Abdullah, Kâbe’nin yanından geçerken Varaka b. Nevfel’in kız kardeşi Rukiye, Abdullah’ın yüzüne bakınca, onda hiç görülmedik bir nurla karşılaştı. İç âleminde duygusal fırtınalar esmeye başladı. Bunun eski mukaddes kitaplarda adını ve vasfını okuduğu, âhir zamanda gelecek peygamberle ilgisi olabileceğini düşündü.
“Haram öyle acıdır ki, ölüm acısı onun yanında çok hafif kalır. Helâl ise çok tatlıdır. Git, kadın! Sen açıktan helâlinden ara! Şeref ve iffet sahibi olanlar namuslarını ve dinlerini korurlar. Onlar, namussuzluk demek olan bir işe nasıl teşebbüs ve cesaret edebilirler! Kaldı ki, ben babamın yanındayım. Ona aykırı hareket etmeye de, ondan ayrılmaya da gücüm yetmez!”
“Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir! Harama girmeye hiç lüzum yok!” sözünü her haliyle tefsir ediyordu. Bu asil cevabı verdikten sonra Abdullah yoluna devam etti. Rukiyye ise, üzüntü ve hayranlık dolu bakışları ile yerinde hâlâ duruyordu.
Abdullah evlendikten sonra aynı kadınla Mekke sokaklarında tekrar karşılaşacaktır. Aynı Rukiyye ona karşı en küçük bir istek ve arzu duymayacaktır. Abdullah bunun sebebini soracaktır. Rukiyye yaşadığı ve gördüğü gerçekleri sıralayacaktır: “O gün alnında esrarlı bir nur parlıyordu. O nur karşısında kendimden geçtim. Ama şimdi onu göremiyorum!”
Rukiyye’nin dediği gibi Abdullah’ın yüzünde parlayan nur artık yoktu. Çünkü o nur Kâinatın Efendisine (asm) hamile olan annelerin annesi olan Hz. Âmine’ye intikal etmişti.
Benzer konuda makaleler:
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Abdullah bin Selam (? – 664)
- Abdullah İbn Zübeyr (624-692)
- Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Abdullah İbn Ömer (613 – 692)
- Said Nursi´nin 31 Mart olayındaki tavrı