Cüz-ü ihtiyarinin kötülüklere merci olması

Cüz-ü ihtiyari, Allah tarafından insana verilen seçme ve tercih etme gücüdür. Kader ve cüz-ü ihtiyari, iman esaslarının son sınırında olan, hali ve vicdânî bir iman esasıdır.

İman esaslarının arasına girmesinin sebebi ise, İman ve İslamiyet’in nihayet hududunda kader, nefsi gururdan; cüz-ü ihtiyari, sorumsuzluktan kurtarmak için imanın şartları arasına girmişlerdir.[1]

Madem Cenab-ı Hak, fail-i muhtardır, dilediğini dilediği gibi yapar. Onun dilediğini geri çevirecek başka bir güç yoktur.[2] Cüz-ü ihtiyarinin iman esasları arasına girmesinin hikmeti nedir?

Cüz-ü ihtiyarî, seyyiâta ve kötülüklere merci olmak için iman esasları arasına girip akideye dahil olmuştur. Cüz-ü ihtiyari sahibi olan insan, Allah’ın ihsan ettiği bu tercih kabiliyeti sebebi ile şımarıp başkaldırması, kendisini güzelliklere masdar zannedip firavunlaşması hakkına sahip değildir. [3] Adı üstünde, çok cüz’î bir seçme kabiliyeti. Cenab-ı Hak, kullarını imtihan ediyor. Tercihleri onun için önemli olmaktadır.

Tercih hakkının verilmesine neden ihtiyaç vardır?

Mükâfat veya ceza bu tercihlerden doğmaktadır. Aynı zamanda, şu dünyada her şeyin tekâmülü, zıtlarının birbirine müdahale ve rekabet etmesiyle olmaktadır. “Meselâ hidayetin tekâmülüne dalâlet yardım ettiği gibi, imanın tekâmülüne de küfür yardım eder. Çünkü küfür ve dalâletin ne derece pis ve zararlı olduklarını gören bir mü’minin imanı ve hidayeti, birden bine çıkar. Bu iki cihet, teklifin eser ve semeresidir. Ve bu iki cihet itibarıyla teklif, saadet-i nev’iyenin yegâne âmilidir.”[4]

O zaman şöyle düşünenler olabilir.

Madem cüz-ü ihtiyarinin eli bu kadar kısa, sadece bir tercih yapmaktadır, seyyiata ve kötülüklere nasıl merci olmaktadır? Kötülüklerin kaynağı insana verilen cüz-ü ihtiyari midir?

Bu ve benzeri suallerin cevabını bulmak için “hayır” ve “şer” ne demektir, ne manaya gelmektedir, neler hayır, neler ise şerdir bunların açıklanmasına ihtiyaç vardır.

Hayırlar emr-i İlahi ile, şerler de nehy-i İlahi ile meydana gelirler. Allah bir şeyi emretmişse iyi, yasaklamışsa o da kötüdür.[5]

“Hilkatte hayır asıl, şer ise tebeîdir. Hayır küllî, şer cüz’îdir.“[6]

Yaratmada asıl olan hayırdır, doğrudan veya dolaylı olarak hayra yöneliktir. Yaratmada şer yoktur. Cüz’î irade ise kullanılmak için verilmiştir. Cenab-ı Hak, kulun tercihini, bir imtihan sırrı olarak dikkate alıyor. Tercih hakkı kulun, yaratma işi ise Allah’a aittir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ise dinler ve peygamberler açıklamaktadır. Yani Allah, nasıl tercih yaparsak razı olmakta veya razı olmamakta, bu bilgileri peygamberler ve kitaplar göndererek kullarına bildirmektedir. Nasıl tercih yapması gerektiğini kulları bu şekilde bilmektedir.

Tercih hakkını doğru kullandığı zaman mükâfatı vardır. Ancak bunu yanlış kullanmak, kötülük ve şerre vesile olacak şekilde kullanmaktan dolayı sorumluluk altına girmektedir. Şerler, bu külli ve genel hayrın içinde hususi ama tercih hakkını yanlış yönde kullanmaktan doğan bir neticedir.

