Cüz-ü ihtiyari sadece kötülük ve şer için mi var?

26. Söz olan Kader Risalesinde, “Cüz-ü ihtiyarî, seyyiâta merci olmak içindir ki, akideye dahil olmuş;” diye bir ifade geçiyor. Bu ifade doğru anlaşılmadığı zaman bazı yanlış ve hatalı çıkarımlara sebep oluyor. Çoğu zaman da aşağıdaki gibi farklı bir anlamda sualler sorulabiliyor.

“Acaba cüz-i ihtiyârînin ahlâkî bir icadı, olamaz mı?

Cüz-i ihtiyari, sadece şer ve seyyiat için mi var? Onun icadlarından doğru ve hayırlı sonuç çıkmaz mı? Ya da onun hüsn-i istimalinden hayır çıkar mı? Onun, hayra hiç mi kabiliyeti yok?

Bu sualde zannediliyor ki “cüz-i ihtiyari” sadece kötülük, şer ve seyyiat için var edilmiş. Sadece menfi hareketleri üretmek için akideye dahil edilmiş.

Halbuki böyle bir düşünce eksik ve yanlış anlaşımlara sebebiyet verecek bir düşüncedir. Bu soru üzerinden cevaba girilir ise o cevap da yine yanlış ve eksik bir anlayışa sebebiyet verebilir.

“Cüz-i ihtiyari, sadece şer ve seyyiat için mi var?” suali cüz-ü ihtiyari için doğru bir sual değildir. Çünkü cüz-ü ihtiyarinin harici bir vücudu yok ki, ona hayır ve şer izafe edilsin. Yani mahiyetini tam olarak bilmediğimiz cüz-ü ihtiyari, ne hayır için var, ne de kötülük ve şer için var. Zira itibari ve sanal bir varlık olan cüz-ü ihtiyarinin sadece tercih kabiliyeti var. Siz cüz-ü ihtiyarinizi hayır yönünde kullanırsanız, Allah hayrı yaratır; şer yönünde kullanırsanız sizin için şerri yaratır. Yani cüz-ü ihtiyarinin zatında şer ve hayır yeteneği yoktur. Tercihleri doğrultusunda şer ve hayır husule gelir, her ikisini de yaratan Allah’tır.

Meseleyi tercih yaptıktan sonra neticeleri üzerinden değerlendirmek lazım. Yoksa cüz-ü ihtiyarinin zatı üzerinden bir değerlendirme doğru olmaz.

Şimdi siz iyi bir tercih yaptınız, bu iyiliği tüm levazımatı ile yaratan Allah’tır. Yani iyilik ve hayır doğrudan Allah’ın ikramıdır. Yok, siz tercihinizi kötülük ve şer yönünde yaptınız, o kötülüğü yaratan da yine Allah’tır. Ama mesuliyet sizin tercihinize aittir. Çünkü Allah kötülük yapmazını istemez.

Böylece Allah’ın, “Sana güzellikten her ne ererse bil ki Allah’tandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki senin nefsindendir…(Elmalılı meali, Nisa Suresi, 79)” emri gerçekleşmiş olur.

İşte bu ayetin tefsiri Kader Risalesinde şöyle ifade edilmiş:

“Demek, kader meselesi, teklif ve mes’uliyetten kurtarmak için değil, belki fahr ve gururdan kurtarmak içindir ki, imana girmiş. Cüz-ü ihtiyarî, seyyiâta merci olmak içindir ki, akideye dahil olmuş; yoksa mehâsine masdar olarak tefer’un etmek için değildir.

Fakat seyyiâtı isteyen nefs-i insaniyedir: ya istidat ile, ya ihtiyar ile. Evet, Kur’ân’ın dediği gibi, insan, seyyiâtından tamamen mes’uldür. Çünkü seyyiâtı isteyen odur.(Sözler, s.624)”

Meselenin daha iyi anlaşılması için mezkur ifadede geçen, “Cüz-ü ihtiyarî, seyyiâta merci olmak içindir ki, akideye dahil olmuş” tabirinin üzerinde biraz durmak gerekiyor.

Öncelikle “seyyiâta merci olmak” ne demektir?

Merci kelimesinin manası, dönülecek yer, başvurulacak yer, kaynak, makam, çıkış noktası anlamına gelmektedir. Mezkur ifadede de seyyiatın çıktığı yer, kaynak manasına gelmekte. Yani cüz-ü ihtiyari seyyiatın çıkış noktası, adeta ilk üretildiği yer. İşte bu nedenle cüz-ü ihtiyari tercihini kötü yönde yaptığı zaman seyyiata merci olmuş olur. Yoksa cüz-ü ihtiyarının zatında iyi ve kötü diye bir şey yoktur. Mesele sadece tercihten ibarettir.

Peki cüz-ü ihtiyari niçin seyyiata merci olmuştur, kötülüğün asıl sebebi olmuştur?

Çünkü “kader ve icad-ı İlâhî, mebde’ ve müntehâ, asıl ve fer’, illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir.” Yani Allah için kötülük ve şer diye bir şey olmaz. Allah her türlü kötülük, şer ve çirkinlikten münezzehtir.

Ama Allah’ın da bir hikmeti var. Kendi isim ve sıfatlarını tanıtacak, kullarına bildirecek. Allah’ın isim ve sıfatlarının da bir çoğu zıtlık, kötülük ve şer aynasında tecelli etmektedir. Tevvab, Gafur, Settar isimlerini tanımak için günahlara; Rahman, Rahim, Rezzak isimlerini tanımak için muhtaçlık ve açlıklara; Mukaddir, Adil, Hakim gibi isimleri tanımak için adaletsizlik ve zulümlere ihtiyaç vardır. Velhasıl daha bir çok isim kötülük, şer ve zıtlık aynasında tecelli eder.

İşte insan cüz-ü ihtiyarisi yanlış tercihleri ile bu kötülük ve şerri üretir. Böylece seyyiâta merci olarak hem Rabbini takdis eder, hem de Rabbinin isim ve sıfatlarının tanınmasına vesile olur. İşte bunu da insan yapar. Aslında “seyyiâta merci olmak” insan olmanın ve olabilmenin bir gereğidir. Bu nedenle insan “seyyiâta merci olmanın” hikmet ve sırrını anlar ve ona göre hareket ederse; yani, kötülükleri nefsinden bilip Allah’ın af ve mağfiretine sığınır; iyilikleri ise Allah’tan bilip, “dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahip olursa” o zaman bütün mahlukatın üstünde bir mevki kazanır ve Allah’ın seçkin bir kulu olabilir.

Bu konuyu “Cüz-ü ihtiyari nasıl seyyiata merci olabilir” adlı makalemizde işlemiştik, bakılabilir

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*