Kadınlar Gününüz kutlu mu oluyor ne?

Üslûbumu bilirsiniz, esprili ve kinayeli yazmayı severim, beceremesem de. Ama bu günkü yazım espri içermiyor. Zira muhtereme bir hanımefendi ile ilgili. (Yazımın ciddiyeti sebebiyle de peşinen özür diliyorum).

Emine Erdoğan, çile çekmiş bir eş, zulüm görmüş bir anne. Yazım, onun önceki günkü bir konuşmasından doğdu.

AKP’li hanımlardan oluşan bir heyet, taziye ziyareti ve destek beyanı için Uludere’ye gitmiş. Ziyaret sonrasında, heyetin fiilî başkanı sıfatıyla olsa gerek muhtereme Erdoğan’a mikrofonlar uzatılmış ve o da bir açıklama yapmış. Radyo haberlerinde konuşmasının bir kısmını dinledim. Şöyle;

“… Paylaştık, dertleştik, ağlaştık, notlarımızı aldık, söz verdik bu işin sonuna kadar gideceğimize dair, tabiî ki hükümet adına sayın bakanımız söz verdiler.”

Bu ifadelerde problem yok.
Doğru, yazılı metin halinde okuyunca pek de bir şey yok. Ama asıl mesele ses kaydını dinleyince ortaya çıkıyor. Zaten ben de radyodan dinlerken duyduklarıma inanamadığım için internetten videosunu izledim. Kanaatim pekişti ve yazmaya karar verdim.

Haberde Emine Erdoğan “hükümet adına” değilse de hükümet üyesi bakanlardan biri gibi konuşuyor.

Önce asıl cümleyi söylüyor; “Söz verdik bu işin sonuna kadar gideceğimize dair” diyor. Sonra İçişleri Bakanı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının kendisinin hemen yanında olduğu aklına geliyor ve son cümleyi bu sebeple ekliyor: “Tabiî ki hükümet adına sayın bakanımız söz verdiler.”

Yani bu ek ile kasdı “ben başka, hükümet başka” diyebilmek. Ama konuşmanın genel gidişatı aksini söylüyor.

Zaten gazeteciler de bu tavrı kanıksamış olmalı ki haber metnini şu şekilde geçmişler:
“Emine Erdoğan’a Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile bazı milletvekili eşleri de eşlik ediyor.”

Başbakan eşinin protokoldeki sırasını bilemiyorum. Ama ziyaret ve konuşma bir protokol ziyareti kapsamında değil zaten.

Başbakan eşi, mikrofonlar kendisine yöneldiğinde “Konu hükümet meselesidir, başbakan yardımcısı burada, ona sorun, bu işte ben de mağdurların yanında ve hükümetin ensesindeyim” demiyor.

Aksine, bir bakana, hükümet adına söz verdirebiliyor. Yani adeta “Eşim adına buradayım” der gibi konuşuyor.

Ne mahzuru var?

Siyasî liderlerin eşlerini sosyal hayatın içinde görme tecrübemiz sanıldığı kadar eski değil. Özal’la başladı diyebiliriz. Önceleri seçim dönemlerinde ve sonra da hayatın her alanında siyasetçi eşleri aktif olmaya başladılar.

“Kötü mü oldu” dediğinizi duyar gibiyim. Tartışabiliriz. “Kadınlar yuvalarına dönmeli” ikazını hatırlatmakla yetiniyorum.

Ama benim bu günkü derdim siyasette kadın etkisi meselesi değil. Korkum o ki statüler karışıyor, devletin geleneği yıkılıyor.

23 Nisan’ın “çocuklar kabine”sini 8 Mart’ta da “kadınlar hükümeti” olarak görmekle yetinecek olsaydık mesele yoktu. Seçmediklerimiz seçtiklerimizi gizlice yönetmeye kalkar diye korkarım.

Sahi, Osmanlı neden yıkılmıştı?
***
Bir not: Son yazıma “Seksen beşli yıllardı, Aralıklı aylardı” diye başlamıştım. Bir okuyucum bu ne demek diye soruyor. Cevabı basit.
Nasıl aylar içinde aralık yılda bir tane olur ve “Aralıklı aylar” olmazsa, seksenli yıllar içinde de seksen beşli yıl bir tane olur, “seksen beşli yıllar” olmaz. Ama bir söz üstadı, hitabet sanatına dair konferansında, hem de kendi kendisini alabildiğine övdükten sonra, “seksen beşli yıllar”dan bahsetmişti. Oradan kinaye.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*