Kürt sorununu Kemalizm üretti

“Kemalizm bu ülkede öyle bir eğitim sistemi kurmuş ki, siz ne kadar eğitimli olursanız o kadar Kemalist ve dar kafalı olursunuz. Kemalist eğitim sistemi bize ‘M. Kemal’in yaptığı herşey doğrudur, bunlara karşı çıkan vatan hainidir, Türkiye’de yanlış giden birşey varsa bu onun yolundan sapıldığı içindir’ anlayışını öğretmeye çalışmıştır. Meselâ Kürt sorununun dış mihraklar tarafından kışkırtıldığı için ortaya çıktığı öğretisi vardır. Oysa bu sorun M. Kemal Kürtleri zorla Türkleştirmek istediği için vardır.”


İNSANLAR KEMALİZME İNANMIYOR

“Kürt sorununun çıkış noktasını bazıları 12 Eylül olarak lanse ediyorlar, halbuki 12 Eylül Kemalizmin devamıdır. Evren Atatürkçüdür. Kürtçe 80’lerde değil, daha 30’lu yıllarda yasaklanmıştır. Bugün de çocuklarımıza her gün onun yolunda yürümek için yemin ettiriliyor. Ama Kemalizm yüzünden mağdur olan insanlar bu paradigmaya inanmadılar. Dedeniz din adamıysa ve tek parti döneminde asılmışsa, Kürtseniz ve diliniz yasaklanmışsa, liberalseniz ve özgürlükler kısıtlanıyorsa bu paradigmaya inanmazsınız. Ve artık bugün Kemalist müdahaleler yapılamıyor.”

Kürt sorunu, M. Kemal Kürtleri Türkleştirmek istediği için var!

Türkiye’de seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo siyasî ve hukukî sistemin ne kadar zayıf ve demokrasiden uzak olduğunu bir kez daha gösterdi. Kemalist rejimin anayasası ve siyasal düzeni sorunlara çare olmak yerine demokrasinin önünü tıkamaya devam ediyor. Biz de Türkiye’nin rejimini “Yakın Tarih” kitabının yazarı Mustafa Akyol’la konuştuk. Akyol AKP’nin yeni dönemde eleştirilmeye hazır olması gerektiğini söylüyor.

Türkiye’de bir rejim değişikliği görüyor musunuz?

Tam demokrasiye doğru bir gidiş görüyorum. Bundan önce bildiğiniz gibi tek parti diktası ondan sonra on yıllık Demokrat Parti dönemi daha sonra ise askerî darbeler dönemi vardı. Seçimle iş başına gelenlerin yanlış kararlar alacağı düşüncesiyle asker ve yargı kurumları aracılığıyla vesayet sistemi kuruldu. Bugün gelinen noktada artık sivil iktidarlar yani hükümetler sisteme hükmetme noktasına geldiler. Bu Kemalist rejimden daha demokratik bir düzene doğru hamledir. Demokrasinin de tek başına çözüm ürettiği söylenemez. Tam da bu sebeple hürriyetçi ve hukukun üstünlüğünü gözeten bir demokrasi için çalışmamız gerekiyor.
Ergenekon süreciyle ordu içinde darbeyi savunanların etkisizleştirildiği, HSYK’nın yapısının değiştirilmesiyle Kemalist yargı sisteminin iktidarsızlaştırıldığı söyleniyor.

Sizce Kemalizm ve tabanı bu kadar güçsüzleşti mi?

Artık bugün Kemalist müdahaleler yapılamıyor. Bu geri dönüşü olmayan bir süreçtir.

Siz, darbeler döneminin kapandığını düşünenlerden misiniz?

Kimse bunu garanti edemez, ancak Türkiye’nin gelişmişlik düzeyi ve dünyanın bulunduğu nokta darbe döneminin bittiği gösteriyor.
Hürriyetçi ve hukukun üstünlüğünü tanıyan bir demokrasi tam mânâsıyla geliştirilemediği için sürecin geri dönebileceği iddia ediliyor…
Darbeyi yapmak isteyenler anayasal bir yetkiyle bunu yapmıyorlar. Siz liberal bir anayasa yapsanız bile darbe yapmak isteyenler varsa yapar. Darbe yapılamamasının sebebi; uluslar arası meşrûiyet sorunu olması, ortaya çıkacak ekonomik krizle baş edilemeyeceği gerçeği, Türkiye’nin karmaşık toplum yapısına sahip olduğu için, askerî yöntemlerle yönetilemeyeceği. Yoksa darbeciler açısından ideolojik olarak hiçbir şey değişmiş değil. 27 Mayıs’ı yapanlar da suç işlediklerini biliyordu.

