Dünyadaki doğum sancısı

Dünyada garip şeyler oluyor.

Hicri 1441 yılında Corona süreci ile başlayan felaketler ve helaketler zinciri artarak devam ediyor. Bir yanda seller, su baskınları, fırtınalar, yerle bir olan mekanlar. Diğer tarafta depremler, volkan patlamaları, depremler artıkça artıyor. 6 Şubat gibi çok büyük bir felaketi yaşayan ülkemiz sosyal ve siyasi krizlerle boğuşuyor.

Gazze katliamı ile ile ağırlaşan bir savaş hali, New York kentinde bulunan işkence tünelleri ile farklı bir boyut kazanıyor. Öte yandan kaçırılan çocukların bir adada işkenceye uğraması ve bir çok ünlü ismin bu melun olaya adının karışması, menhus bir milletin yaptığı fitne ve fesatın bir bir açığa çıkması da başka bir sosyal felaketin göstergesi oluyor.

Kısacası dünyada büyük bir sıkıntı ve gerilim var.

Tüm bu sıkıntı ve gerilim ve felaket haline baktığımız zaman dünyada büyük bir doğum sancısı yaşandığını rahatlıkla görebiliriz.

Çünkü “en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir” sırrınca büyük felaketler ve helaketlerden büyük bir saadet ve huzur ortaya çıkar. Zira Hikmet-i İlahi böyle tecelli ediyor.

İşte bu sırra istinat ederek diyebiliriz ki; dünyada son yıllarda yaşanan ve yaşanmaya da devam eden şu dehşetli felaketler arkasında büyük bir saadet yılları insanları beklemekte. Belki bu felaketler bir süre daha devam edecek. Belki de çok daha ağır şartlar yaşanacak. Ama sonrasında muhakkak ki “Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!” sırrı gereğince insanlık için, “Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir” sırrı tahakkuk edecek ve Üstadın verdiği müjdeler bir bir gerçekleşecek.

İşte Üstadımızın o müjdelerinden birisi:

“Elbette, beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakikat, âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşaallah.

Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakki içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz.”

Mümin ümitli olur. Asla ki Allah’tan ümidini kesmez. En ağır felaketler arkasında bile rahmet tecellilerine nazar eder. Hadiselerin müspet cihetlerine bakarak teselli bulur.

İşte bu nedenle şu günümüzde yaşanan ağır şartların arkasından güzel günlerin geleceğine inanır. Ona göre hayatını tanzim eder. Evet, belki bu felaketler artacak. Belki de Risale-i Nurda işaret edilen 1451 veya 1461 yılına kadar sürecek bu musibetler. Fakat sonunda mutlaka ki bir saadet devri yaşanacak.

Yeter ki bizler günlük hadiselere çok fazla nazar etmeden Risale-i Nur hizmetlerine dört elle sarılalım. Hayatımızın merkezine iman ve Kuran hizmetini koyalım. Meyvenin Dördüncü meselesi bize hep rehber olsun. Çünkü bir saadet devri gelecek ise bu bizlerin iman ve İslam’a hizmet ve sadakati vesilesi ile gelecektir.

Hiç kimse “bizim sayımız kaç ki” diye yaptığı hizmeti küçük görmesin. Zira her bir mümin kişinin arkasında “Bedir’de 300 kişi ile kainata meydan okuyan Reslulullah’ın (asm) manevi güç ve desteği“ vardır, unutulmasın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*