Kadın ve şahitlik

İslâm neden bir erkeğe karşılık iki kadın şahit şartı koşar? Kadınların hislerinin ağır bastığı, duygusal davrandığı, acıma duyguları galip geldiği bir vakıadır.
Biyolojik açıdan da, “mazeretleri” dolayısıyla, o günlerde fevkalâde hassas oldukları, sair zamanlarda hissî ve heyecanlı davrandıkları da tıbbî bir gerçektir. Dolayısıyla, âyet-i kerîmenin de tesbitiyle, “Kadınlarda biri unutursa, diğeri ona hatırlatır” 1 gerçeği işlemektedir.

Bu psiko-sosyal durum, yalnızca kadınlar için geçerli değildir. Bir boyutuyla erkekler bile her konuda şahitlik yapamaz. İslâm, erkek bile olsa, şahitlerde birçok vasıf aramaktadır. Meselâ, oğul babası, baba oğlu, hizmetçi efendisi veya patronu için şahit gösterilemez.

Çok çarpıcı bir ayrıntıdır: “Çocuk okutan” hocalara da, “şefkat ağır basacağından” şahitlik yaptırılmaz. Duygusal ve tarafgir davranacaklarından gerçek adâlette bulunamayabilirler. Kadınların, kendi sahalarında bile, başkalarına ve erkeklerin şahitliğine müracaat edilmez İslâm hukukunda. Meseleye bu kadar hassas ve hakperestane yaklaşılmaktadır. Meselâ, “Bekâret, doğum gibi, kadınları ilgilendiren konularda da, erkeklerin şahitliği muteber değil, bir kadının şahitliği” 2 bile kâfi görülmektedir.

Öte yandan, sahanın uzmanları İslâm hukukçuları, şu konuda ittifak etmişlerdir: “Normal zamanlarda bazı hususlarda şahitlikleri kabul edilmeyenlerin, ihtiyaç ve zarûret hâlinde, adâletin yerini bulması, hakların zâyi olmaması için aynı hâdiseler hakkında şahitlikleri kabul edilir.” 3
Nitekim, “münkir”lerin şehâdeti makbul olmadığı halde, Mâide Sûresi’nin 106. âyetinde, yolculuk ânında, “vasiyet yapacak kimseye”, Müslüman bulunmadığı takdirde, gayr-i Müslimlerin şahit olabilecekleri beyan edilmektedir.
Evet, sâir konular gibi, bu meseleye de, ehl-i ilhadın, cahillerin veya münkirlerin propaganda ettiği tarzda değil de, İslâm’ın zâviyesinden bakıldığında, Kur’ân’ın, her konuda ilmî, mantıkî, aklî yaklaştığı, gayet âdil, hassas ve fıtrata uygun davrandığı görülür.

Uygulamadaki hatalar, eksiklikler, yanlışlıklar Müslümanların problemidir. Bunlar, hiçbir zaman İslâmiyeti, Kur’ân’ı bağlamaz. Ayrıca, insanların uygulamalarına bakıp, onlarla İslâmiyete değer biçmek, aklî değil, mantıkî değil, ilmî değil, vicdânî değildir.

Dipnotlar:

1- Kur’ân, Bakara, 282.
2- El-İhtiyar, li-Ta’lil-’il-Muhtar, II, 202.
3- İ’lâmü’l-Muvakkıin I, 97 ve v. d.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*