Darbeci ideolojinin değişmediğini söylüyorsunuz. Peki Kemalistler nasıl demokrasiye dâhil edilecekler?

Kemalistlerin korkularını gidermekle alâkalı bir şey. Hayat biçimlerinin garanti altına alındığını, herhangi bir din baskısıyla karşı karşıya kalmayacaklarını göstermek Kemalistlerin korkularını azaltabilir diye düşünüyorum. Kemalistler ülkenin oligarşik kesimiydi, onları ikinci sınıf vatandaş haline getirmek ya da ezmek Türkiye’ye bir fayda getirmez. Onlara artık oligarşilerinin bittiğini söylemek ve kendilerinin de herkes gibi eşit vatandaş olduğunu belirterek demokrasiye ikna edebilirsiniz. Ancak böyle bir anlayışla ülke içinde konsensüs sağlanabileceğini düşünüyorum. Son dönemde Kemalistler arasında,—iktidara dünya görüşü itibariyle mesafe aynı olsa bile—bazı konulardaki korkuların azaldığı kanaatindeyim.

Kemalistlerin bazı kesimlerinde “Bugüne kadar millete eziyet ettik. Acaba onlar da bize kötülük eder mi?” korkusu var mı?

Bazı kesimlerinde var, ancak bazı kesimlerinde ise her şeye rağmen halka kötülük ettikleri kanaati yok. İnsanları bazı politikalarla karanlıktan aydınlığa çıkardıklarını düşünüyorlar. “M. Kemal’den ne istiyorsunuz ne yaptı size, Şapka giydirmiş kötü mü?” diyen insanlar var. Kemalizm büyük bir anlatı. Bu anlatının içinde M. Kemal’in büyük bir bilge olduğu, her şeyin doğrusunu bildiği, geleceği dahi gördüğü görüşleri var. Hatta bizim gibi cahillerin M. Kemal’in gösterdiği mutlak doğruları anlayamayacağımız yargıları da var. Buna hâlâ inanmaya devam edenler olabilir. Bu anlayıştaki Kemalist politikalarla toplumun pek çok kesimi ezilmiştir. Ancak ezilen Kemalistlere rövanşist bir yaklaşım sergilememeli, aksine demokratik ve insan hakları kriterlerine bağlı olduklarını söylemeli ve göstermelidir.

Bugün demokrasinin kalitesini nasıl buluyorsunuz?

Yeterli değil. Türkiye eskiden işkencelerin yapıldığı, karakollarda insanların kaybolduğu, devletin vatandaşını sistematik olarak öldürdüğü gaddar bir devletti. Bu noktalardan çok iyi bir yere geldik. Maalesef fikir hürriyeti ve basının hükümeti rahatlıkla eleştirememesi konusunda sıkıntılar var. Başbakanın köşe yazarlarıyla bire bir polemiğe girmesi yavaş yavaş susturuluyoruz psikolojisi oluşturdu. Abartılıyor olabilir, ancak psikolojinin varlığı bir realite. Bugün kendini siyasetten güçlü hisseden kesimlerin “Şunlar tasfiye edilecek” gibi cümleleri kullanmaması gerekir.

Ergenekon sürecinde yaşananları “Karşı darbe” olarak yorumlayanlar oldu. Siz bu insanlara hakikaten Kemalistlerin yaptığı gibi eziyet çektirildiğini düşünüyor musunuz?

Meselâ 28 Şubat’ta uygulanan baskı, şiddet ve tasfiye bugünkü durumla mukayese bile edilemez. Bugün eşi başörtüsüz diye subayların ordudan atıldığını düşünebilir misiniz veya başörtüsüz oldukları için milyonlarca genç kızın üniversite kapılarından döndürüldüğünü… Ancak tarihsel bir iddia ile ülkeye demokrasi getireceğinizi iddia ediyorsanız bırakın bunları işe alımlarda ve terfilerde insanların kayrıldığı söylentileri dahi çıkmaması gerekir. Hz. Ömer adaletiyle hareket etmek ve eleştirilmekten korkmamak gerekir.

Muhalefet açısından süreci nasıl değerlendiriyorsunuz. CHP’nin seçim dönemindeki açılımlarını nasıl yorumluyorsunuz?

CHP bugüne kadar seçim kazanmayı düşünmemiş yargı ve orduyla seçilmiş iktidarların Kemalist ilkelerden sapmasını engellemeye çalışmıştır. CHP ordu ve yargının eski zindeliğinde olmadığını görünce seçimde oy kazanmak gereğini hissetti. Katı laiklik anlayışıyla oylarını arttıramayacağınıza göre CHP siyasî parti gibi davranmayı keşfetmeye başladı. Kılıçdaroğlu’nun sosyal demokrasi yönündeki açılımlarını olumlu buluyorum.

