Bir meyve çekirdeksiz olmaz. O meyvenin çekirdeği, o meyveyi veren ağacın bütün sıfatlarını taşır, bir şifresidir, bir fihristesidir. Kuruyuncaya kadar, o ağacın bütün dallarını, yapraklarını, meyvelerini içinde saklar, taşır o çekirdek.
Toprağa atılacaksa o çekirdek; gelecek bir ağacın vücudunu ve yeniden meyvelerini vermeye başlar. Aynen öyle; Hz. Adem’de, insan oğlunun ilk nüvesi, ilk çekirdeği olarak yaratılmıştır.
Azot, karbon, oksijen ve hidrojenden ibaret olan her bir çekirdek, her bir nüve, her bir tohum, kendi ağacının veya bitkisinin hayat programını öyle yüklenmiştir ki; onu hiç bir optik cihazla okuyamazsınız. Hz. Adem’den beri, bütün bitkilerin, nebatatın birinci derecesi olan o çekirdekteki hayatın dönüm noktası, o çekirdeğin uyanıp açılarak neşv ü nemâ bulması; gözümüzün önünde o kadar çoklukla cereyan ediyor ki; çok ucuz ve sıradan bir olay gibi müşahede ediyoruz. Şimdiye kadar, çekirdekteki bu tohumluk vasfını ve yeşermesinin hikmetini ve mahiyetini, hiç bir beşer aklı keşfedememiştir.
Çekirdeğe öyle bir tevhid mührü vurulmuştur ki, onu ne biyoloji, ne ekoloji, ne fizyoloji, ne kimya, ne de başka hiç bir bilim dalı çözememiştir. Ama onu sadece toprak okur ve çözer! Çekirdeğin kabuğunu o toprak çatlatır, içini açar, şifrelerini çözer, onu en güzel biçimde yeniden, yeni bir hayat ile filizlendirir, dal budakla, büyütür, çiçek açar, canlandırır ve tekrar, o güleç yüzlü meyvelerini, biz aziz insanlara takdim eder.
Allâh, baharı bir deste gül yapmış, bize sunuyor. Her çiçek bir kasidedir, her çekirdek, her tohum bir rızık ambarıdır. İşte her baharı mahşer yapan, bütün varlıkları; san’at eserlerini baharda dirilten, ancak hücrenin içindeki saklı evreni, DNA’yı yaratan, Zat-ı Zülcelâl olabilir.
Her bir zerre, her bir nesne, her bir madde, en az bir çekirdek kadar şifrelidir ve muazzam bir mu’cizevî eserdir.
İşte, Allah kâinatı, dünyayı ne güzel yaratmış, bütün yer yüzünü bir nimet sofrası yapmış ki, her baharda milyonlarla ifade edilen nebatatıyle, bitkileriyle, enva-ı çeşit meyveleriyle, san’at eserleriyle, rengarenk gıdalarıyla tezyin ediyor, süslüyor, had ve hesaba gelmez nimetleriyle dolduruyor.
Netice itibariyle, tüm bu kusursuz mahlukatın, sistemlerin yaratıcısı; insanı en güzel surette ve eksiksiz olarak, bütün ihtiyaçlarıyla birlikte yaratan, üstün kudret sahibi olan, yüce Allâh’tır. Allâh insanı sahip olduğu bütün parçalarıyla ve organlarıyla beraber, bir bütün olarak yaratmıştır. Her şey insan için, her icraat insanın hizmetine dönüktür.
Kâinat’ta her ne varsa, yüzüne aidiyet damgası, mührü vurulmuştur. Simasındaki o damga ile o şey, bütün muammasıyla, şifreleriyle, bilinen ve bilinmeyen yönleriyle kendisini, sadece Allâh’ın yarattığını âleme ilan eder, kör gözlere bile gösterir.
