İnsan eşyanın mahiyetini değiştirebilir mi?

“İşte küfür, böyle, mahiyet-i insaniyeyi yıkar; elmastan kömüre kalbeder. “

Bu ifade 23. Sözün Birinci Mebhasında yer almaktadır. Mezkur bölümde iman ve küfür karşılaştırılması yapılmaktadır. İmanın güzellikleri ve küfrün çirkinlikleri ana tema olarak işlenir. Son cümle olarak da elmas ve kömür bağlantısından bahsedilir.

Bu cümle ilk bakışta bir mecaz ifadesi olarak gözükür. İman elmas madenine, küfür ise kömür madenine benzetilmiştir. Bir ölçüde kıymet ve değer ifadesi açısından da izah yapılmıştır. Zira elmas değeri en yüksek olan bir madendir. Kömür ise mecazi manada en değersiz gibi gözükür. Bu ifadenin kimyevi terkibinde de enteresan bir bağ vardır. Bilindiği üzere hem elmas, hem de kömür bir ölçüde karbon atomundan müteşekkildir. Yani her iki maddenin de temel yapıları aynıdır. Ancak diziliş ve sırlanış farkıdır ki, karbon bir yanda elmas, diğer yanda ise kömürü netice vermektedir. Yani insanı karbon maddesine benzetirsek, insan düşünce yapısındaki diziliş farkı ile; inançlı bir dizlimde elması, inançsız bir dizilimde ise kömürü netice vermektedir. Zaten tüm canlı kimyasında olduğu gibi, insan kimyasının da temeli karbondur. Karbonun dış yörüngesindeki dört elektrona bağlanan hidrojen, oksijen ve azot gibi maddeler ile canlı kimyası meydana gelir. Buna organik kimya adı verilir. Bu cümle ile çok ilginç bir fenni benzetme de yapılmıştır. Bu durum da eser müellifinin fenni konulara ne derece hakim olduğunu açıkça gösterir.

Yukarıdaki cümleden başka anlamlar da çıkarmak mümkün. Şöyle ki: İnsan eşyanın mahiyetini değiştirebilir. Zira elmastan kömüre doğru bir değişim meselesi insana ait bir özelliktir. Demek ki insan kendinde bulunan bazı kabiliyetleri inkişaf ettirmek yolu ile eşyanın mahiyetine nüfuz edebilir.

Aslında insanlar eşyanın mahiyetini değiştirme işlemini bir ölçüde yapmaktalar. Sentez ve analiz kabiliyeti ile yeni maddeler üretebilmekteler. Mesela sodyum ve klor gibi iki farklı maddeyi birleştirerek yeni bir madde, yani tuz maddesini yaparlar. Yine su maddesi ayrıştırılarak iki farklı madde, hidrojen ve oksijen maddesi elde edilebilir. Ancak bu işlemler çeşitli teknikler kullanılarak yapılan işlemlerdir.

Bizim dikkat çekmek istediğimiz şu: Acaba insan doğrudan, kendi kabiliyetlerini kullanarak eşyanın mahiyetini değiştirebilir mi? Eşyayı çoğaltabilir, veya azalatabilir mi? Maddenin mahiyetine nüfuz edebilir mi?

Bu noktada Peygamberimize ait iki mucize:

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Ömer’e emretti: “Ahmesî kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için zâd ü zahîre ver.” Hazret-i Ömer dedi: “Ya Resulallah, mevcut zahîre birkaç sâ’dır. Kümesi, oturmuş bir deve yavrusu kadardır.” Ferman etti: “Git, ver.” O da gitti, yarım yük hurmadan, dört yüz süvariye kifayet derecesinde zâd ü zahîre verdi. Ve dedi: Hiç noksan olmamış gibi eski halinde kaldı.

Hazret-i Câbir’in pederi vefat eder. Borcu çok, ziyade medyun; borç sahipleri de Yahudiler. Câbir, pederinin asıl malını guremâya verdi, kabul etmediler. Halbuki, bağındaki meyveleri, kaç senede deynine kâfi gelmeyecek. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Bağın meyvelerini koparınız, harman ediniz.” Öyle yaptılar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm harman içinde gezdi, dua etti. Sonra Câbir, harmandan pederinin bütün guremâsının borçlarını verdikten sonra, yine, bir senede bağdan gelen mahsulât kadar harmanda kaldı. Bir rivayette, bütün guremâya verdiği kadar kaldı. O hadiseden, borç sahipleri olan Yahudiler çok taaccüp edip hayrette kaldılar(Mektubat,s.118)”

Dikkat ediniz:

Bir yük hurma dört yüz yük hurma oluyor. Yine bir mevsimlik hurma mahsulü kat kat artıyor. Bu durum acaba, maddenin çoğaltılabileceğinin, kopyalanabileceğinin, klonlanabileceğinin işaretleri midir?

Doğrusu üzerinde kafa yormak lazım.

16. Sözde geçen başka ilginç bir ifade:

“Üçüncüsü, nurânî ruhların aksidir. Şu akis, hem hayydır, hem ayndır. Fakat aynaların kabiliyeti nisbetinde tezâhür ettiğinden, o ruhun mahiyet-i nefsü’l-emriyesini tamamen tutmuyor.

Meselâ, Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, Dıhye sûretinde huzur-u Nebevîde bulunduğu bir anda, huzur-u İlâhîde, haşmetli kanatlarıyla Arş-ı Âzamın önünde secdeye gider. Hem, o anda hesabsız yerlerde bulunur, evâmir-i İlâhiyeyi tebliğ ederdi. Bir iş, bir işe mâni olmazdı.

İşte, şu sırdandır ki, mahiyeti nur ve hüviyeti nurâniye olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyada bütün ümmetinin salâvâtlarını birden işitir ve Kıyâmette bütün asfiyâ ile bir anda görüşür; biri birisine mâni olmaz. Hattâ evliyâdan, ziyâde nurâniyet kesb eden ve abdâl denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşâhede ediliyormuş. Aynı zât, ayrı ayrı çok işleri görüyormuş.

Evet, nasıl cismâniyâta cam ve su gibi şeyler ayna olur; öyle de, ruhâniyâta dahi hava ve esîr ve âlem-i misâlin bâzı mevcûdâtı ayna hükmünde ve berk ve hayal süratinde bir vâsıta-i seyir ve seyahat sûretine geçerler. Ve o ruhânîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazîfede, o menâzil-i latîfede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler.(Sözler, s.179)”

İfadede geçen “Hattâ evliyâdan, ziyâde nurâniyet kesb eden ve abdâl denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşâhede ediliyormuş” tabirine göre insan kendi kendini kopyalayabilir, klonlayabilir, aynalar vasıtası ile kendi kendini çoğaltabilir.

İlginç değil mi?

Demek ki insana, Hikmet-i İlahi tarafından müthiş kabiliyetler verilmiş, önüne çok mühim kapılar açılmış. Yeter ki bu kabiliyetleri inkişaf ettirmesini bilsin, yeter ki kapıları açacak doğru anahtarları bulabilsin.

İşin diğer bir enteresan tarafı ise sizlere ifade etmeye çalıştığımız bu hususların bir çok fen ilimlerinin de en temel konularından birisi olmasıdır. Bu günlerde bilhassa Kuantum Fiziği, Parapiskoloji, Astrofizik, Kozmoloji gibi bilim dalları yukarıda izah etmeye çalıştığımız konularla çok yakından ilgilenmekteler. Önümüzdeki yüz yıl gerçekten çok ilginç bir asır olacak.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*