Dedikodu, gıybet, menfîlik onun defterinde yoktu

Nur yüzlü Kâzım Ağabeyi Rahmet-i Rahman’a tevdi ettik

Tatlı ve candan bir gülümseme.
Mülâyim ve vakarlı bir duruş.
Tatlı, yumuşak ve etkileyici bir dil.
Gönül, his ve mide dünyasının hiçbirini unutmayan ikram ve izzet.
Sabır ve şükür.
Hadiselerin ve feleğin çemberinden geçmiş derin bir tecrübe.
Daima hizmet diyen bir metanet göstergesi!
Evet, çok şey yazılabilir, söylenebilir, dile getirilebilir. Ama benim dünyamdaki Uşak Yeni Asya Temsilcisi Kâzım Erfidan Ağabey hakkında kısa ve özlü olarak söyleyeceğim şimdilik bunlar.

15 Kasım Pazartesi günü Hak’ka yürüdü, Kâzım Erfidan Ağabey.
Yıllardan beri kalp rahatsızlığından muzdaribdi. Cerrahî olarak her türlü müdahaleler yapılmıştı. Nihayet sona gelindi. Kader hükmünü icra etti. Cenâb-ı Hak rahmetiyle ve mağfiretiyle muamele etsin inşâallah.

Onu çok daha yakından 1995 yılında Ege Bölgesi temsilciliği görevine başladığım zaman tanımıştım. Bir kış günü Uşak iline yaptığım mutat ziyaretimde kendisi tarafından çok sıcak ve samimî karşılanmıştım. O akşam dersten sonra sabahki “şehiriçi tur” plânımızı yapmıştık. Sabah olunca şiddetli yağmura rağmen ziyaret plânımızı hiç aksatmadık. Benden daha genç ve müthiş bir enerjiye muhatap olmuştum. Esnaf ve dost ziyareti faslına, “gazete aboneliğini” de ilâve etmişti. Bir delikanlı gibi gayret ve şevki vardı. Camiaya dost olan, derse gelebilme potansiyeli olan herkesi ziyaret etme plân ve gayreti vardı. Bunu hiç unutmuyorum. Emekli olduktan sonra hizmetlerle uğraştığım geride kalan on yedi senede unutamadığım önemli hatıralardan birisidir bu.

Daha sonraki yıllarda mutad ziyaretlerim sırasında Kâzım Ağabeyin mübarek simasından hiç eksik olmayan tatlı, sıcak ve masum gülüşü, temkinli duruşu, dâvâsına olan sadakat ve samimiyeti, sabrı ve metanetine hayran olmamak mümkün değildi.

Onun çok öne çıkan başka bir özelliği ise, çevresiyle olan bu sıcak ve samimî irtibatın yanında aile efradına karşı olan kalbî meyli ve onlar üzerindeki tatlı, etkili, tavizsiz ve manevî hakimiyeti çok ayrı parantez açılması gereken bir husustur. Sebebine gelince, bir çok dindar ailenin çocuk terbiyesi ve aile birliği konusunda tam olarak savrulduğu bir zaman ve zeminde Kâzım Ağabeyin mukaddes dâvâ adına geriye bıraktığı çok değerli ve çok anlamlı bir miras var. Tavizsiz dâvâya bağlı bir aile şirketi. Eşinden oğluna, kızından damadına, gelininden torununa firesiz ve tavizsiz bir manevî aile şirketi bıraktı miras olarak.

Hastalığına, işinin yoğunluğuna ve meşguliyetine rağmen hem mahallî derslere, hem de çevre derslerine ya organize ederek ya da bilfiil iştirak ederdi. Hizmet ve ders olan her yerde bulunmayı aslî vazifesi olarak addederdi.

Uşak’ta Nur hizmeti deyince ismi öne çıkan çok farklı bir dâvâ adamıydı. Nur dâvâsının sembolü hâline gelmiş önde gelen kahramanlarındandı. Malıyla, canıyla mukaddes dâvâya hizmet eden nadir insanlardandı. “Saadet Kitabevi” Uşak’taki ehl-i imana manevî yayınlar ve ihtiyaçlar konusunda hizmet verirken, Nur Talebelerinin de uğrak ve irtibat merkeziydi. Saadet Kitabevi de Erfidan ailesi de dâvâlarına, ecdatlarına, atalarına lâyık bir şekilde inşaallah kıyamete kadar bu kudsî hizmeti devam ettireceklerdir.

Onun duruşunda ve davranışında İslâma ve dâvâya ima ile bile olsa aykırı bir hâl beklemek mümkün değildi. Yumuşak, tatlı, müsbete ve çözüme yönelik duruş ve irade ona bir Allah vergisiydi.

Yeni Asya misyonuna bağlılığı da çok farklıydı ve başkaydı. Olaylara ve şahıslara değil dâvâya bağlı bir anlayış ve mantığın sahibi ve takipçisiydi. Dedikodu, gıybet, menfîlik onun defterinde yoktu. Böyle şeyler onun semtine pek uğramazdı. Camia içerisinde meydana gelen bazı menfî hadiselere rağmen istikametten, meşveretten ve cemaatin “şahs-ı manevîsinden” asla inhiraf emaresi gösteren bir tavır ortaya koyduğuna şahit olmadım. Birçok kimsenin sarsılıp savrulduğu sisli ve puslu hallerde “meşveretin” verdiği karar ve iradeye leke getirecek hiçbir olumsuz hâlini bilmiyorum. Zaten ondan böyle bir şey de asla beklenemezdi. Bu hâl; sağlam bir karakter, çelik gibi bir iradenin yanında bunca hayat tecrübesi ve Allah vergisi bir feraset-basîret çizgisinden kaynaklanan bir durum olsa gerektir.

O samimî ve hasbî hâlinden olacak ki Cenâb-ı Hak ona, son nefesini vermeden önce hac organizesinde olan oğlu Secaaddin’in dönüşünü adeta bekletmişti. O Hacdan döndükten bir gün sonra gerçek sevgilisine kavuşmak için ahiret diyarına kanat çırptı.

Doğduğu mekân olan Uşak’ın Elmacık Köyünün sakin ve ıssız mezaristanında haşrin sabahını beklemeye gitti.

Ege bölgesinin hemen hemen bütün illerinden gelen kalabalık dâvâ arkadaşlarının Fatiha ve duâlarıyla berzah âlemine ve Rahmet-i Rahmana tevdi edildi.

Mazisinde şerefli bir hizmet bırakan Nurun bu fedakâr hâdimi ve kahramanı değerli ağabeyimiz, istikbal ve gelecek için de sağlam bir manevî şirket ve “kudsî dâvâya” sahip çıkacak çok değerli evlâtlar ve yetişmiş bir nesil bırakarak berzah âlemine kanat açtı. Makamı Cennet olsun inşaallah. (Âmin)

Bazı mizaçlar, karakterler vardır “intihab” edilmişlerdir. Yani “seçilmişlerdir.” Bu kudsî dâvâda böyle mübarek zatların olduğunun şahsen farkındayım. Bu tip mizaçlar Cenâb-ı Hakk’ın bu camiaya ve dâvâya birer ihsanıdır diye düşünüyorum. Bu tip karakterler manevî saadet zincirinin mayası ve tutkalı durumundadırlar. Kıymetleri faniyattan bakiyâta gidince anlaşılıyor. Bıraktığı manevî miras da, “boşluk” da Kâzım Ağabey için bana bunu düşündürüyor. Allah taksiratını affetsin. Makamını Cennet eylesin. Geride bıraktığı aile efradı ve dostlarına sabır ve metanet ihsan eylesin. (Âmin).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*