“Alem-i Adem Pislikleri”

Risale-i Nurdan mühim bir anekdot:

“Nasıl ki Cennet, vücut âlemlerinin mahsulâtını taşıyor ve dünyanın yetiştirdiği tohumları bâkiyâne sümbüllendiriyor. Öyle de, Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemlerinin çok elîm neticelerini göstermek için, o adem mahsulâtlarını kavuruyor.

Ve o dehşetli Cehennem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vücut kâinatını âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyor. Bu dehşetli meselenin şimdilik kapısını açmayacağız; inşâallah sonra izah edilecek. (Şualar, 232)“

Sual: İfadede geçen ‘adem’ yokluk manasına geldiğine göre, yokluk nasıl mahsulat verir? Yokluk nasıl pislik üretir?

Cevap: Buradaki adem ve yokluk mutlak yokluk değildir. “Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir ¸ey ona atılsın” sırrınca ademe-i mutlak yoktur. Zaten yokluğun da ne bir hacmi, ne bir ağırlığı, ne de bir şekli vardır. Bu nedenle yukarıdaki ifadede geçen yokluk kavramı izafi bir yokluk, insana ve insanın fiillerine bağlı bir ademdir. Veya doğruyu, uygun olanı, hakiki vazifesini yapmamaktan doğan bir yokluk kavramıdır. Olması gerekenin olmadığı bir tarz yani.

Mesela çok güzel bir elma bahçeniz var. Her yıl yüzlerce kilogram kırmızı ve bol sulu elmalar üretiyorsunuz. Bu bahçenizin en güzel ve en verimli zamanında suyunu kestiniz ve bahçenizi kuruttunuz. İşte yıllar içinde tonlarca elma üretecek iken, basit bir sulama işini yapmayarak bahçenin kurumasına vesile oldunuz. Böylece belki üretebileceğiniz muhtemel elmalar adedince yokluğa sebep olmuş olursunuz. Üretmeniz gereken tonlarca elma yerine adeta yokluk üretmiş gibi muamele görürsünüz. Bu da bir ölçüde ademin neticesi olur.

Aynı şekilde büyük bir saray yapmak, ya da Selimiye gibi bir cami inşa etmek istiyorsunuz. Kum, çakıl, çimento ve demir getirdiniz araziye yığdınız. Fakat sonra bu muhteşem sarayı yapmaktan vazgeçtiniz veya bu muhteşem camiyi yapmak için hiçbir çaba sarf etmediniz. Binayı yapmak için hazırladığınız malzeme de orada çürüdü. Demir paslandı, çimento kendi kendine dondu ve işe yaramaz hale geldi. İşte büyük ve muhteşem bir saray, herkesin hayret ve muhabbetle seyredeceği bir Süleymaniye gibi bir cami yapacağınız yerde, hiçbir şey yapmayarak yokluğa sebep oldunuz. Ve ardından işe yarar malzemeleriniz de çürüdü, adeta işe yaramaz, bir artık malzeme haline geldi. Bu sayede siz hem saray kadar, hem sarayın var olacağı müddet süresince, hem de sarayı teşkil edecek malzeme adedince yokluğa sebep olarak, adeta yokluğun bir pisliğini üretmiş olursunuz.

“İşte, dünya süslü bir menzildir. Her birimizin hayatı bir endam aynasıdır. Şu dünyadan her birimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sayfadır, hayatımız bir kalem-onunla, sahife-i a’mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor (Mektubat,17)“ prensibi ışığında her bir insan şu kainat içinde varlık ve vücut alemi olan Cennete mahsul yetiştiren garip ve acip bir bahçe hüviyetindedir. Bu bahçenin iman nuru ve ışığı, İslam ise suyu ve en önemli gıdasıdır. İman nuru ve İslam suyu ile beslenen her bir imanlı insan ahirette ebedi ve tükenmez ve mükemmel bir Cennet hayatını netice verecektir. Bütün ömür dakikaları adedince ebedi bir hayata mahsul yetiştirecektir. Ebedi ve harika sarayların, bağ ve bahçelerin temel taşlarını inşa edecektir.

Şayet insan Kudret-i İlahi tarafından kendisine verilen bu mühim vazifeyi yapmaz, kendindeki kabiliyetleri Cennet hayatını verecek şekilde çalıştırmaz, hayat bahçesini iman nuru ile aydınlatmayıp, İslam suyu ile sulamaz ise hayat bahçesini kurutacaktır. Ebedi, güzel, nurani, harika bir mahsulat vermesi gerekirken; çirkin, işe yaramaz, manasız, anlamsız, kuru ve şerli meyvelerle hayatını kirletecektir.

İşte yapması gereken vazifeleri yapmayarak, şirke, küfre, günahlara, zulme, dalaletlere, ahlaksızlıklara girerek kararttığı hayatı da ne yazık ki Cehennem mahsulatı olarak kendine dönecektir. Adeta kafir insan tüm hayatını taşlaştırmaktadır. Kainattan çektiği kendi filmini sürekli yakmaktadır. Hayat videosunu sürekli olarak pis ve karanlık maddelerle kirletmektedir. Güzel ve leziz elmalar vermesi gerekirken, kuruyup oduna dönüşen bir bahçe gibi hayat bahçesini kurutmaktadır.

Sual: “Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemlerinin çok elîm neticelerini göstermek için, o adem mahsulâtlarını kavuruyor” derken bir madde mi var ki yanıyor? Kafir nasıl bir madde üretiyor ki bunu ancak Cehennem yakıp, temizleyebiliyor?

Cevap: Yine dünya hadislerinden bir iki misal ile bu hususu izah etmeye çalışalım. Şimdi büyük ve mükemmel bir otomobil fabrikası olduğunu düşünelim. Burada dünyanın en mükemmel otomobilleri üretilecek. Ancak üretimde bazen bozukluk oluyor ve bakıyorsunuz mükemmel otomobiller yanında hiç bir şeye benzemeyen bozuk otomobiller de üretiliyor. Fabrikada üretim esnasında bazı kötü eller işe karışıyor ve düzeni bozarak hiçbir işe yaramayan otomobil üretiliyor. Bu durumda fabrika sahibi ne yapar? Elbette ki hiçbir şeye benzemeyen bu otomobilleri tekrar haddehaneye gönderip eritir. Adeta maksada uygun olmayan otomobillerini yakar ve işe yarar hale getirir. Benzer tarzda yukarıda verdiğimiz elma bahçesi örneğinde olduğu gibi, kuruyan, işe yaramayan bahçe kesilir ve kuruyan odunlar sobalarda yakılır.

İşte bunun gibi asıl maksadına ve yaratılış gayesine uygun harekete etmeyerek, ömrünü küfür ve dalaletle kirletmiş olan bir insan da temizleninceye kadar Cehennemde bir istihale ve temizlenme muamelesine tabi tutulur. Bazen ateş sudan daha iyi temizlik yapar.

İnşallah konuya devam edeceğiz.

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*