Risâle-i Nur, Türkçe’yi katleden deccalizm zihniyetiyle mücadele ediyor!

Türkçe, tarihten bu yana birçok değişiklik yaşamıştır. Tabiî, fıtrî, sosyal hayatın akışının ürünü olan değişimin sonuçları olumludur. Gayr-i tabiî, tepeden inme değişiklikler ise, hem tutmamış, hem de milletin sosyal bünyesini tahrip etmiş, onulmaz yaralar açmıştır.

Çeşitli iklimlerde, çeşitli kültürlerde yoğrulduktan sonra, İslâmiyet ile tanışan Türkçe; esas benliğini, zenginliğini onunla buldu. Osmanlıca ile çok zengin ve kıymetli eserler ortaya kondu. Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte mânevî değerlerimize olduğu gibi, “lisan” mirasımıza da dil, hatta el uzatılarak; “tarih tezi, güneş dil teorisi (dil devrimi)” adı altında “öz Türkçe” yaftası ile tahrip edilmek istendi. Üç kıt’aya yayılmış, üç dili özümsemiş, kendi potasında eritmiş, bütün dillerin seslerini çıkaracak harfleri bünyesinde toplamış, bin yıllık birikimin Osmanlıca-Türkçesi planlı, kasıtlı ve sistemli olarak yok ediliyordu.

1927’lerde başlanarak sistemli bir şekilde Kur’ân harfleri, kelimeleri ve mefhumları kaldırılmış, 1000 yıllık mazimizle irtibatımız koparılmak istenmiştir. 2.5 lira karşılığında “öz Türkçe” kelime uydurulduğu vakidir. Böylelikle derin ve engin mânâların içi boşaltıldı. Güya “arı bir dil” meydana getireceklerdi.
Ne ki, “dilden yabancı kelimelerin çıkarılması” hedeflendiği halde, sadece İslâm kültürünün mahsulü olan Arapça ve edebiyat dili Farsça kelimeler atılmaya başlanmıştır. Zaten “dil devrimcileri”nin hedefi, Müslüman-Türk milletini, İslâmiyetten, şanlı mazisinden koparmaktı. “Yabancı kelimeleri atıp dilimizi öz Türkçeleştiriyoruz” diyenler, din ve ilim dili olan Arapça ile edebiyat dili olan Fars menşeli kelimeleri attıkları halde; Lâtin kökenli ve diğer yabancı kelimelere hiç dokunmuyorlardı. Bu da gösteriyor ki, maksat “yabancı kelimelerden” arınmak değil, İslâm’ı, Kur’ân’ı çağrıştıran mefhumları atmaktır!

Zaten niyetlerini de açıkça ifade etmişlerdi: “..Hiç unutmam bir akşam Atatürk: ‘Eskiyi (Osmanlıcayı) temelinden dinamitle söküp atmalı ki, yerine yenisi, Öz Türkçe kurulabilsin! Türk ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. Başka dillerdeki bir söz için en az bir karşılık bulunmalıdır’ buyurmuşlardır. Bu söz onun topyekûncülüğünün melezcilik düşmanı oluşunun ve dilde ırkçılığının en güzel bir ispatıdır” 1 şeklinde seslendiriyorlardı.

Dil üzerinde yapılmak istenen değişikliklerin sebepleri şöyle açıklanıyordu: “Türklük için tek bir kültür bağı olan öz Türkçeyi yerleştirip Arapça ve Acemcenin törel manevî köleliğinden kurtulmak ve fesatçılıklarından öz Türkçeye, saray ve medrese dilinden kendi öz dilimize dönmektir. Osmanlı kurumları içinde Türklük için en yıkıcı olanı Osmanlıca idi.” 2

“Türk ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. Başka dillerdeki bir söz için en az bir karşılık bulunmalıdır.” diyen M. Kemal, 1.1.1936 tarihli “Kamutay Söylevi”nde, “Bu iki ulusal kurum (Tarih ve Dil Kurumları), tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründeki üstünlüklerini, geri itilmez bilimsel belgelerle ortaya koydukça… kutsal bir ödev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim” diyordu.

Konuya yarın devam edelim.

Dipnotlar:
1- Dr. Arın Engin, Atatürkçülük Manifestosu, s. 2.
2- Age, s. 5.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*