Büyük bir siyasî deha: Sultan Selim Han

Sekiz yıl kadar süren padişahlık devresinde geniş bir coğrafyada İttihad-ı İslâm’ı tesis etmeye muvaffak olan Sultan Selim Hanın, bugün vefât yıl dönümü: 22 Eylül 1520.

Cenâb-ı Hak, hem ona, hem hizmet ve dâvâ arkadaşlarına rahmet ve mağfiret eylesin. Amin.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “Elhâsıl, Sultan Selim’e biat ettim” demesi gibi, biz de onun İttihad-ı İslâm meselesindeki fikrine ve siyasî dehâsına biat ediyor ve yürekten alkışlıyoruz.

Başkaları ne derse desin, Üstad Bediüzzaman’ın sözü bizim için senettir ve hüccettir. Kaldı ki, Sultan Selim’e düşmanlık edenlerin, gerçekte İslâm Birliği diye bir dertleri, tasaları, hedef ve maksatları yoktur.

Sultan Selim Han’ın bir değil, birçok meziyet sahibi olduğunu anlıyoruz. Milletin arasındaki “ihtilâf û tefrika” ortadan kaldırarak İslâm Birliğini kurma yönündeki harikulâde tutum ve gayreti onu gönüllerin padişahı yaptığı gibi, bu kudsî dâvâsında muvaffak olması da, onun askerî, siyasî ve diplomasi sahasında da nasıl dehâ derecesinde bir kabiliyete mâlik olduğunu gösteriyor.

Balkanlar’dan, Batı dünyasında ve Haçlı ittifakından gelmesi muhtemel tehlikelerin artık durduğunu ve bunların büyük ölçüde bertaraf edildiğini gören, idrak eden Sultan Selim Han, bütün kuvveti ve himmetiyle Şark’a yöneldi.

Şark’ta, mâlûm dehşetli bir “Siyasî Şiâ” tehlikesi vardı. 1501’de İran’ın başına geçen Şah İsmail, Doğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde de kışkırtıcı, hatta yıkıcı faaliyetlerde bulunuyordu. Sünnî Kürtlerin üzerinde kurmuş olduğu baskılar had safhaya ulaşmıştı. Özetle, Sultan Selim gibi bir dehânın müdahalesine ihtiyaç hasıl olmuştu.

Öte yandan, Şam, Kahire, Kudüs ve Hicaz taraflarında da ihtilâf, inşikak, başıbozukluk ve kargaşa hali başını almış gidiyordu.

1512’de babası Sultan Bayezid-i Veli’yi devirerek tahta geçen Sultan Selim Han, Şark’ta zuhur eden bütün sıkıntıları gidermek ve geniş İslâm coğrafyasını bir huzur ve sükûn ülkesi haline getirmek için harikulâde bir sıralama yaparak harekete geçti: Şark Seferi (Çaldıran 1514), Şam, Kahire, Filistin ve Hicaz Seferi. (1517)

Bugün, maalesef ecnebilerin tesiri altına girmiş bulunan başta Kürtlerin ve Arapların gönlünü yeniden kazanarak İttihad-ı İslâm’a giden yolu açmak ve o yolda muvaffak olmak için, hem Sultan Selim’e yeniden biat etmek, hem de onun İttihad-ı İslâm’daki fikrini ve uyguladığı siyasî dehânın usûl ve esaslarını iyi bilmek icap eder.

Tabiî, şu medenî çağın şartlarına riayet ederek. Yani, asla kan dökmeden ve kalpleri yumuşatarak, her türlü ırkçılığı reddederek ve bilhassa izâh ile ikna metodunu uygulayarak…

Konuyu, Sultan Selim’in İttihad-ı İslâm’a dair o unutulmaz mısralarıyla noktalayalım:

Milletimde ihtilâf u tefrika endişesi

Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.

İttihadken savlet-i a’dâyı def’e çaremiz,

İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*