CHP, devletin organı olmaktan siyasî parti olmaya doğru mu gidiyor?

CHP kitle partisi olup farklı kesimlere ulaşmaya çalışıyor. 2007 seçimlerinde CHP Kemalist ilkeleri savunmaktan, başörtüsüne Çankaya’ya geçit yok demekten ve onuncu yıl marşı çalmaktan başka bir şey yapmadı. Aile sigortası gibi dertleri yoktu. Bireysel olarak veya parti olarak Kemalist olunabilir, ancak Kemalizm anayasa ile devletin ideolojisi olamaz. Ama CHP siyasî olarak bunu savunuyordu. Eski devrin değişmesiyle CHP siyasî parti gibi davranmaya, siyasî parti nasıl örgütlenir gibi soruları kendine sormaya başladı. Halbuki sağ 50 yıldır Türkiye’de seçim kazanıyor.

Sizce Kemalizm’in bunca sene ayakta durmasının başarısı nerden kaynaklanıyor?

En büyük avantajı M. Kemal’in Millî Mücadele kahramanı olması. Yoksa M. Kemal herhangi bir siyasetçi olsaydı böyle karizması olmayacaktı. Kaldı ki Millî Mücadelenin arkasında koca bir halk var! M. Kemal’in ülkenin kurtarıcısı olarak görülmesi kendisini rejimin tek meşrû aktörüne dönüştürmüştür. Savaş kazanıp bunu tek parti diktasına çevirmiş dünyada başka liderler de vardır. Kemalizm bu noktada başarılı olmuştur. Eğitimi kurumsal olarak yaygınlaştırması iyi bir adım olarak görülebilir, ancak laikliği toplumu dinden uzaklaştırmanın aracı olarak görmesi kabul edilemez. Kemalizm bu ülkede öyle bir eğitim sistemi kurmuş ki siz ne kadar eğitimli olursanız o kadar Kemalist ve dar kafalı olabilirsiniz. Kemalist eğitim sistemi bizlere “M. Kemal’in yaptığı her şey doğrudur, bunlara karşı çıkan vatan hainidir, Türkiye’de yanlış giden bir şey varsa bu M. Kemal’in yolundan sapıldığı içindir” anlayışını öğretmeye çalışmıştır. Meselâ Kürt sorununun dış mihraklar tarafından kışkırtıldığı için ortaya çıktığı öğretisi vardır. Oysa Kürt sorunu M. Kemal Kürtleri zorla Türkleştirmek istediği için vardır. Kürt sorununun çıkış noktasını bazıları 12 Eylül olarak lanse ediyorlar, halbuki 12 Eylül Kemalizm’in devamıdır. Evren Atatürkçüdür. Kürtçe 80’lerde değil, daha 30’lu yıllarda yasaklanmıştır. Kemalist anlayış Türkiye’de bütün sorunların dış güçler tarafından kurgulandığını varsayar. Bu noktada da Kemalizm iyi kurgulanmış bir ideolojidir. Bugün de çocuklarımıza her gün onun yolunda yürümek için yemin ettiriliyor.

Bu kadar baskı ve asimilasyona rağmen insanlar neden Kemalist olmamışlar?

Türkiye’de Kemalizm yüzünden mağdur olan insanlar bu paradigmaya inanmadılar. Dedeniz din adamı ve tek parti döneminde asılmışsa, Kürt’seniz diliniz yasaklanmışsa, liberalseniz özgürlükler kısıtlanıyorsa bu paradigmaya inanmazsınız.

Bu hafta mecliste vekillerin yemin töreni var, gerilim yüksek. Yeni dönemi nasıl okuyorsunuz?

Ümit var bakıyorum. Ak Parti seçimden yüzde 50 oy aldı, ancak 330 sandalyeyi bulmaması yüzünden konsensüsü aramaya mecbur. Öbür taraftan mecliste halkı temsil oranı yüzde 95’e yakın çıktı. Ancak Hatip Dicle’nin, Balbay ve Haberal’ın önünün kesilmesi daha şimdiden siyaseti germiş görünüyor. Bunun yanında BDP’nin meclisi boykot kararı açıklaması vahim bir durum.

Yeni bir anayasa için gerekli uzlaşma sağlanabilecek mi?

