Hanımlar Rehberi’yle Asr-ı Saadet hanımlarına yolculuk

alt

Bu başlık altında yapılan seminerin birkaç meyvesidir, lâkin Asr-ı Saadet’e mi gidiliyor, Asr-ı Saadet mi bu zamana geliyor siz karar verin:

1- Klasik öğretilerde; Asr-ı Saadet hanımlarının menkıbelerine dikkat çekilerek ‘onların hayatlarını örnek al’ mesajı verilir. Güzeldir tabii… Fakat uygulamak öyle kolay mı? Hem zaten yetişmek de ne mümkün… İnsanı ümitsizliğe sürükleyen, biz kim onlar kim dedirten, zamanın algılarının pençesinde kıvrandırmaktan kurtaramayan bir yaklaşımdır bu…

Hanımlar Rehberi; Asr-ı Saadet hanımlarının hiçbirine vurgu yapmaksızın bize bunun âhirzamanda da mümkün olabileceğini gösteren bir yol haritası sunar önümüze. Olabilirsin der, yapabilirsin!  Fıtratın sesine kulak ver. Şefkat duygusu gibi bir hazine fıtratına dercedilmiş. Şefkat ve fedakârlık duygusunu yavrunu korumakta kullanırken nasıl zayıf değilsin, aciz değilsin tam tersine gözüpek bir kahramana dönüşüyorsun. İşte tam bu haleti İslâm için, iman için, sırf lillah için kullanırsan sen kahramanlıkta erkekleri bile geride bırakan bir mevkidesin der. Ve o zaman, Asr-ı Saadet hanımlarını büyülten, yücelten ana damarı keşfeder, içselleştirir ve iktida edersin….

2- Biz iki konuşmadan birinde kadınların hakları ve bunların ihlalinden yakınır dururuz. Gizli bir sürtüşme içinde olmaktan kendimizi alamayız. Haksızlığa uğradığımızı düşünürüz. Fakat Hanımlar Rehberi’nde daha farklı bir perspektiften konu tahlil edilir. Adalete ancak rahmet dili tesis edilirse ulaşılabileceğine vurgu yapılır. Rahmetin tecellisi ve iki taraf arasındaki samimi muhabbetin tesisi, dinin koyduğu kurallar ve sınırlarla kaim olabilir ancak. Dinin şiarı olan ve kadına ve kadınlığa ait değerlerin kaybına neden olan tesettürün cemiyet hayatından kaldırılmasını, sadece dinî bir eksen kayması olarak değil, içtimai hayattaki dengeleri altüst ederek hem kadını hem de erkeği mutsuz kılan onlarca başlık sıralar. Problem: Kadın için de erkek için de İslâmî terbiyenin dışındaki öğretilerin peşinden gitmektir. Birini ihlâl bağışıklık sistemini alt üst eden mikrobun bünyeye verdiği hasar gibi mânevî dokunun tahribine neden olur. Terbiye emre itaaat demektir, haddinden tecavüz etmemek demektir. Yaradanın koyduğu kanuna baş göz üzre demek aynı zamanda ahlâklı bir davranıştır. Öyleyse bu edeple edeplenene hürmet etmemek olur mu? Saygısızlık elden gelir mi?

3- Hasılı Risale-i Nur; Asr-ı Saadete ulaştıracak yolların üzerinde bin yıldır konula gelen müzahfaratları temizleyerek yol açar saadet asırlarına, kadın erkek arasındaki hürmet-merhamet denklemini yeniden kurar, yapılandırır. Hak ve hukuk kavramlarına Yaratıcının koyduğu kuralları ihlal ederek ulaşılamayacağını ispat eder her defasında. Ve kadınla erkeği birbirine rekabet ettiren ne kadar argüman varsa hepsinin üzerine bir çizgi çeker ve hayır fazilet feragat yarışına davet eder. Ve ne ibretlidir ki işte bu yarışta ahirzaman hanımlarının daha üstün geleceğini, geldiğini de müjdeler.

Hani çok meraklıyız ya kadın mı, erkek mi üstündür geyiklerine, işte size kadının üstünlüğü. Bu da Hanımlar Rehberi’nin hediyesidir!

MALUMATA DEĞİL, MARİFETE ULAŞTIRAN REHBERLİK!

* Ümmü Gülsüm binti Ukbe: İslâma karşı şer planlarının yapıldığı Ebucehil arkadaşı bir babanın kızı. Ev şirkin temsili putlarla donatılmış. Kızların zaife ve güçlülerin gaddar olduğu bir devirde imanının gücü ile güçlenmiş. Hicreti ile samimiyet imtihanı vermiş. Hakkında ‘samimiyet imtihanına tabi tutulan kadın’ mealinde Mümtehine Suresi 10. âyet-i kerimesi nazil olmuş.

