Hz. Süleyman’ın (as) mu’cizesini gerçekleştirmeye doğru

Geçenlerde medyada Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’ndeki (CERN) deneyle, atom parçacıklarının Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda rekor bir enerjiyle çarpıştırıldığı, bu büyük deneyle kâinatın kimi sırlarının açığa çıkarılabileceğinin ümit edildiği haberi yer aldı.

Fakat deneyle ilgili haberlerde benim asıl dikkatimi çeken, CERN’de görev yapan İTÜ Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kerem Cankoçak’ın sözleri arasında geçen bir cümle idi.

Cankoçak, “İleride ne tür teknolojik gelişmeler yaşanacağını öngörmek tam da mümkün değil. Meselâ bir yerden bir yere ışınlanma gerçekleştirilebilir ya da bambaşka bir teknoloji gelişebilir”1 diyordu. Evet, ışınlama gerçekten heyecan verici bir olay. Nitekim, kimi gazeteler de CERN ile ilgili haberde başlığa bu kısmı taşımışlardı. Hatta, gazetemiz çizeri İbrahim Özdabak hadiseyi karikatürize dahi etmişti.2

Ama sıkı durun, daha heyecan verici bir olaydan bahsedeceğim size.

Aslında ışınlama asırlar önce gerçekleşti!

Nasıl mı?

Hz. Süleyman’ın (as) mazhar olduğu bir mu’cize ile.

Olay şöyle cereyan eder:

Yemen’de bulunan Sebe’ Melikesi Belkıs, elçileri vasıtasıyla saltanatının gücünden ve İlâhî dâvetinden haberdar olduğu Şam’daki Hz. Süleyman’a (as) ulaşmak, onu ve tebliğ ettiği dini yerinde görmek için yola çıkar. Belkıs’ın kavminin ileri gelenleriyle yola çıktığını ve Müslüman olmaya meyilli olduğunu öğrenen Hz. Süleyman (as) ise, bir mu’cize ile onların hiç tereddüde kapılmadan imana gelmelerine vesile olmak ister. Emrinde çalışan cin ve insanların ileri gelenlerini toplayarak onlara şöyle der:

“Ey ileri gelenler! Onlar bana Müslüman olarak gelmelerinden evvel, o kadının (Belkıs’ın) tahtını bana hanginiz getirebilir?”

Süleyman’ın ordusu içinde, cinlerden çok kuvvetli ve becerikli bir grup vardır. Bunlara ifrit denir. İfritlerden biri der ki:

“Sen henüz yerinden kalkmadan, ben onu sana getiririm. Eminim ki buna gücüm yeter.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman’ın (as) yakınlarından, ‘eşyanın bir mekândan diğerine celb ve nakli’ konusunda ilim sahibi biri öne atılarak, “Sen daha gözünü açıp kapamadan, ben sana getiririm” der ve o anda getirir de. Kimi rivayetlerde aynen değil de ‘görüntü ve ses’ olarak getirdiği nakledilir.3

İşte böyle bir mu’cize.

Ne ki, o zamanlar mu’cize olan bu hadisenin ‘görüntü ve ses nakli’ şeklinde olan kısmının günümüzde gerçekleştiği, önümüzdeki 50-100 yıl içinde ise “ışınlama” teknolojisiyle ‘aynen nakil’ tarzında gerçekleştirilebileceği bilimadamları tarafından öngörülüyor.

Niye olmasın?

O zamanlar bir mu’cize olan ‘uzak mesafelerden ses ve görüntü nakli’nin şimdilerde neredeyse ‘sıradanlaştığı’—ki, sıradanlaşması beşerin gafletinin bir neticesidir—dikkate alınırsa, ‘aynen nakil’ de (ışınlama) gerçekleşebilir. Allahu â’lem.

Nitekim Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, Kur’ân’da Hz. Süleyman’ın (as) mu’cizesinin zikredildiği ilgili âyete değinirken şöyle demektedir:

“‘Semâvî kitapların esrârına vâkıf bir âlim ise, ‘Sen daha gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm,’ dedi. Süleyman Belkıs’ın tahtını yanında hazır görünce…’ (Neml Sûresi: 40.) âyeti, işaret ediyor ki, uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzâr (hazır) etmek mümkündür. (…) Cenâb-ı Hak, şu âyetin lisân-ı remziyle (işaret diliyle) mânen diyor ki: ‘Ey benîâdem! (insanoğlu!) (…) Öyle ise, şu azîm nimetten istifade edebilirsiniz. Haydi göreyim sizi, vazife-i ubûdiyetinizi (kulluk vazifenizi) unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, rûy-i zemini (yeryüzünü), her tarafı herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.” 4

Evet, ‘ışınlama’nın insanlığın bilim sahasındaki çalışmalarına bağlı olarak günün birinde gerçekleşmesi mümkün.

Ancak burada mühim bir hatırlatma daha yapmaktadır Bediüzzaman:

“..vazife-i ubûdiyetinizi (kulluk vazifenizi) unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki…”

Evet, Hz. Süleyman (as) ‘kulluk vazifesi’ni unutmamış, nitekim Belkıs’ın tahtını yanında görür görmez dahi “Hâzâ min fazlı Rabbî” (Bu ancak Rabbimin fazlı ve ikramıyladır) demiş, o olağanüstü hadiseyi kendine mâl etmemiş, Rabbine şükre vesile kılmıştı.5

İnsanlık da bir gün ‘ışınlama’yı gerçekleştirdiğinde bu harika hadiseyi kendine mâl etmemeli, “Bu ancak Rabbimin fazlı ve ikramıyladır” diyebilmelidir. Çünkü bütün bu ‘teknolojik nimetler’, şüphesiz, Allah’ın kâinata koymuş olduğu kanunları keşfetmek adına insanlığın yaptığı ‘azimli çalışmalar’a karşılık verilen İlâhî birer ikram ve hediyelerdir. Dolayısıyla şükrü de ‘en güzel şekliyle’ gerektirmektedirler. Bunun da en güzel yolu, onları daima ‘hayır’da, yani ‘insanlığın faydasına’ kullanmak şeklinde olsa gerek…

Dipnotlar:

1- Sabah, 1.4.2010.

2- Yeni Asya, 2.4.2010.

3- Peygamberler Tarihi, Yeni Asya Neşriyat, s. 325.

4- Sözler, Yeni Asya Neşriyat, s. 405-406.

5- Neml Sûresi: 40.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*