Ata, Kaza ve Kader Kanunu

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenab-ı Hakkın ata, kaza ve kader namında üç kanunu vardır. Ata, kaza kanununu; kaza da, kaderi bozar. Mesela: Birşey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, ata demektir. Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, ata da kaza kanununun kat’iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler. Demek, atanın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir.

Ata, kaza kanununun şümulünden ihraçtır. Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracıdır. Bu hakikate vakıf olan arif, “Ya İlahi! Hasenatım senin atandandır. Seyyiatım da senin kazandandır. Eğer atan olmasaydı helak olurdum” der. “(Mesnevi-i Nuriye, 175.)

Sual:

Ata kanunu nedir?

Cevap: Ata kanunu af kanunu manasına gelmektedir. Bir fiil ve davranış veya bir suç hakkında verilen bir karardan geri dönüş anlamına gelir. Bu af mekanizması hem fiili, hem kavli, hem de tekvini manada bir işlev görür.

Bir misalle açıklayalım:

Beşeri hukukta bir suç işlendiği zaman bunun bir cezası vardır. Hakim bu suç karşısında kişiye cezasını verir. Hükmü açıklar. Ancak bazı hafifletici sebeplerden dolayı ya cezayı erteler, veya cezada indirime gider, veya bazı sebeplerle suçun cezasını erteler. İşte suçlu hakkında bazı indirime gidilmesi veya cezanın ertelenmesi ata kanunu manasına gelmektedir. Bunun gibi kulun yaptığı bir fiil veya işlediği bir suçtan dolayı Allah tarafından affa uğraması veya cezanın hafifletilmesi ata kanunu kapsamındadır.

Diyelim ki bir insan zehir içti intihar etmeye kalkıştı. Zehir yüzde yüz insanı öldürecek. Ancak Cenab-ı Hak bir sebep halk ederek bu ölümü engeller ise bu ata kanunu çerçevesinde olur. Aynı şekilde on katlı bir apartmanın en üst katından yere atlayan birisi yere düştüğü zaman ölür. Bu bir fıtrat kanunudur. Çünkü insanın bu bedeni bu dünya şartlarında bu kadar ağır bir darbeye dayanamaz. Ama bazen görüyorsunuz onuncu kattan biri düşüyor ve o kişi ölmüyor. En yakın misal ise geçenlerde Libya’da bir uçak düştü. Tüm yolcu ve mürettebat öldüğü halde bir çocuk kurtuldu. İşte bu çocuk hakkında ata kanunu çalışmıştır. Tekvini kanuna göre ölmesi için verilen bir hüküm ata kanununa göre iptal edilmiştir.

Sual:

Peki, bu ata kanunu niçin herkes için çalışmıyor? O uçakta ölen diğer tüm yolcular için de aynı ata kanunu çalışamaz mıydı? Niçin sadece o çocuk için çalıştı da, diğerleri için tekvini bir kanun olan kader ve kaza kanunu işlev gördü ve o çocuk hariç tüm diğerleri öldü? Burada bir garip durum yok mu?

Cevap:

O uçağın düşmesinde kader ve kaza kanunu çalışarak tüm yolcuların ölümüne hükmetmiştir. Ancak bir tek çocuk hakkında ata kanunu çalışmıştır. Ve çocuk yüz de yüz ölmesi mukadder olan bir hadiseden kurtulmuştur. Elbette ki bu çocuk da zaman gelecek ve “Her nefis ölümü tadıcıdır” kanunu gereğince ölecektir. Ancak bu müddet biraz uzamıştır. Burada muhakkak ki ince bir sır ve hikmet vardır. Biz bu noktada Kader-i İlahinin bu çocuk hakkındaki verilen hükmün ata kanunu ile bozulmasının sırrını bilemiyoruz. Bu ince hikmetleri tam olarak idrak edemiyoruz. Ancak Cenab-ı Hak Fail-i Muhtar olduğunu, kanunlar üzerinde tam bir hakimiyet kurduğunu, iradesini hiçbir tekvini ve fiziki hadisenin sınırlayamayacağını, güç, kudret ve İradesinin her şeyin üstünde olduğunu bazen bir kanununu iptal ederek, ata kanunu çalıştırarak tüm aleme gösteriyor. Evet, ateşin yakması mukadderdir. Ancak İbrahim (AS) için serin ve soğuk olmasını emrettiğinde, ateş yakmıyor. Suyun boğması mukadderdir. Emr-i İlahi ile o boğucu su Yunus(as) için bir şefkatli kucak oluyor. İsa(as) babasız dünyaya geliyor. İşte Cenab-ı Hak mucize nevinden Peygamberleri için hikmet kanunlarının bazı tesrilerini iptal eder. Benzer tarzda bazı kulları için de ata kanunu çalıştırır ve bazı rahmetlerine mazhar kılar.

Sual:

Yukarıdaki ifadede “Cenab-ı Hakkın ata, kaza ve kader namında üç kanunu vardır. Ata, kaza kanununu; kaza da, kaderi bozar” denilmiş. Bu izahtan kaderin de iptal edilebileceği, kaderin değişebileceği manası çıkıyor. Halbuki bizler kaderin değişmez olduğunu, ilmi ezelide taktir edildiğini biliyoruz. Bu noktada bir çatışma mı var?

Cevap:

Hayır, ifadeye göre bir çelişki ve çatışma yok. Zira yukarıda geçen kader bahsi ilmi ezelide yazılı olan Levh-i Mahfuzdaki kader değil. Kaderin mertebeleri var. Levh-i Mahfuz en son mertebesidir. Orada bir değişme ve farklılık yoktur. Levh-i Mahfuzda ata, kaza ve kader kanunları tümüyle icra edilmiş, artık hadisatın son şeklidir. Bu nedenle vuku bulan tüm hadiseleri kayıt altına almış olan Lehv-i Mahfuzdaki kader değişmez. Zira nihayet odur. Ata kanunun çalıştığı kısım ise aşağıdaki ifadede izah edilen kader türündendir.

Şöyle ki:

“Hadis-i şerifte vârit olmuştur ki, “Bazen belâ nâzil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.” Şu hadisin sırrı gösteriyor ki, mukadderat, bazı şerâitle vukua gelirken geri kalır. Demek, ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şerâitle mukayyet bulunduğunu ve o şerâitin vuku bulmamasıyla o hadise de vukua gelmiyor. Fakat o hadise, ecel-i muallâk gibi, Levh-i Ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İspatta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelîye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıkamıyor.(Lema’lar, 106.)

İşte ata kanunu “Levh-i Mahv-İspatta mukadder” olarak yazılan kader kanunu ile birlikte çalışır. “Levh-i Ezelî” ise hadisatın nihayet şeklidir. Ve Levh-i Mahfuz olarak tanımlanır. Burada değişme olmaz. Ancak “Levh-i Ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İspatta” ata kanunu çalışır ve mukadderat olarak yazılan bazı hükümler iptal edilebilir.

Bir bina, mükemmel bir saray teşkil edecek olduğunuzu düşünün. Bu binanın ve sarayın öncelikle projesini hazırlarsınız. Projeyi icra etmeye başladığınızda binanız ana unsurlarını teşkil ederken yaptığınız bazı değişikliklere biz ata kanunu diyoruz. Bina ve sarayın bitmiş haline de Levh-i Mahfuzdaki ezeli kader diyoruz.

Yazımızı ifadede geçen ariflerin duası ile bitiriyoruz.

“Ya İlahi! Hasenatımız senin atandandır. Seyyiatımız da senin kazandandır. Eğer atan olmasaydı helak olurduk” diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*