Ceninin büyüdüğü üç karanlık tabaka ve hikmetleri

Merhaba dostlar,

Bir önceki bahislerde, insanın ilk döllenmenin oluşumu ve gelişme aşamalarına değinmiştik. Şimdi de, rahim dediğimiz o metin karargahta oluşan mükemmel ortam ve o zeminin versiyonuna bakacağız.

Cenin ana rahminde, iç içe üç perde (örtü) ile sarmalanmıştır. Ve bu üç tabakanın tam ortasında her gün, her hafta ve her ay başka safhalardan, aşamalardan geçer, evrilir ve gelişerek tekemmül eder. Dokuz ayın sonunda da, tam kemâle erer, olgunlaşır, doğuma hazır bir vaziyete gelir.

Bir kavuna baktığımız zaman; evvela bir dış kabuğunu görürüz, hemen altında yenilen etli kısım ve ortasında da çekirdekler ile bütün bunları besleyen ve ana gövdeye bağlantıyı temin eden sapını müşahede ediyoruz. Cenini de aynen bu kavun örneğine benzetebiliriz.

Şimdi ana rahmindeki cenini kuşatan bu karanlık perdeleri ifade eden, dikkate değer Kur’an âyetlerinin 15.asır öncesinden, hiç bir biyolojik gerçeğin bilinmediği bir zamanda, ceninin anne karnındaki hayatına ait öyküyü anlatması, gerçekten Kur’an’ın âzametini ortaya koymaktadır.

Bu âyetlerin, günümüzde gelişmiş bilimsel verilerle nasıl uyumlu halde bulunduklarına bir bakalım. Âyetin konumuzla ilgili bölümü aynen şöyledir:

“Sizi de, annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı Rabbiniz Allâh’tır. Mülk O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur.”(1) buyrulmuştur.

Görüldüğü üzere âyet, insanın anne karnında teşekkülü için, üç farklı karanlık tabakadan, yani bir yaratılıştan sonra öbürüne kalbederek yaratıp duruyor, diye tarif etmektedir. Şu halde döllenmiş yumurta hücresinin üç karanlık fazdan geçirildiğini dile getirdiğini görüyoruz. Yaklaşık bir asır öncesine kadar, insanın anne karnında, yalnızca rahim içinde, yani bir tek bölgede geliştiği sanılmaktaydı.

Bu âyeti hakkiyla anlayabilmemiz için, biyolojinin bu husustaki tesbitlerini bilmemiz gerekir. Âyet’te geçen “üç karanlık içinde” ifadesi ne demektir. Zira bu ifade, aynı zamanda bize biyolojik bir gerçekten de haber verir.

Kur’an, bazen teşbih (benzetme) lerle olayları veciz bir şekilde anlatır. Veciz: Kısa ve öz, ama geniş anlamları ihtiva eden, yorumlamaya müsait ifadelerle izah etmektir. Dolayısıyla, ilmî gelişmelere göre her asır insanı; o âyetleri anlamlandırabilsin ve idrak edebilsin.

Bazen “Libas-ı takva” yani takva libası diye bir deyim dillendirilir. Bunun manası şudur; hayırlı, Salih amellerdir ki; insanı kötü fiilleri işlemekten koruyan bir elbise, bir perde, bir engeli ifade eder. Burada takva bir manadır, zahiri manasıyla bir engel veya libas şeklinde anlaşılmaması gerekir.

Aynen bu paralelde, şu âyeti de bir örnek olarak verebiliriz. Allâh Te’alâ: “Ve biz geceyi bir örtü yaptık.”(2) buyurmuştur. Burada, âyet’ten anlaşılan; gece karanlığının bir örtüye benzetilmiş olmasıdır. Bu gizleyici ve bazen de koruyucu bir örtü anlamındadır…

İşte bu âyette ki; “zülumatın selas” üç katlı karanlık diye nitelendirmekten maksat; Rabbimiz, bununla bebeği üç örtü, üç perde içerisinde geliştirdiğini ifade ederek bildirmektedir.

Aslında ana yumurta hücresinin döllenme olayı akıl almaz, olağanüstü bir matematik öyküdür. Bu üç karanlık örtüler; embriyoloji ilminin tesbitlerine göre; 1-Amniyon zarı. 2-Onun dışındaki Kariyon zarı. Ve 3- Rahim duvarıdır.

İşte böylece farklı zaman çizgileri içinde insan, anne karnında, şu farklı üç mekân hikayesini yaşar.

Âyet-i kerime, biyolojik bir mu’cize sırrı içerisinde, son yüz yılda, henüz öğrendiğimiz bu bilimsel gerçekleri açıklarken, bir bütünlük içerisinde, hilkat sırrını da nazara vermektedir.

Ceninin bu üç karanlık mekânda, birinden diğerine intikali de, akıllara durgunluk veren hilkat sırlarıyla doludur.

Birinci karanlık bölgede hücre safhası, ikinci karanlık mekânda doku safhası ve üçüncü karanlık evrede “Amnios” kesesinde organlar safhasının yek diğerine intikali ve bir yek vücut olarak bunların tamamı, bir milimetrik kompitür hesaplar içerisinde cereyan etmektedir. Gelişmesini tamamlayan safha, otomatik olarak kapanır ve diğer safhaya intikal eder. Âyette geçen bu hilkatten diğerine geçiş ifadesi, bu gerçeği dile getirmektedir.

Bu üç karanlık bölgeyi biyolojik olarak kısaca şöyle tesbit edebiliriz. Yumurta hücresinin ilk defa döllendiği fallop kaynaklarıdır ki, bu ilk merhaledir. Döllenmiş yumurta hücresi, yani bedensel hayatın başlangıcı, anne ile babadan gelen genetik kartları, aynı uygun şartlar altında birleşmekte ve bedensel çizgilerin tesbit edilmesi, bu karanlık bölgede oluşur.

