Hakiki Zenginlik ve Meşru Rızk

Dünya bu gün çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Borsa, döviz ve faiz gibi ‘sanal’ zenginlikler üzerine kurulan sistemler yerle bir oluyor. Devletler bu krize bir çözüm bulmaya çalışsalar da, ekonominin kara delikleri her tedbiri yutuyor. Görünen o ki, bir ekonomi profesörünün deyimiyle, ‘borsa, faiz ve döviz temeline dayanan üç kağıt ekonomisi’ yıkılıncaya kadar bu kriz devam edecek. Emek vermeden, ter dökmeden, gayret sarf etmeden elde edilen haksız kazançlar elbette ki bereketli olmuyor, bir gün gelip yok oluyor.

İşte bu gün yaşanan böyle bir durumdur. Halbuki insan için gerçek zenginlik ve meşru kazanç ter dökülerek, emek sarf edilerek, riske girilerek elde edilen kazançtır.

Risale-i Nurda bu konuda enteresan bir tespit var:

“Maîşet için tarik-ı tabiî ve meşru ve zîhayat, san’attır, ziraattir, ticarettir. Gayr-ı tabiî ise, memuriyet ve her nev’iyle imârettir. Bence imâreti, ne nâm ile olursa olsun, medâr-ı maişet edenler bir nevi cerrar ve aceze ve seeledir-fakat hilebaz kısmında… Bence memuriyete veya imarete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa, yalnız maişet ve menfaat için girse, bir nevi çingenelik eder. (Münazarat, 78)”

İfadede geçtiği üzere, Bediüzzaman Hazretleri meşru rızk yolu ve hakiki zenginliğin temel taşları olarak üç önemli vasıta ortaya koyuyor: Sanat, ziraat, ticaret. Bunun günümüzdeki adı ise üretim ekonomisidir. Daha teknik bir tabirle, ‘reel sektör.’ Evet, ne kadar yerinde ve reel bir tespit bu.

Küçük el sanatlarından tutun da, en ileri düzeydeki fabrika ve sanayi ürünleri ‘sanat’ prensibi içinde yer alır. Gıda, tekstil, petro-kimya, enerji, makine ve ağır sanayi gibi bir çok fabrika ve üretim merkezleri de yine sanat prensibi içinde mütalaa edilebilir. Bu sahada ise en küçük işçisinden, mühendis ve amirlerine kadar her kes bir emek sarf eder ve ter döker. En iyisini üretmek ve toplumun hizmetine sunmak için gayret sarf eder. Bu nedenle bu sahalardan elde edilen gelirler elbette ki bereketli ve değerli olur.

Ziraat sektörü de öyledir. İnsan için en temel ve hayati gıdalar ziraat yolu ile üretilir. Fedakar çiftçilerimiz her yıl binlerce dönüm sürüp ekerek, binlerce dönüm bağ ve bahçelere bakarak cemiyetin ihtiyaç duyduğu gıda maddelerini üretirler. Bu üretimin her safhasında da yine emek vardır, ter vardır, gayret ve çaba vardır.

Dürüst ve çalışkan tüccar ve esnaflarımız ise emek sarf ederek, riske girerek sanayicinin ve çiftçinin ürettiği malı devralıp ülkenin dört bir yanına götürerek hem cemiyetin ihtiyacının görürler, hem de kendi rızklarını temin ederler. Güçlü bir ticari yapının meydana gelmesine yardım ederler.

İşte gerçek zenginlik, doğru ve meşru kazanç yolları bunlardır. Bunun temeli ise üretimden geçer. Zahiren zenginliğin biriktiği yer olan finans sektörü ise elindeki zenginliği üretimin gelişmesi yönünde kullanacak. Aksi taktirde bu gün dünyanın yaşadığı krizi yaşamak zorunda kalır.

Ekonomik krizin en önemli bir diğer panzehiri de tasarruftur. Tasarruf ise, halk tabiriyle ayağını yorganına göre uzatmaktan ibarettir. Ürettiği kadar harcamak, israfa girmeden kanaatkar olmaktır. Bu gün Batıda meydana gelen krizin temelinde lüks yaşama arzusundan doğan israf ve aşırı tüketim vardır.

Bakın bu konuda Hazret-i Üstad ne diyor:

“İsraf, hırsı intaç eder. Hırs üç neticeyi verir:
BİRİNCİSİ: Kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise sa’ye, çalışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekvâ ettirir, tembelliğe atar. Ve meşru, helâl, az malı terk edip, gayr-ı meşru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder.

İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gözünü hükumet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus eder. O millet de tedennî edip sukut eder, fakir düşer. (Lemalar,149) “

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*