İslam ve Demokrasi

alt

“Hakikî demokrasi” İslâm’da mevcuttur

Yanlış zanların aksine, “demokrasi”nin en saf ve problemsiz hâliyle İslâm’ın özünde var olduğunu gösteren, çok değerli iki akademik makalenin yer aldığı bir derleme.

Öncelikle, bir parantez açarak, incelemeye aldığımız eserin, çok başarılı olacağını umduğumuz bir serinin habercisi olduğunu belirtelim! İşbu eserle başlangıcı yapılan seri, “Cep Kitaplığı” adını taşıyor. Bununla ilgili olarak “Takdim”de verilen bilgiler şöyle:

“Yeni Asya geleneğinin daha önce ürettiği ‘İlim-Teknik’ ve ‘İlahiyat’ [keza ‘Gençlik’] serilerinin yaptığı büyük hizmetlerden sitayişle bahsedilir. Biz de elinizdeki eserle başlayan ‘Cep Kitaplığı’ serisiyle, aynı çizgiyi takip etmeyi amaçladık.

‘Risâle-i Nur’un şerhi’ olarak değerlendirilebilecek olan bu çalışmalar, konu edindiği meseleleri açıklığa kavuşturacak düzeyde olacaktır.

Risâle-i Nur Enstitüsü tarafından hazırlanan ‘Cep Kitaplığı’ serisi, kolay ve çabuk okunabilen, herkesin anlayacağı bir dil ve üslûp ile kaleme alınacaktır. Çalışmaların akademik disipline uygun olarak belli bir plan içinde olmasına, dipnot ve kaynakça kullanımına da özen gösterilecektir. Seriyi takip eden okuyucuların önemli bir birikime sahip olacaklarını ümit ediyoruz…” (s. 9-10)

Biz de şimdiden editoryal ekibe başarı dileğimizi iletip, keza “bir çiçekle bahar olmayacağı”nı hatırlatarak, arayı fazla açmadan serinin diğer kitaplarını beklediğimizi kaydedelim ve parantezi kapatalım!

Mevzumuza dönecek olursak, eser, kitaba adını veren, Mesut Toplayıcı’nın yazdığı “İslâm ve Demokrasi” ile Âdem Ölmez’in (“Doç. Dr.” unvanı nedense eklenmemiş) kaleme aldığı “İslâm’da Hâkimiyet Anlayışı ve Meşrûiyet Sorunu” başlıklı iki makaleden meydana geliyor.

“Takdim”de, “demokrasi” mefhumunun tarihî gelişimiyle ilgili mühim bilgiler verilmekte. Özetlemek gerekirse, demokrasinin, “umumî” olarak, kadim medeniyetlerin (Yunan ve İslâm) başlangıcında var olmakla birlikte, bilâhare gelişen mutlaki idarelerin birer birer yıkıldığı 17-19. asırlarda yeniden “keşfedildiği”ni; “hususî” olarak ise, Batı’nın “tesiriyle” İslâm coğrafyasına ithal edilen demokrasinin, haddizatında Asr-ı Saadet devrinde—tabiî aynı isim muvacehesinde değil de mânâ olarak—tatbik edilmiş olduğunu “anlamış” bulunuyoruz.

İşte, “eserde yer alan iki makale, (…) [İslâm coğrafyasında demokrasiyle ilgili] tartışmalara derli toplu ve ikna edici izahlarla cevap veriyor. Her iki makale de, meşrûtiyeti ve demokrasiyi şeriat namına alkışlayan, bütün bu tartışmaları kökünden bitiren izahlarıyla bize yol gösteren büyük İslâm âlimi ve müceddit [Bediüzzaman] Said Nursî’nin görüşlerini referans alıyor.” (s. 9)

Şimdi de ilgili makalelere sırasıyla temas edelim…

İslâm ve Demokrasi: Kitabın en hacimli ve ilk çalışmasında, özetle, İslâm ve demokrasi arasındaki münasebetler inceleniyor. Elbette demokrasinin tarifiyle başlanan makalede, bu mefhumun Batı’daki arka planı ele alınıyor. Bilâhare “İslâmî yönetimin esasları” verilirken, peşinden de yazının asıl mevzuu “İslâm ve demokrasi” irdeleniyor. İlerleyen sayfalarda, “’yanlış’ hürriyet tarifi, çoğunluk diktatoryası, halkın yanıltılabilmesi, kemiyetin keyfiyete tercih edilmesi“ gibi “demokrasinin problemleri” ele alınıyor. Ve görülüyor ki, insanlığın kendi icadı olan bu rejim şeklinin de kendisine has sıkıntıları var ve bu hâliyle geliş(tiril)meye muhtaç! “Demokrasinin hastalıklarının reçetesi” ise makalenin sonunda!