Bütün bu meyvelerin ve bitkilerin, çekirdeklerinin mahiyetleri, tam manasıyla bilinememiş ve şifreleri nasıl çözülememiş ise; küçük kâinat dediğimiz insan sarayının temel taşı olan hücrelerinin ve o hücrelerin de, bir nevi çekirdekleri hükmünde olan, DNA’ların da, bütün mahiyetiyle bilgilerine ulaşılmadığı gibi; şifreleri de, gerçek anlamda çözülememiştir. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle ancak bazı bilgilere ulaşılmış ise de; öz varlığındaki muammaya tam anlamıyla vakıf olunamamıştır.
“Allâh her şeyi en güzel surette yarattı.”(1) âyetinde ifade ettiği gibi, eşyanın hakikati, Allâh’ın isimlerinin tecellilerinden ibarettir.
Nitekim Peygamber efendimiz de, bir duasında, “Ya Rabbi bana eşyanın hakikatini göster.” diye yalvardığını biliyoruz. Bunun manası şu olsa gerektir; bana eşyanın, yani bütün varlıkların zahirden ziyade, iç yüzlerini, mahiyetleriyle beraber idrak etmeyi bildir, öğret demektir.
Eşyanın hakikati nezdinde, Allâh’ın isimleri tecelli edince; eşyanın mahiyeti, yani öz yapısı, yani taş olup toprak olması; su olup hava olması; ağaç olması, maden demir olması…Ve bunların daha alt birimleri olan, atomların ve moleküllerin yapısı. Ve bunların daha altı olan, protonların ve elektronların yapısı… Ve bunların da daha alt birimleri olan, kuarkların (Maddenin temel bileşenlerinden biri) ve fotonlar (Elektromanyetik bir kuvettir) ın yapısı. Ve bunların da daha alt birimleri olan, havadan daha hafif ve lâtif “esir” maddesinin ve enerjinin yapısı gibi sonsuz mahiyetler vücuda geliyor.
Eşyanın varlığı, Allâh Te’alanın “MUCİD” isminin tecellisidir. Eşyanın suretler göstermesi, “MUSAVVİR” isminin; en güzel bir san’at içinde olması “SANİ’ ” “CEMİL” “HÂLIK” gibi isimlerinin tecellisidir. Eşyanın sonsuz renklerle süslenmesi; “MULEVVİN”, “MÜZEYYİN” isimlerini; Eşyaya hayat vererek, var etmesi, “MUHYİ” isminin; ölüme Mazhar etmesi “MUMİT” ismi gibi; daha nice isimleriyle, esmasıyla Allâh; eşyanın hakikatiyle tecelli eder.
Eşya, bütün mahiyet ve hakikatleriyle en mükemmel yapıdadır. İnsan ise, bu hakikatı, akıl ve istidadiyle, tam manasıyla, kavrayıp ihata etmesi maalesef ki, mümkün olamamıştır.
İşte biz burada, bu bilinmeyen denklemi, yani DNA üzerinde elde edilen bilgileri paylaşmaya ve DNA üzerindeki o muamma perdesini aralamaya çalışacağız. Ümidim odur ki; bizce meçhul bir bilgi hazinesine, bu vesileyle ulaşmış olalım.
İnsanlık âlemi, DNA denilen devasa bilgi bankasından haberdar değildi. Taki, 1953 yılında, iki bilim insanı olan, Watson ile Crick bu bilgi hazinesini keşfettiler. DNA dört temel nükleotit (DNA’nın temel yapı birimin)’den meydana gelirler. Bunlar: Adenin, Timin, Sitozin ve Guanin’den ibarettir. Bunların farklı dizilimleri ile, genetik kod ortaya çıkar. Vücudumuzun her saç telinde, kemik, damar ve kalpteki bir tek hücrede, vücudun bütün anatomik bilgisi yer alır. Sadece bu dört harfin muhteşem dizilimleriyle, milyarlarca farklı insan ve milyarlarca farklı canlı türleri yaratılmıştır. Bu son derece olağan üstü mucizevî bir yaratılıştır.
DNA hakkında bu güne kadar yapılan bilimsel çalışmalar; genlerimizde yaklaşık 1000 ciltten oluşan, 3 milyar kimyasal harf ihtiva eden,1 milyon sayfalık bir bilginin DNA’da şifrelenmiş olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu genetik bilgi dünyanın en büyük bilgi ansiklopedilerinden biri olan, Britannica’daki bilgilerden 40 kat daha fazladır.
