Ölüm korkusunu yenebilmek

İnsanoğlu ölümü düşünmemeye, gününü gün etmeye, “deliler gibi eğlence”ye dalarken; diğer taraftan akrabaların, komşuların ölümleri, haberlerde her gün izlediği cinayetler, trafik kazaları, kurulan bu pembe dünyaları yıkar ve alınmak istenen mutluluğu yerle bir eder. Buna isyan edilir ve ölümü, ahireti hatırlatan her şeye tepkiler oluşturulur. Eğer Hakka tevekkül, teslimiyet ve rıza yoksa; sıkıntılar da başlar.

Kadere ve bunu verene; hayata, insanlara ve benliğe yönelen bir tepkiler yumağı gelişir; ölçü, itidal, serinkanlılık gibi kavramlar ortadan kalkar ve saldırganlıklar başlar. Uç boyutlarda şiddet şeklinde ortaya çıkan bu saldırganlıklar medenî ortamlarda sözlü saldırılarda bulunma ya da uzak kalma şeklinde kendini gösterir. Mezarlıklara, dinî kıyafetlere, camilere, tesettüre karşı tepkilerin psikodinamik zemininde bu hâlin büyük etkisi olsa gerektir.

Ferdin tepkisi aslında kendi geleceğine, kendi ölümüne ve ölümden sonra yüzleşeceği halleredir. Ancak ölüme karşı bazan şuurlu, bazan da şuuraltında bir boyun eğmişlik, mağlubiyeti kabul etmişlik ve yelkenleri indirmişlik hâli hep vardır. Hele bu hâl ölümün kontrolsüz ve kendi başına işliyor olarak algılandığı bir âlemde kol gezdiği şeklinde algılanıyorsa; ümitsizlik, çaresizlik, gelecek endişesi, belirsizlik ve karamsarlıklar o zaman başlar. Varlık âleminde tutunacak bir dal yoktur. Her unsur aynı yara ile yaralı ve kendine yardımdan âcizdir. Bu noktada tepki onlara da yönelir. Kişi, kendi savunma mekanizmaları içinde bir rahatlama ve iyi hissetme hâli geliştiremezse, tepkiler üzerine oturtulmuş, tepkilerle dolu bir hayat tarzı gelişecektir.2

Anne-baba, eş, çocuk, dost akraba ve nihayet malımız, mülkümüz ve hayatımız dâhil sevdiğimiz her şeyi kaybedeceğiz. Bu düşünce korku, korku da strese sebep olur. Bu durumda tek çıkış yolu, bütün sevdiklerimizin yerini değiştirmek ve o sevgiyi Mahbub-u Hakiki’ye yöneltmekle mümkündür. Onları mânâ-yı harfiyle, yani sonsuz Cemâl ve Kemâl Sahibi’nden kaynaklandığını bilip, her şeyi Onun nâmına, Ondan bilerek seversek, bütün sevdiklerimizi ve güzellikleri ebedîleştiririz.3 Çünkü O Bâkîdir ve Ona yönelen, Ondan bilinen her şey bekâ kazanır. İşte ahirete imân da, dünya işlerinin düzenine, yardımlaşmaya, birbirine zulüm ve haksızlık yapmaktan uzak kalmaya vesiledir. Netice itibariyle bunlar da, aynı zamanda dünya saadeti ve huzûrunu getirmektedir. İnsanın en büyük fıtrî ihtiyaçlarından birisi olan “öldükten sonra dirilme” meselesini ve insanın kafasına takılan ve kendisini devamlı meşgul eden bütün sualleri en mükemmel şekilde cevaplandıran Kur’ân’dır. İnsanın en büyük meselesi de, “hayatını ve sevdiklerini” muhafaza eden Kur’ân’ı dinlemektir. Çünkü, ölüm, her an herkesi gözlüyor! Ölüm korkusunu yenebilecek, en azından azaltabilecek şey, ölümle insanın tamamen yok olmayacağı fikridir. Bu da ruhun ölümsüzlüğünü kabul etmekle olur.4 Bu da, ancak âhiretin varlığı, öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğu, yani Allah’a iman ile mümkün olabilir.

Dipnotlar:

1- Yeni Asya, 31.10.2003, Enstitü Sayfası

2- Sözler, s. 584

3- Prof. Öner, s. 17-19

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*