Hür Yolcu

Gerek yaşantısı ve gerekse fikriyatıyla hayatı boyunca gündemden hiç düşmeyen Bediüzzaman Said Nursî, vefatından sonra da gündemde kalmaya devam etti.

Vefat tarihinin üzerinden yarım asır geçti, aynı gerçek bütün tazeliğiyle yaşamaya devam ediyor.

 

Mevlidler, paneller, konferanslar, sempozyumlar, kongreler ve anma programları derken, bir yandan da akademik tezler ve belgesel film çalışmaları birbiri ardınca devreye girdi.

Bunlar, çoğunlukla müsbet ve sevindirici gelişmeler. Herbir çalışma, şifâlı bir meyve gibi…

Bir diğer tâbirle, bunlar seksen beş sene evvel Isparta’da tesis edilen Nur ve Gül fabrikalarının istifade meydanına sunulan semereleridir.

Ancak, bu demek değildir ki, yapılan her çalışma hatasız, kusursuz, pürüzsüz şekilde ortaya konuluyor.

Bazan öyle oluyor ki, aynı eserin, filmin, aynı belgeselin, hatta aynı kitabın içinde biriyle tersleşen, tenakuza düşen bilgiler yer alıyor.

Tıpkı, son dönemde hazırlanan “Yolcu” belgeselinde ve “Zaman İçinde Bediüzzaman” isimli kitapta olduğu gibi…

Söz konusu belgesel film de, kitap da aynı kişiler tarafından hazırlanmış.

Kitap da, belgesel de, genelde doğruları yansıtıyor. Lâkin, bu işe emek verenlerin ulaşabildiği doğrular…

İyi niyetli araştırmacılar, bazı noktalarda yanlış bilgilere rastlamışlar ve ne yazık ki bunları da doğru şeyler diye belleyerek eserlerinin muhtelif bölümlerine serpiştirmişler.

Bu yanlışların başında, Üstad Bediüzzaman’ın Kürt–Teâli Cemiyeti ile irtibatlandırılması geliyor.

İçine düşülen bir diğer yanlış ise, Said Nursî’nin Risâle–i Nur’da ortaya koyduğu “siyasî ölçü ve prensipler”i nazara vermek yerine, kendisini adeta bir “siyasî şahsiyet” imiş gibi nazara veriliyor.

Belgeselin özellikle son bölümünde, Bediüzzaman siyasetle o derece alâkadar ve içli–dışlı şekilde gösteriliyor ki, tahkik ehli olmayanlar, Nursî’nin asıl dâvâsını siyaset zannedebilir.

Kürt–Teali Cemiyetiyle ilgili bağlantılarda ise, kelimenin tam anlamıyla bir yanlışlar ve zıtlıklar çukuruna düşülmüş.

Bir kere, kaynak olarak belirtilen “Polis Dergisi” ile diğer eserlerdeki bilgiler, tamamen yanlış, asılsız ve hatta sahtedir. Resmen uydurulmuş bilgi ve belgelerdir.

Biz o bilgi ve belgelerin sahte olduğunu 1999 Haziran’ında Yeni Asya’da 11 gün müddetle neşrettik. İsteyen, o bilgileri “Kürt-Teâli iftirasına ilmî bir cevap” başlığıyla birçok web sitesinden bulup okuyabilir.

Bu konuda hatalı bir yol izleyenlerin düştüğü bir tenakuz da şudur ki: Said Nursî hakkında kitap ve belgesel hazılayanlar, onun 1917 senesinde hem Rusya’da esir olduğunu, hem de o tarihlerde perde altında kurulan Kürt–Teali Cemiyetinin kurucularından biri olduğunu söylüyorlar.

Bir kimsenin, aynı anda hem esir, hem cemiyet kurucusu olması hiç mümkün mü?.. Kaldı ki, o cemiyetin üyelerinin hemen tamamı (yurt dışına kaçamayanlar), Şeyh Said Hadisesinden sonra İstiklâl Mahkemelerinde yargılanmış ve çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.

Said Nursî ise, bu meselede mahkemeye dahi çağrılmamış, yıllar sonr çıkarılmış olduğu mahkemeler tarafından da böyle bir ithama, isnada mâruz kalmamıştır.

Hayret doğrusu… 1925’ten 1960’a kadar devletin takibinde olan, hakkındaki habbeleri dahi kubbe gibi tevehhüm eden ve onu cezalandırmak için türlü bahane arayanların bulamadığı bir “zararlı cemiyet” bağlantısını, bugün nasıl oldu da ortaya çıkarılabildi?

Esasında ortaya çıkan doğru birşey yok. Sadece sahte bilgi ve belgelerle yeni icad edilmeye çalışılan bir suç isnadı var, o kadar.

Şüphesiz, diğer haksız isnatlar gibi, bu da tarihin çöplüğüne gitmeye adaydır. Hür araştırmacılara duyrulur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*