Yolun sonu gözüküyor

Yalan değil, hayal de değil, hakikaten yolun sonu gözüküyor. En büyük şahidim işte sakal ve saçımdaki beyaz kıllar, ellerimin titremesi, daha da duygusallaşmam ve hemen her şeyimin yavaşlaması iken dışımdaki şahit ise tam karşımda duran ayna.

Ayna, yalan söylemez! Zira onda cüz-î irade yok, duygu yok. Ne görürse onu yansıtır. Dolayısıyla doğrudan doğruya hem doğrucu ve hem de tasdik edicidir.

Etrafımdakiler de yolun sonu geldiğini ima ediyorlar. İlerleyen yaşımdan mı, nedir, eskiden göremediğim hürmetler meselâ toplu taşımalarda yer vermeler, bana yolun sonuna doğru gittiğimi ihsas ediyor. Eskiden “kardeş, arkadaş, beyefendi” hitapları daha çok iken, şimdilerde “amca, hacı amca” gittikçe artıyor, bu da yolun sonuna gittiğimi ifade ediyor.

İlk torunumla daha hareketli oynar ve meşgul olurken, son torunumla o kadar olamadım. İlk torun sahibi olma duygularımı sanki son torun sahibi olduğumda durağanlaşmış hissediyorum.

Ne mi oluyor, nereye mi gidiyorum?

Efendim, hiç heyecan buyurmayın, güzele ve hayra gidiyoruz.

Evvelâ eskisi kadar meşgul olamadığımız ubudiyet hayatımız gittikçe daha şevkli ve şuurlu bir hâl alıyor. İş hayatı döneminde fırsat bulamadığımız okumaları, şimdilerde yapıyoruz. Ev ve çalışma hayatının getirdiği zarurî meşguliyetler eskisine nispeten bir hayli azaldı.

Sıralanabilecek pek çok sebep ve vesileler ders veriyor ki bütün bunları gençliğin heyecanlı döneminde, kendi güç ve sermayesi ile yapılıyor zannı, ihtiyarlık devrinde o gücün azalması, mevcudu idare edecek düzeye bile, belki yetecek kadar sürdürülmesi işaret eder ki o zan hatadır! Artık anlaşılmalı ki hayat yükü, bütünüyle ve sonuna kadar hakkıyla taşımaya insan muktedir değildir ve âcizdir! Yolun sonu yaklaşıyor artık görülmeli!

Yaklaşan yolun sonu mu, daha ilerinin mukaddeme öncesi hazırlık safhası mı, derken daha hızlı ikazcılar gözükmeye başladı. Bedenimde beliren hastalıklar, öncesinden yaşamadığım garip hâller, tepeden aşağıya yuvarlanırcasına giden duygular.

Duyguların kaynağı kalb, sonraki hayatımda daha müessir olmaya başladı. Söylenen sözleri kulağımla, gördüklerimi gözümle, dokunduklarımı ellerimle hissederken kalbim, onları çoktan kodlayarak oldukça mutedil hissiyatımla irademi yönlendirmesi bana çok büyük kılavuz oldu.

Artık daha az hata yapıyorum, eskisine nisbetle, daha az konuşup, yediğim gibi. İstesem de yapamadığım gibi, hem dinleyenim de az maalesef.

Maalesef diyorum, demek istediğim o kadar çok sözlerim var ki ah bir dinleyen olsa da sabırla, sonuna kadar, ama nerede?

Muhtemelen onlar da bu tecrübe edilmiş hakikatleri anlayacaklar, bu vakte gelince. Lâkin onlar da aynı sızıyı duyacaklar mı, bilemem. Sızı, her zaman bilenen ağrılara bir isim olmaktan ziyade gönül yaralarının da ötesindeki takatin bitmeye başladığı, güç ve kudretin artan sermayeye inat tükenmeye yüz tuttuğu şu müstakbelimde de muhtemel adı olacak, yani âcizliğimin.

Gel, ey hâlimi okuyan dertli yoldaş! Aynı yaşın yolunda isek, müşterek derdimiz bunlar. Sanma ki bunlar ümidin tükenmişliği, asla! Aksine bunlar tükenmeye yüz tutan âcizliğim vasıtasıyla sonsuzluk yoluna açılan bu gölgelik mesabesindeki yolun nihayete ereceğine ermişliğin ifadesidir.

İşte bunlar bile bendeki âcizliğin çok açık alâmeti değil midir? O halde ne diye yazıyorum da kendimi yoruyorum, yolun sonu gözüküyor, diye.

Gözüküyor işte! Köre ne, görene…

Not: Vefat eden Muzaffer Ağabeyim için taziyede bulunan ve bulunamayanlara teşekkür ediyor, Rabbimden sağlıklı ve hayırlı uzun bir ömrü aileleriyle beraber huzur içerisinde geçirmelerini diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*