha nereye kadar gidilebilir? Aslında pek çok şey ”bir çay ziyafetinde” sarf edilen sözlerle başlamıştı.

Bediüzzaman Hazretleri’nin adına ”Zındıka komitesi” (Emirdağ:168) ”Firavunmeşreb komite” (Mektubat: 729) ve “Dünyevî komitenin onbaşıları” (Mektubat, 724) adını verdiği ekiplerin şekillenmesiyle başlamıştı eğitimdeki sıkıntılar.

Deniliyordu ki; ”Evet, Karabekir, Araboğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için, Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceğim (!) ve böylece okutturacağım! Ta ki, budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.” (Kâzım Karabekir Anlatıyor, Haz. Uğur Mumcu, Tekin 1993. s: 92-4, Cumhuriyet 10-29 Haziran 1990)

“Tek adam” bu sözleri, 14 Ağustos 1923 akşamında resmî maarif programını tesbit etmek üzere teşkil edilmiş heyet-i ilmiye şerefine verilen çay ziyafetinde sarf ediyor. (Derin Tarih dergisi, sayı: 46 Ocak 2016. s, 91).

Bu ifadeleri kimler sarf etmiştir? Hangi zihniyetten südur olmuştur? Onu da Bediüzzaman’ın Şuâlar adlı eserinden anlamaktayız.

Şöyle ifade ediyor ve diyorki;

“Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden maarifi rehber edip tâmimine şiddetle çalışır’” (Şuâlar: 924)

Eğitimdeki yaralara uzanan yolda sistemi kendi kafalarına göre dizayn eden zihniyetin marifetleri, bunlarla sınırlı olmayıp daha bir çok maddî manevî tahribatların yolunu aralamışlardır.

Bunlardan birisi de ‘harf’lerle oynamak yoluna gitmiş olmalarıdır. Mezkûr harf konusuyla alâkalı bir kaç değerlendirme ise şöyledir.

“Latin hurufunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirildiğini..” (Lemalar: 341)

Aynı hususta bir başka anekdot ise şöyle: ”Ecnebi ve acemi hurufuna İslâmlar içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin, emir ve işçi, çoluk ve çocuk gece dersleriyle o huruf-u ecnebiyi öğrenecekler.” (A.g.e: 339.)

Günümüzdeki eğitimle alâkalı “zaman dilimi” içinde yukarıda ifade edilen işaretler eğitimdeki dertlerden sadece bir kaçıdır.

Eğitimdeki derinler denizinde kulaç açarken, mevcut şartlar kapsamında mevcut sistemi fitrî ve demokratik hale getirerek, mazimize yakışanı yapmak hususunda insanımıza ve yönetimlere ciddî manada çok gayretler düşmektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*