Hiç coşkun akan bir nehir gördünüz mü? O sular nasıl da coşku ile dolana dolana akıp gider. Hele ki bir sel ve kuvvetli yağmur sonrası bu coşku bir kat daha artar. Her bir su damlası yüksek bir zikir ile akışında bir tek hedefi vardır: Denizlere ulaşıp sükunet bulmak. Zira her bir damla su o coşkun hissiyatını denizlere ulaşmakla teskin eder.
Denizler birer sükunet yeridir. Denizler deryadır ve sonsuzluğu ve ebediyeti temsil eder. Nehirlerde akan sular da bu ebediyet ve sonsuzluk deryasına ulaşınca varacağı yere varmış ve hedefine ulaşmış olur. Denizlerin içinde de bazen coşku olur, yüksek dalgalar zuhur eder. Ancak bu dalgalanmalar yine o derya içinde kalır.
İşte insan da böyle bir su damlası misali gibidir. Zaman denilen o azim nehir içerisinde akar durur. Bazen sükunetle, bazen da zamanın herc ü merc dalgaları içinde yükselen duygularla coşar ve her zaman da o zaman nehrinde akar durur. Bu zaman nehrinin içinde de çoğu kez bir türlü sükunet bulamaz. Çünkü bilse de bilmese de ebediyet denizlerini özler. O denizlere dalıp ebedi olarak sükunet ve huzura kavuşmak ister. Bu fıtri bir duygudur. Her insanda vardır ve her insanın hedefi ebediyet denizlerine kavuşmaktır.
Bir zaman bir rüya görmüştüm. Rahmetli babam vefatından kısa bir süre önce yoğun bakımda yatmakta idi. Rüyamda babam büyük bir deniz kenarında durmuş bana şöyle diyordu: “Oğlum artık ben gideceğim.” Babam o rüyadan birkaç gün sonra vefat etmişti. Ben bu rüyayı o zaman pek de anlamamıştım.
Sonra bilgisine itimat ettiğim bir kardeşe bu rüyayı anlattım. O da “deniz sonsuzluk sembolüdür. Ebedi hayatı temsil eder. Baban da o ebedi hayat denizine atılmak isteğini beyan etmiş” demişti. Demek her insan vefatı ile o sonsuzluk denizini özlüyor.
Denizlerin sonsuzluk ve ebedi rahmet hazinlerini temsil ettiğine dair Risale-i Nurda da bazı ifadeleri görünce o kardeşin tabirinin ne kadar doğru bir tabir olduğunu da sonradan anlamıştım.
İşte o ifadelerden bazıları:
“Ve Senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması ve insanın seyr ü seyahatine ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki, yolda yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fâni ve küçük nümuneleridirler. (Tarihçe-i Hayat, s.475)”
“… bütün mevcudat, bütün mahbubat, benim vefatımla bana arkalarını çevirip beni terk ettiler, yalnız bıraktılar. Hadsiz bir deniz suretini alan ebed tarafındaki istikbale ruhum sevk ediliyordu. O denize ister istemez atılmak lâzım geliyordu. (Lemalar, s.104)”
“Eğer aklın varsa, elde kalan kısmının yarısını veya üçte birini, veya lâakal onda birisini deniz gibi hayat-ı bakiyeye sarf et.(Nur’un İlk Kapısı, s.43)”
Demek ki denizler nasıl ki bu dünyada bile sonsuzluk ve ebediyeti temsil ediyorsa, aynen öyle de, ahirette de yine sonsuzluk ve ebediyet hazinelerinin temsilcileri durumunda.
Ne mutlu bu dünya denilen zaman nehrinde doğru istikamette akıp giderek o ebedi rahmet denizlerine kavuşmak isteyenlere.
İlk yorum yapan olun