Dünya işlerimiz ve Risâle-i Nur

Image

Dünyada yaşamamız dolayısıyla bazı işler yapmak durumundayız. Bu işleri yaparken işlerimiz bazen iyi bazen kötü gidiyor bize göre.

İşlerimizin gidişatı iyi olduğunda veya iyi sonuçlandığında şükür ediyoruz. Kötü gidişlerde veya kötü bir sonuç aldığımızda suçlu aramaya başlıyoruz.

İşler kötü giderken inancımız gereği bazen duâ ile bazen namaz kılma yoluyla Allah’tan kötü işlerimizin iyiye dönüşmesi için isteklerde bulunuyoruz.

Risâle-i Nur Talebesi olarak hizmetlerde bulunuyoruz, işlerimizin yoluna girmesi için. İşlerimiz iyiye gitmeyince de hizmetleri ya bırakıyoruz ya da yavaşlatıyoruz.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Hizmet Rehberi’nde; “Risâle-i Nur dünya işlerine alet olamaz, dünya işlerinde siper edilemez.. Dünyevî maksatlar onunla istenilmez, istenilse ihlâs kırılır.” diyor.

Peki, bu ne demek?

Biz Risâle-i Nur’ları imanı kurtarmanın, muhafaza etmenin ve tahkiki hale getirmenin vasıtası olarak biliyoruz. Yani Risâle-i Nur’lar ihlâsla okunmalı ve karşılığında herhangi bir dünyevî fayda beklenmemelidir.

Biz işlerimiz iyi gitsin, dünya menfaatlerinden nasiplenelim diye hizmet yapar, namaz kılar hale gelirsek, hizmet şuuruna ermemişiz demektir.

Kastamonu Lâhikası’nda da Üstad; “Biz Nur’un hizmetinde çalıştıkça, hem maişetçe (geçim olarak) hem istirahat-ı kalple bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz.” diyor.

Bunları okuyan ve bilmesi gereken bir Nur Talebesi, “gönlüm rahat olsun, okuyayım da dertlerim son bulsun” diye Risâleleri okumaya devam edebilir mi? Okursa rahat eder mi, dertleri biter mi?

Meselâ yemek yediğimizde yemekteki gıdalar gereken hücrelere faydalı olmak üzere bizim irademiz dâhilinde olmamak üzere gönderilir. Aynen öyle de, Risâleleri okumak dertlere dermandır, ama maddî manevî dertlerimize şifa veren Allah’tır.

Risâleler ihlâsla okunursa okumalarımız devam eder. Eğer bir dünyevî maksat için okursak bir süre sonra beklenen maksat oluşmayınca okumalarımız da sona erer. Bu, şuna benzer; orucu şifa için tutmaya, namazı idman için kılmaya. Oruç sonunda şifa bulmazsa orucu bırakabilir insan. Ama ihlâs varsa hasta bile olsa orucunu tutar.

Allah her namaz kılana, her oruç tutana kesinlikle iyilik verseydi ve insanlar o iyiliklere ulaşmak için bunları yapsaydı sonu büyük bir ihtimalle putçuluğa gidebilirdi.

Bir tanıdığım var, işleri kötü gittiğinde namaza başlar, bir süre kılar bakar ki değişen bir şey yok yine bırakırdı. Yine akrabalarımdan birisine demişler ki; “Cevşenin şurasını okursan hastalığından kurtulursun”. Okumuş fakat bir değişiklik görmemiş ve okumayı bırakmış.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî, Hizmet Rehberi’nde; ”Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendi’yi veya bin hasiyetli Cevşen-ül Kebiri, o faydaların bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. Faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz ve ondan onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek.”

Demek ki neymiş, bu tür kıymetli ve birçok özellikleri bulunan duâlar ve zikirler bizzat dünyevî maksatlar için okunmamalıymış. Okunduğunda ise o faydalar görülmeyecekmiş.

Peki, hiç okumayalım mı?

Üstad’ın bu tür insanlara karşı da bir müjdesi olabilecek şu cümlesine bakalım; ”Böyle hasiyetli evradı okumak için zaif insanlara bir müşevvik (gayrete getirici) ve müreccihe (tercih ediciye) muhtaçtırlar.”

Evet, Allah’ın izni olmadan bir sinek bile kanadını kımıldatamadığına göre biz okumalarımızı ihlâsla yapmaya devam edersek Allah da bizlere lütuflarından ikramlar sunar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*