Anayasa meselesinde CHP ve Ak Partinin bir uzlaşma sağlayabileceğini düşünüyorum. Çünkü CHP seçim sürecinde kendini bağlayan anayasa raporu hazırladı. Ak Parti bunun üzerine giderek CHP’yi sıkıştırabilir. Ak Parti CHP uzlaşısı Türkiye için rahatlatıcı olabilir, ancak istediğimiz gibi özgürlükçü bir anayasa ortaya çıkmayabilir. MHP’nin bu duruma muhalefet edeceği kesindir, ancak BDP’nin ve PKK’nın tutumu yeni dönem için daha belirleyici olacaktır. Çünkü  her anlaşmazlık noktasında BDP’nin “Çatışma çıkar” demesi ortaya karanlık bir tablo çıkartıyor. Kürtlerin ezilmişliğinin giderilmesi gerekirken PKK’nın ve BDP’nin Kürtlerin tek temsilcisi gibi davranmalarına müsaade edilmemeli. BDP’nin sorunlar karşısında dağa çıkma romantizmi artıyor. Halil Berktay’ın da söylediği gibi bunlar karşısında solun şiddeti reddedememe sorunu var. Dindarlar bunca eziyet ve dışlanmaya rağmen şiddete başvurmamış, demokrasi içinde kalmıştır. Müslümanlarda isteselerdi örgüt kurup özgürlüklerini elde etmek için şiddete başvurabilirlerdi.

Bu kadar karmaşa ve kaos içinde hükümet reform yapabilecek mi?

Ak Partiyi reformlar konusunda teşvik etmek ve itmek gerekir. Bir tarafta anayasanın merkezi devlete vermiş olduğu büyük güçler, öbür tarafta ise bu gücü azaltacak reform seçeneği var. Gücü eline geçiren ilkeli davranacak mı? Ak Partiyi bu konuda zorlamak, eleştirmek gerekir.

Eski tabloda asker ve yargı Kemalist refleks içindeydi. Kim iktidara gelirse bu güçlerden kendini korumak için reform yapardı. Artık merkezin en güçlü sahibi hükümetse neden reform yapsın?

Söylediğiniz tablonun oluşturacağı bir rehavet ve gücü kötüye kullanma tehlikesi var. Ak Parti ilk yıllarında hayatta kalmak için AB reformlarına sarılmak zorundaydı. Şimdi aynı motivasyon yok, ancak idealizmi var. Demokrasi hedefini yakalayabilmek için Ak Partiye eleştirel bakabilmek lâzım. Ak Parti’nin de eskiden beri kendisine yapılan operasyonları hatırlatarak yapılan olumlu eleştirilere saldırı gözüyle bakmaması gerekir. Bunları Ak Parti’ye karşı kapatma dâvâsını eleştiren bir yazar olarak söylüyorum. Ancak bir konsensüse varılabilmesi için ülkedeki farklı seslere müsaade edilmelidir. Çünkü siyasetçiler konulara Ankara zaviyesinden bakıyor, bizler başka zaviyelerden bakıyoruz. Konuşulan ve tartışılanlardan siyasetçilerin alacağı pek çok fikir olmalıdır. Bir taraftan da darbe tehlikesi tam mânâsıyla ortadan kalktığında, her şey normalleştiğinde siyasetçilerin de eleştirileri kabullenme katsayılarının artacağını düşünüyorum. Yoksa her eylemin arkasında Ergenekon’u aramak da doğru bir durum değil.

Bütün bu rejim tartışmalarından sonra muhafazakârlara destek veren liberallere Kemalistler tarafından eleştiriler var. İran’da olduğu gibi en son tasfiye olacakların liberaller olduğunu iddia ediyorlar. Katılır mısınız?

Öncelikle Türkiye’de İran gibi bir şey olacağını düşünmüyorum. Türkiye’de muhafazakârlar etkili ve güçlü hale geliyorlar, ancak dünya algıları değişiyor. Demokrasiyi daha çok benimseyen, farklı hayat biçimlerini kabul eden bir söylem gelişiyor. Bir muhafazakâr kendisi de o mekâna gittiği için belediyelerde içki satılmasını istemiyor, ancak şehrin herhangi bir yerinde de içki satılmasına karşı gelmiyor. Tabiî ki bunun dışında muhafazakârlar içinde diğer guruplarda olduğu gibi hoşgörüsüz insanlar olabilir. Tüm bunlarla birlikte Kemalizme karşı muhafazakârlarla liberaller arasındaki paralellik bir yanılgı değil. Kemalizm son buldukça liberallerle muhafazakârlar arasındaki farklılıklar daha da belirginleşecektir. Ancak bu demokrasi içinde bir farklılık olacaktır, tıpkı Avrupa’daki muhafazakâr-liberal tartışması gibi. Önümüzdeki dönemde liberallerle muhafazakârlar arasındaki tartışmanın çatışmaya dönüşeceğini zannetmiyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*