Doğruluk dini

İnsanoğlu en doğru bir şekilde yaratılmış ve kendisine her yönüyle faydalı doğru olan bir yol fıtratına yerleştirilmiştir. Yaratılışın her yerinde doğruluk vardır. Güneşler, aylar, yıldızlar, kuşlar, bütün hayvanlar doğruluk pergeliyle yaratılmış ve onlara en güzel bir hayat, en doğru bir istikamet verilmiştir. İnsan elinin bulaşmadığı bütün yerlerde doğruluklar en güzel şekilde yaşanmaktadır.

Yalanlar sadece şeytanların ve şeytana uyanların hayatında vardır. İmtihan dünyasında insanlar doğruluk ve yalanla imtihan edilmektedirler. Doğru olanlar ve doğruluğun hayatın hayatı olduğunu anlayanlar kazanmanın ip ucunu yakalamışlardır. Yalan ve dolanda ısrar edenlerin akıbetinde ise zarar ve ziyan görünmektedir.

Doğruluk güzelliklerin, yüceliklerin anahtarıdır. İnsan ancak doğru olmakla, doğru yaşamakla ve doğru düşünmekle “en güzel yaratılan” sıfatına kavuşabilir. Doğru olanlar, doğruluğun Rabbine iman ve itaat edenler “sırat-ı müstakîm” yani doğru yolun ehli olmuşlardır.

Allah’a iman doğruluğun kaynağıdır. Zira Kâinatın Rabbi “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrini vermiştir varlıkların en şereflisi olan insana… Kur’ân, insanlığı doğruluklarla huzura ve ebedî saadete erdirmek için hükümlerini vaaz eder. Ahirzaman Peygamberi (asm), doğruluğun en güzeliyle terbiye edilmiş ve “Muhammedü’l-Emin” lâkabını düşmanlarına bile tasdik ettirmiştir.

İnsanlığın medar-ı iftiharı olan Peygamberimiz (asm) herkesten çok doğruluğun değerini anlamış ve ümmetine “Aleyhinizde de olsa doğru söyleyin” emrini tebliğ ederek doğruluk üzerine hayatını sürdürecek bir ümmetin oluşmasına çalışmıştır. Doğruluk emrine uyanlar ona lâyık bir ümmet olmuş, yalanda ısrar edenler şefaat nurundan uzaklaşmışlardır.

Bütün bu gerçeklerden sonra bir mü’min nasıl olur da yalana tevessül eder? Asrın Alimi Bediüzzaman, “Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?” suâline cevap olarak ard arda “Doğruluk, yalan söylememek, sıdk, ihlâs, sadakat, sebat ve tesanüd” kelimelerini sıralamıştır Münazarat isimli eserinde. Ve o, sıdkın madeninin iman, kizbin kaynağının ise küfür olduğunu ifade etmiştir eserlerinin muhtelif yerlerinde.

Bazı maslahatlar için bir kısım İslâm âlimlerinin geçmişte verdikleri yalan söyleme fetvalarının da bu asırda geçerli olmayacağını söyleyen Üstad, Peygamberimizin (asm) “Ya doğru söyle, ya da sus” şeklindeki hadis-i şerifinin meâlinden hareketle, maslahat için yalan fetvasının bu zamanda rahatlıkla suîistimal edilebileceğini ifade etmiş ve bu zamanda doğruluktan başka yol olmadığını ifade etmiştir. Yine “Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değil” şeklindeki bir ifadeyle, söylediğimiz doğrular zarara veya fitneye sebep olacaksa susmamız gerektiğini hatırlatmaktadır bize…

Doğru olmanın insan için ne kadar faydalı olduğunu hayattan da örnek vererek ispat edebilmek mümkündür. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” şeklindeki kelâm-ı kibar da yalanın eninde sonunda ortaya çıkacağını ifade etmektedir. Bazılarının asırlar sonra, bazılarının yıllar sonra, bazılarının da çok geçmeden yalancılıkları ortaya çıkmaktadır.

Ne olursa olsun yalan söylemeyen bir insan her yerde alnı açık bir şekilde bulunma imkânına sahiptir. Ama yalan söyleyen insanlar her zaman yalanlarının ortaya çıkması korkusuyla yaşarlar. Nitekim korktukları başlarına gelmekte ve toplumda zor duruma düşmektedirler. Çevremize baktığımız zaman dünyanın maddî makamlarında bulunan bir kısım insanların aynı zamanda birer yalancı olduklarını görebilmek mümkündür. Bazılarının en büyük sermayesi yalandır. İnsanın en büyük bir değeri olan haya duygusunu yok eden yalanın günümüzde revaç bulması, zamanımızın ne kadar büyük fitnelerle iç içe olduğunu açık bir şekilde göstermiyor mu?

Ne mutlu, her şeye rağmen, Kâinatın Yaratıcısı olan Rabbine ve insanlara karşı doğruluk ve dürüstlükten ayrılmayan bahtiyar insanlara…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*