Evet, yazının nihayetindeki “Bediüzzaman ve demokrasi” ara başlığıyla mevzu âdeta taçlan(dırıl)mış oluyor. Bununla ilgili olarak—müsaadenizle—yazının “sonuç” bölümünü buraya alıyoruz: “Meşrûtiyeti şer’î delillerle meşrû kabul eden Bediüzzaman Said Nursî, şeriat adına hürriyet ve meşrûtiyeti müdafaa ederken, kendi ifadesiyle, ‘nâm-ı mukaddes-i şeriatı, meşrûtiyet kuvvetiyle i’lâ ve meşrûtiyeti şeriat kuvvetiyle ibka etmeyi’ hedeflemiştir. Şimdiki ifadeyle, ‘şeriatın mukaddes ismi meşrûtiyetin kuvvetiyle yükselecek ve meşrûtiyet de şeriat kuvvetiyle ayakta duracak, varlığını devam ettirecektir.’ Bu hedefi bugünkü şartlara uygulayacak olursak, İslâmiyet, demokratik yönetimlerin tatbik edildiği ortamda en yüksek mevkide yerini alacak ve onun yüceliği herkes tarafından kabul edilecektir. Mükemmel mânâdaki demokrasi de ancak İslâmiyet’in yaşandığı ortamda gerçekleşecek ve devam edecektir.” (s. 67)

İslâm’da Hâkimiyet Anlayışı ve Meşrûiyet Sorunu: Makalede öz olarak, İslâm âlemindeki iki ana çizginin (1- Ehl-i Sünnet, 2- Şiâ) birbirine zıt siyasî anlayışlarından bahsediliyor.

Yazı başlığının da “anlattığı” üzere, günümüze kadar uzanan “İslâm’da hâkimiyetin kime ait olduğu” ve “meşrûiyetin nasıl temin edileceği” problemleri, tarihî vetire içinde irdeleniyor.

Yazıda, Müslümanların bugün hasretle yâd ettiği Asr-ı Saadet ile 1876’daki Birinci Meşrûtiyet arasındaki zamanlar, “suskun devir” olarak vasıflandırılıyor; ki bin yılı aşan bu devre, malûmunuz, İslâm’ın siyasî düsturlarının tam tatbik edilemediği “saltanat devri” oluyor. Yeri gelmişken şu iktibası yapmakta fayda var:
“İslâm siyasî düşüncesine dair meselelerin yeniden ele alınmaya başlanmasıyla birçok konudaki fikir ayrılıkları yeniden su yüzüne çıkmıştır. Sadık Rifat, Ali Suavi, Namık Kemal gibi zatların ‘seçim, şûrâ, meşveret ve hürriyet’ gibi kavramları yeniden gündeme taşımalarıyla, bu kavramların İslâm’la ilişkisine dair tartışmalar yoğunlaşmıştır. / Günümüzde de bu problemler aşılabilmiş değildir…” (s. 70-71)

Anlayacağınız, mevzu gayet “derin…”

Âdet edindiğimiz “küçük notlarımız”da sadece iki husus var; onlar da, iki makalenin kaynakçasının, nedense, eserin sonunda birbiri peşi sıra, fakat bir arada (93-94 ve 95) verilmesi ile 47 maddeden müteşekkil olduğu belirtilen “Medine Vesikası”nın (s. 31) maddelerinin başka kaynaklarda (meselâ Sayın Mehmet Ali Kaya’nın “Kur’ân, Sünnet ve Risâle-i Nur Işığında Cihad” kitabında) 40’la sınırlanmış olması.

Neticeten, “İslâm ve demokrasi” münasebetiyle alâkalı soru(n)lara cevap/çözüm teşkil eden detaylarla dolu, tarihten günümüze kadarki vetireyi fevkalâde müşahedelerle tahlil eden bir eser.

İSLÂM VE DEMOKRASİ

Hazırlayan: Risâle-i Nur Enstitüsü

Sayfa Sayısı: 100

Ebatları: 10,8×17 cm

Türü: Derleme

Yayınlayan: Yeni Asya Neşriyat

Yayın Tarihi: Ocak 2010

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*