Artık emrolunan beden yapısını tamamlamak üzere, ikinci karanlık bölgeye intikal edecek, rahimin tükenmez besin kaynaklarından istediği maddeyi alarak, ilâhî şifreyi tamamlıyacaktır. Böylece döllenmiş yumurta; rahim içi derisi üzerine gelir. Orada en uygun şekilde yerleşir, yapışır. Bu nokta anne tarafından, müstakbel bebeğe besin tüneli haline getirilir. Buna, tıbbi tabirle plasenta, göbek kordonu denilir ki, bunun üzerinde ayrıca duracağız.

Cenin, artık bütün gelişimini tamamlayacak, bir balona benzetebileceğimiz, içi sıvı ile dolu yeni bir kese teşekkül eder ki, buna amniyon torbası da denir. Bu kesenin içi sıvı ile doludur. Bu sıvı ceninin gelişmesiyle orantılı olarak artar. Yedinci ayda bu kesenin büyümesi doruk noktasına ulaşır. Bu süreçte sıvının hacmi 1.5 litreye, ceninin ağırlığı ise; 1.5 kilograma ulaşır. Daha sonra bu sıvı yavaş yavaş azalır. Cenin bu sıvı içerisinde, aynen uzay aracındaki bir astronot gibi, gayet rahat bir şekilde hareket ettiğini, sağa-sola döndüğünü, hatta yuvarlandığını ve göbek kordonu (plasenta) ile oynadığını, görüyoruz.

u amniyon zarının içi sıvı ile doldurularak cenin kuşatılmıştır. Bu sıvısının bebeğe temin ettiği çok faydalarından bir kaçını şöylece sıralayabiliriz.

1- Cenini besler. Bu sıvı içerisinde albümin, şeker ve tuz eriyiklerini ihtiva eder ki, ceninin beslenmesine ve gelişmesine önemli katkı temin eder.

2- Hamile kadına dışarıdan gelen ani çarpma ve darbelere karşı gelecek zararları önler.

3- Cenine en sağlıklı, sabit bir ısı ortamını temin eder.

4- Cenine amniyon zarının yapışmasını önler.

5- Bu sıvının doğum sırasında temin ettiği bazı yararları da vardır, şöyle ki; bu amniyon sıvısı, rahim ağzını genişletecek su keseciklerini oluşturur. Bu keseciklerden ifraz edilen sıvılar sayesinde; bebeği rahim cidarları arasında sıkışmasından korur, hatta strelize eder ve kolayca doğumunu sağlar. Ve sonra cenin, bu kese içindeki sıvıda, halden hale geçirilerek olgunlaştırılmaktadır. Ana karnındaki bebek, 120 güne ulaştığında, biyolojik gelişmesi tamamlanmış ve boyu ise, 20-25 santime; ağırlığı da, 200 grama ulaşmış olur. Bu dört aylık sürecin sonunda ona ruh üflenir. Dört aydan önce bu ruh’la canlanma olmaz. Üçüncü karanlık mekânda; sıra ile bütün sistemler ve organlar gelişir.

Anne rahminde bulunan cenin, üç haftayı tamamlayınca bir sinek kanadı kadar bir düzlemi ancak temsil edebilmektedir. Cenin bu yaprak biçiminden, kendi doku sayfasından bir dönme hareketi yapmaktadır. Bu dönüş sayesinde, her hücre, kendi eş hücrelerini bulup, teşkil edeceği organların, nokta adreslerine doğru gider ve yerlerini almaktadırlar.

Bu kıvrılma hareketi, üç boyutlu bir geometrik sistem içinde akıl almaz bir açı ve dönüş hızı hesaplaması ile, tek bir aksaklığa mahal vermeden, her organın ayrı sıralardaki hücreleri bir araya getirmekle icra edilmektedir. Meselâ göz hücresi göze, kemik hücresi kemiklere, burun hücresi buruna ve karaciğer hücresi karaciğerde yerleşir, ve diğer bütün organ hücreleri aynı sistem ve aynı yöntem ile yerlerini alırlar.

Hücrenin bu sistemli dönüş hareketi sırasında bir mikronluk hata, göze midenin asit salan hücresini yerleştiriverir ki, bebek doğar doğmaz kör olur.

İnsanın ana rahmindeki ilk oluşumundan, geçirdiği evrelere ve doğumuna, hatta hayatı boyunca organlarındaki hücre yapılarına ve bu hücrelerin birbirleriyle olan sistemli münasebetlerine, düzenli dayanışmalarına ve ayrı ayrı elementlerden, nizamî beslenmelerine ve yine bütün evrene ve varlıklara kadar, bilimsel hikmet nazarıyla bakılmalıdır.

Her şeye, bu hikmet’ten yoksun olarak bakan; şüphesiz evreni anlamsız, gözsüz seyrediyor demektir.

Hazreti Ebubekir rivayet ediyor: “Hz. Peygamber, size büyük günahların en büyüğünden haber vereyim mi?” buyurdu. ‘Evet söyle ey Allah’ın Resulü dedik.’ Bunun üzerine; “Allah’a ortak koşmak ve ana-babaya saygısızlık/kötülük etmektir.” buyurdu.

Ve diğer bir Hâdis-i Şerif:

“En güzel iyilik; bir kimsenin, babasının dostuna hürmet etmesi, gözetmesidir.” buyurdu.

Dipnotlar

(1) Zumer 39/6
(2) Nebe78/10

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*