* Hz. Ebubekir kızı Esma: “Zatü’n-nitakeyn: Cennette iki kuşak sahibi” ünvanlı sahabiye… Hicret esnasında babası ve Resûlünün azığı ve su kırbasını kuşağıyla bağladığı için bu hassasiyetinden ötürü Habib-i Ekrem (a.s.m) tarafından bu suretle övülmüş.

* Evindeki yetime kendi evlatlarından da öte bir himaye ile kanat geren Fatıma binti Esed: Ebû Talip hanımı, yenge, daha sonradan Hz. Fatma’nın kayınvalidesi ve Hz. Hasan ve Hüseyin’in babaannesi. Peygamberimizin (asm) “Sevgili annem” diye hürmet ve yad ettiği, vefatı anında bile kabrine girip hakında şefaat dilediği muhterem hanım.

* Eli uzun, yani en çok tasadduk eden Hz. Zeyneb (r.anha).

* Çocuğunu Allah’ın Resulünün irfan ocağına emanet eden, diğer emaneti yavrusunu bebek çağında Sahibine emanet ederken gösterdiği sabır ve metanetle haddizatında abideleşen ancak bunu beyine aktarma şekli ile her okuyuşta âhirzaman hanımlarının bir bardak suda fırtına koparan hallerinden ötürü utandıran Ümmü Süleym.

* Bir İslâm fedaisi ve cengaveri Nesibe Hatun.

* Ve evlilik sahfasından ilk inanan oluşuna kadar her cihetiyle halefi bütün hanımlara rehber olan, eşinin nezdinde yeri müstesna, taife-i nisanın numune-i imtisali Hatice-i Kübra validemiz.

Hangisine bakarsanız, cehaletten aydınlığa çıkış bayraktarlığının öncüleri olduğunu görür, fedakârlık ve dâvâsına halisen bağlılıkla gelen bir kahramanlık destanı okurusunuz.

Saadet ikliminden, nübüvvet iksirinden nasipdar bahtiyarlar halkasının kopmaz zincirleridir herbiri.

Ahirzamanda dinin tecdid hareketine; kıt kanaat hatta yok imkânlarıyla elveren, buna gücü yetmez ise beylerine destek veren, çocuklarına o şuuru hazırlayan fedakârlık timsali nur kahramanları. “Bugün ne giysem”li programların tahakkümü altında kıvranan, giydiği gelinliğin fiatı ve modeliyle övünen hanımlarına bedel, Risale-i Nur’un safi kalp, saff-ı evvel genç kızları kendilerinin olmayan, nesilden nesile aktarılan, hayatında belki de bir kereye mahsus şık olabileceği bir haktan ve meşrû bir hevesten, benim de nura böyle bir katkım olsun çünkü-“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz.” (Âl-i İmrân Sûresi: 92) hükmünün şumülüne giremez deyip bindallı isimli gelinliği gözleri gibi korudukları sandıklardan çıkarıp Risalenin ilk cüzlerine süslü bir mahfaza haline getirmeleri Asr-ı Saadet hanımlarının açtığı yoldan gitmek değil de nedir?

İşte Risale-i Nur malumat vermez, o malumata malik olacak hakiki bir şuuru insana bahşeder sırrının bir cilvesi… Asr-ı Saadet ikliminin nesimini, ahirzamanda böylesine estirir. Mânevî bir arkadaşlık ve akrabalık tesis eder. O zamanın muahat akidesini şahs-ı mânevî ve şirket-i uhreviye düsturuyla rabteder, çok eder, semereli kılar, baki eder. Gücü artırır, dayanışmayı; ahirzaman dayatmalarına karşı dayanmayı tesis eder. Çok zaifi; kavî, imanını tahkim eder. Ulvî bir dâvânın gönüllüsü olanın seciyelerini de ulvî eder. Ve Nur’un müellifi bu şuurda olanları şu güzel ifade ile taltif eder:

“Hem lâtif, hem güzel, zarif bir hâdiseyi söyleyeceğim. Bu memlekette Risale-i Nur’a, erkeklerden ziyade fedakarâne yapışan ihtiyar hanımlar ve ihtiyare hükmünde masume genç hanımlar, eski zaman sırmalı ve yaldızlı gelinlik cihazatının içinde kıymettar parçaları Risale-i Nur’un eczalarının ciltleri üstüne çekip, bütün risaleler altın yaldızıyla ciltlenmiş gibi bir tarza girdi. Risale-i Nur’un manen güzelliğine ve Hüsrev ve Tahirî ve Alilerin ve Hasan Âtıf ve Âsım gibi kardeşlerimizin yaldızlı yazılarının cemaline, cildi üstünde de şirin bir güzellik daha ilâve ettiler. Hafız Ali’nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şâhide değerinde, burada Risale-i Nur’a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz, var. Mesela: Âsiye, Sâniye, Ulviye, Lütfiye, Aliye gibi Risale-i Nur’un şakirtleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve duâ ediyorlar.” (Kastamonu Lahikası, s. 114)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*