Risale-i Nur’da sadâkat

“Sadâkat” lügat manasıyla sağlam, güçlü, sarsılmaz, bağlılık demektir.

Sıdk ile aynı kökten geldiği için, Abdullah Yeğin Ağabeyin hazırladığı lügatda, kalpten bağlılık, kalbi ve samimî doğrulukla olan dostluk, dostlukta sebat ve vefadarlık anlamlarını da içine almaktadır. Böyle küllî ve kudsî manaları içinde barındıran bu kelime, Nur mesleğinin önemli bir düsturu ve her Nur Talebesinin vasıflarından biridir. İhlâs ile bağlantı olan ve yapılan işin sırf Allah rızası için yapılması demek olan sadâkat, Bediüzzaman Hazretleri’nin de çokça üstünde durduğu bir konudur. Risale-i Nur’daki paragrafların içine daldığımızda da bu ifade çok sık geçmekte, fakat belki de hepimizin sadece okuyup geçtiği bir kavramdır. Aslında hep de gözden kaçırılan şeyler, en önemli mevzular olmuştur. Bu paragraflara bakıldığında, Üstad Hazretleri sadâkati şu şekillerde kullanmaktadır: “Tam ve hâlis bir sadâkat, sarsılmaz bir sadâkat, fevkalâde sadâkat, hakikî sâdık şâkird, ciddî sadâkat, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadâkat ve metanet, azamî sadâkat ve azamî fedakârlık, Nurlar’ı sebat ve sadâkatle okumak, Risale-i Nur’a sadâkat ve hizmet ne kadar ehemmiyetli olduğunu kıyas ediniz…” vs. gibi Risale-i Nur’un satır aralarında bu ifadeler çok sık geçmektedir.

Tarihçe-i Hayatta ise Üstad Hazretleri, “Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil; fiat olarak, o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadâkat ve daimî sarsılmaz bir sebat ister” diyerek Nur mesleğinin ve Nurculuğun yol haritasını çizmiştir.

Peki tam olarak sadâkat nasıl olmalı, bu meslekte neye sadâkat göstereceğiz? Bunun cevabını aslında her Nur Talebesi kendi nefsinde ve hayatında yaşayarak bulacaktır. Zübeyir Gündüzalp Ağabey ise, hayatında ve hizmetinde sadâkatin vücut bulmuş halidir. Ona göre sadâkat; “Bulunduğu yerden hiç ayrılmamaktır. Uhud’un bekleyen okçuları gibi gerekirse taş olmaktır, yine de terk etmemektir. Câmid durmaktır. Fâni olmaktır. Hiçbir şeyle yer değiştirmemektir, gidip gelmemektir.”

Yine Zübeyir Ağabeyin hatıralarına baktığımızda, Mehmet Kırkıncı Ağabey şunları anlatıyor: Bir gün Zübeyir Ağabeye “Sadâkati nasıl anlayacağız” diye sordum.

Parmağını rahlenin üzerindeki Nur Risâleleri’nin üzerine bastırarak, “Bana deseler ki: ‘Zübeyir bu kitapları okursan Cehenneme, okumazsan Cennete gideceksin.’ Ben yine de bu kitapları okur ve Cehenneme giderim” dedi. İşte ne büyük bir sadâkat örneği. Asıl olan bu hizmette fani olmak. Risale-i Nur’da geçen her ifadenin, her noktanın, her virgülün bir anlamı olduğunu bilerek fani olmak.

Ama körü körüne değil, deliller ile, hak ile, tahkik-i iman ile. … İşte belki o zaman birer Zübeyir ve sadâkatin vücut bulmuş hali olacağız.

Çünkü Risale-i Nur Talebesi olabilmenin en büyük şartı sadâkat. Kastamonu Lahikası’nda Üstad bunun müjdesini veriyor:

“Ve ben dahi, îman ve sadâkat şartlarıyla, Risale-i Nur Talebelerini bütün duâlarıma ve manevî kazançlarıma, yirmi dört saatte, iştirâk-ı â’mâl-i uhreviye düsturuyla, bazen yüz def’adan ziyade Risale-i Nur Talebeleri ünvanıyla hissedar ediyorum.”

Hakikî imanı ve sadâkati bulabilmek ve bulduğumuzda da yaşayabilmek duâsıyla…

Kübra ÜNÜVAR

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. Aşağıdaki pasajı umumi ortamda neşretmeyi sakıncalı buluyorum. Ne demek cehenneme gidecektir olsa okurum!! Bu tenkide açık bir sözdür, kim söylerse söylesin yanlış anlaşılmaya müsaittir. Öte yandan risalelerin noktası virgülüne kadar gösterilmesi gerektiği söylenen hassasiyet ancak Kur’an için geçerlidir.

    Lütfen, vâkıf olmadığınız konular hakkında neşriyat yapmayınız. Aziz üstadımızı ve cihanbaha risaleleri töhmet altında bırakacak ifadelerden uzak durunuz.

    Zübeyir Ağabeyin hatıralarına baktığımızda, Mehmet Kırkıncı Ağabey şunları anlatıyor: Bir gün Zübeyir Ağabeye “Sadâkati nasıl anlayacağız” diye sordum.

    Parmağını rahlenin üzerindeki Nur Risâleleri’nin üzerine bastırarak, “Bana deseler ki: ‘Zübeyir bu kitapları okursan Cehenneme, okumazsan Cennete gideceksin.’ Ben yine de bu kitapları okur ve Cehenneme giderim” dedi. İşte ne büyük bir sadâkat örneği. Asıl olan bu hizmette fani olmak. Risale-i Nur’da geçen her ifadenin, her noktanın, her virgülün bir anlamı olduğunu bilerek fani olmak.

    • Risale-i Nur’da zaten, tamamen Kur’an-I Kerim ve sünnetten alınan hakikatlerdir. Kur’an-ı Kerim’e gösterdiğimiz saygı, sebat zaten hiçbir şey ile kıyaslanamaz. Nasıl Kur’an’ın noktasına, virgülüne sadakat ediyorsak Elhamdülillah, Risale-i Nur’da Kur’an-ı Kerim’den süzülen hakikatler olması itibariyle, onun da noktasında, virgülüne dikkat edilmesi mühimdir. Yoksa burada Kur’an-ı Kerim veyahut Risale-i Nur kıyaslanması yapılmamıştır. Keza Üstad Hazretleri de Tarihçe-i Hayatta: “ Risale-i Nur, Kur’anın malıdır, Kur’andan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur’anındır” diyerek, bizlere söz bırakmamıştır.
      Zübeyir abinin ifadesi de bir sadakat örneğidir. Risale-i Nurların hakikatini ortaya koymaktadır. En ufak bir sarsıntı olmaması gerektiği bizlere anlatmaya çalışıyor.
      Hayırlı günler…

  2. ‘Zübeyir bu kitapları okursan Cehenneme, okumazsan Cennete gideceksin.’ Ben yine de bu kitapları okur ve Cehenneme giderim” dedi, mübalağa ifade tarzının kullanımıyla anlatılan husus, Risale-i Nur’un okunmasına teşvik içindir. Bununla, Nur’un okunması sadakatine verilen ehemmiyete dikkat çekilmektedir.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*