28 Şubat’tan 17 Ağustos’a

17 Ağustos 1999 Marmara’yı vuran depremin ardından 24 sene geçmesine rağmen, tesirleri ve gelecek depremlerin korkusu hâlâ devam ediyor.
Zilzal sûresi kıyametten haber verdiği gibi, depremleri de iktiza ve ikaz ediyor ki, insanoğlu sadece jeolojik bir sebep aramasınlar.

Bediüzzaman Zilzal sûresini tefsir ederken; “Şu sûre kat’iyyen ifade ediyor ki: Küre-i Arz, hareket ve zelzelesinde vahy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor. Bazen de titriyor.”1

Deprem gibi felâketlerin bir maddî sebebi olduğu gibi bir de manevî sebepleri vardır. Çünkü madem ki insanı derinden etkiliyor, yerini yurdunu mahvediyor, on binlerce insana mal oluyor, o halde bunun sebep ve sebepleri olması, insanın başıboş olmadığının bilinmesini gerektiriyor ki, “O gün yer, bütün haberlerini anlatır.” âyeti (Zilzal, 4) bunu açıkça belirtiyor. Evet, Rabbimiz bizi fiillerimizde serbest bırakmıştır, ancak bütün bütün de başıboş bırakmamıştır. Çünkü insan tamamen başıboş bırakılsa idi dünya yaşanmaz bir hâl alırdı. Bu sebeple mühlet verse de, azan kavimlere hadlerini bildirmek, taraf olanları da günahlardan tövbe ettirmek için semavî ve arzî musibetleri vermek Celal isminin gereğidir. Zira hiçbir canlı/cansızın hukukunu zayi etmeyen Adil-i Mutlak; insanın, hele ki mazlum Müslümanların hukukunu asla çiğnetmez, çiğnetmemiştir.

Yine Bediüzzaman; “Kavm-i Âd ve Semud’dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te’dib ve tâziyane-i tazip, gayet âlî bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat’î ile gösteriyor”2 diyor.

***

17 Ağustos 1999’da bir büyük yıkım yaşandı. Akdeniz’den Trakya’ya, oradan İç Anadolu’ya kadar Batı sallandı. Merkez üssü Gölcük olan depremde özellikle İzmit, Adapazarı, Yalova ve İstanbul’da çok yıkım oldu. Binlerce insanımız vefat etti, çok kişi de yaralandı. Sakat kalanlar, ailesini yitirenler, evsiz barksız, yetim kalanlar oldu, nice insanımız acılar yaşadı.

Peki, ne olmuştu, bu kadar geniş alanda ve nüfusun yoğun olduğu bu bölgede milyonlarca insana tesir etmişti de gadab-ı İlahiyeyi celb etmişti?

12 Eylül ile başlayan millete ayar verme ve “sen bilmezsin, ben bilirim” hoyratlığında demokrasiye dolayısıyla din ve vicdan hürriyetine pranga vurmak, gelişen din/iman hizmetlerine ket vurmak, cemaatlere ve tarikatlara kumpas kurmak/bölmek, fitnelerle içeriden çökertmek kısaca Hz. Adem’den (as) kıyamete kadar gelmiş geçmiş en büyük tahribatçı Süfyanizmi ayakta tutmak için millete süngü doğrultulmuştu.

Genel geçer darbelerin gayesi bu iken 28 Şubat’ta açıktan bir darbe olmasa da, tesirleri 1000 yıl sürecek bir niyetle her yere saldırıldı. BÇG, ADD, Ulusalcı ve Kemalist gruplarla beraber millete kan kusturdular. İkna odaları, zorla başörtüsü açmalar, çarşafa dokunmalar, gençlerin okuma haklarını elden almalar vs. derken direkt mukaddeslere saldırdılar. Rivayet odur ki; 17 Ağustos deprem gecesi Gölcük donanma komutasında gadab-ı İlahiyi celbedecek ve Gayretullaha dokunacak kelamlar ettiler ki hadler aşıldı, bardak taştı.

Allah mühlet veriyor, fakat ihmal etmiyor. Mazlumların ahını yerde bırakmıyor.

“ Ve insan şaşkın şaşkın ne oluyor buna” (Zilzal, 3) dedi.

Zulüm de bitmiyor, Zilzal de…

Peki ya 6 Şubat?!

Dipnotlar:

1.2.Sözler

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*