Bunu şöyle bir misalle açıklamak daha uygundur.

Yağmurun yaratılması rahmettir. Menfaatleri sadece insana bakmaz. Mahlûkatın tamamına bakar. Bu genel anlamı ile yağmur rahmettir ve bütün mahlûkatın menfaatine olan bir durumdur. Bir insan, sel bölgesine yani dere kenarına ev yaptı ve selden zarar gördü. Dere kenarına ev yapmakla hususi bir tercihte bulunmuş, yağmurun yaratılması ile alakası olmayan bir tercih yapmıştır. Sel yatağına ev yaparak fıtrat kanunlarına aykırı davranmış ve bundan dolayı zarar görmüştür. Bu yanlış tercihinden dolayı yağmurun yaratılması şerdir diyemez. Cüz’i iradesinin, fıtrat kanunlarına uymayan tercihinden dolayı yağmuru kendisine zarar verecek hale getirmiştir. Buradaki kötülüğün kaynağı tercih fiilinin yanlış kullanılması olmuştur.

Ateş ve ısının yaratılması genel olarak hayırdır. Dünyamız onunla ısınır. Meyveler, bitkiler onunla olgunlaşır. Hayat ve hareket onunla devam eder. Ancak ona elimizi sokarsak bizi yakar. Eli ateşe sokmak, cüz’i irade ile yapılan bir tercihtir ve yanmamıza sebep olmaktadır. Buradaki yanlış tercih bizim şer olarak gördüğümüz yanmaya sebep olmaktadır. Cüz-ü ihtiyari şerre merci olmaktadır.

Cenab-ı Hakkın yağmuru ve ateşi yaratması şer değil, bunlar Allah’ın iki hizmetkârıdır. Yaratılmaları mutlak hayırdır. Dere kenarına ev yapmak, ateşe elini sokmak bir cüz’î irade tercihidir. Cüz’i iradenin yaptığı bu yanlış tercihlerden dolayı hayırlı olan bu iki hizmetkârı kendisi hakkında şer haline getirmiş olmaktadır. Selden ve ateşten zarar gören kimse bu tercihlerinden dolayı sorumlu olmaktadır. Çünkü tercih kendisine aittir.

Bu dünya, imtihan dünyasıdır. Hayırlar ve şerler iç içe olacaktır. Bu imtihanın gereğidir. Seçme hakkı kula verilmiştir. Doğru seçim yaparsa mükâfatı, yanlış seçim yaparsa cezası olacaktır. Kulun vazifesi şükretmektir. Hayra yönelmektir. Rabbinin emrine itaat etmektir. Bu da doğru tercih yapmakla mümkün olmaktadır.

“Evet, Kur’ân’ın dediği gibi, insan, seyyiâtından tamamen mes’uldür. Çünkü seyyiâtı isteyen odur. Seyyiât, tahribat nev’inden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir, müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder: bir kibritle bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye; ve icad eden kudret-i Rabbâniyedir. Sual ve cevap, dâi ve sebep, ikisi de Haktandır. İnsan yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahip olur.

Fakat seyyiâtı isteyen nefs-i insaniyedir: ya istidat ile, ya ihtiyar ile. Nasıl ki, beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır. O siyahlık, onun istidadına aittir. Fakat o seyyiâtı, çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden yine Haktır. Demek, sebebiyet ve sual nefistendir ki, mes’uliyeti o çeker. Hakka ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır.

İşte, şu sırdandır ki: Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir.”[7]

Ali Sarıkaya- İlahi Defter; Kader from EuroNur on Vimeo.

 

Dipnotlar:

[1] Sözler, s. 623
[2] Tekvir, 81/29
[3] Sözler, s. 624
[4] İşarâtü’l-İ’caz, s. 299
[5] Lem’alar, s. 83
[6] Muhakemat, s. 51
[7] Sözler, s. 624

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*