“Los Angeles, Güney California Üniversitesi’nden Leonard Adleman’nın yaptığı hesaplamalara göre; sadece 1 gram DNA, bir trilyon CD’ye eş değer bilgi saklayabilmektedir. Bu da bilginin, DNA üzerinde, bir CD’ye göre, milyon kere milyon kez daha verimli saklandığını göstermektedir.”(2)
“İnsan DNA’sının hacmi bir milimetre küpün üç milyarda biri kadar (3 x 10-9 mm3) küçüktür. Simpsons’a göre, bu güne kadar yaşamış, gelmiş geçmiş her canlı türünün, bütün özellikleri bilgi olarak DNA’ya yüklense; toplam DNA hacmi bir çay kaşığının, ancak küçük bir kısmını doldururdu. Hatta geriye şu ana kadar, yazılmış bütün kitapları saklayabilecek kadar boşluk kalırdı.”(3) demiştir.
Burada okuduğumuz bu muazzam rakamlar, bedenimizdeki her bir hücrede kodlu bilgi miktarını vermektedir. DNA’nın bu muhteşem yapısı, ilâhî san’atların küçücük bir numunesi hükmündedir. Her bir DNA’da, Allâh’ın sonsuz kudretinin, ilminin ve iradesinin birer mührü (hatemi) niteliğindedir.
Bu durumu bilge Üstad; şu veciz ifadeleriyle nazara atfeder: “Senin tarif edicilerin, bütün masnu’atındaki (san’at eserlerindeki) mu’cizelerindir.” demiştir.
DNA’daki bu bilgi, o kadar doğru bir şekilde dizilmiştir ki, dizilimdeki tek bir hata genetik şifreyi bozar. Burada hayretle bakılması gereken bir noktaya dikkati çekmek gerekirse; şu anda, okumakta olduğunuz bu satırları yazarken; çok defa yanlış harflere basıyorum, kullandığım devrik cümleleri, defalarca düzeltiyorum. Akıllı bir varlık olarak, bu bilincim ve zekâmla beraber; bu kadar geniş çaplı hatalar yapabiliyor ve sizler, hepimiz bu yanlışlarla iç içe yaşarken; DNA’nın bu kadar sayısız bilgi dizilimlerinde, zerre kadar hata yapmaması ve hep doğru işlemesini neye bağlayabiliriz? diye sormak isterim.
Hülasa, düşüncen fakir ise, diğer zenginliklerin seni kurtarmaz ve hiç bir şeye de yaramaz.
Ve bir âyet:
“Allâh’ın âyetlerini az bir bedel karşılığında sattılar. O’nun yoluna girmeyi engellediler. Gerçekten bunlar ne kötü işler yapmaktadırlar ! “(4)
Bir Hadis:
“Sizin davranışlarınıza bakıp da, Müslümanlığa özenen insanlar yoksa; imanınızı gözden geçiriniz.”
Dipnotlar
(1) Secde 32/ 7
(2) Carl Wieland, “The Marvellous Message Molecule”, Creation, Eylül 1995, cilt 17 no. 4 SS 10-13; (New Scientist, 26 Kasım 1994, s. 17
(3) Michael Denton, Evolution: A. Theory in Cirisis, Burnett Bloke, London, 1985.
(4) Tevbe 9/9
Benzer konuda makaleler:
- Kader programı, Hologram ve Big Bang
- Her şey bir noktadan başladı
- Kainatın Çekirdeği
- Kâinatı ayakta tutan sır
- İki çekirdeği buluşturmak
- Küllî İrade, hücreler adedince çekirdekte tecessüm eder
- Kainatın DNA’sı ve Genetiği
- “Levlake” Hadis-i Şerifi, Big Bang Teorisi ve Peygamberimiz (asm)
- Hayat mucizesi bilgi hazinesi: DNA-2
- Yumurtadaki mucize
İlk yorum yapan olun