İnsanlığı imhaya karşı, milli demokrasiler ve semavi dinler ittifakı

Kıyamet öncesindeki toptan ölüm veya neslimizin ani tükenmesinden bahis ediyoruz.

Zoologlara göre yeryüzünde insanlardan çok daha kalabalık yaşadıkları halde, bir sebep tahtında aniden soyları tükenen çok hayvan varmış. Botanikçiler de devasa ağaç ve bitkilerin hikayelerinden bahis ediyorlar. Şayet insanlık “KENDİSİNİ İMHAYI” projelendiren ve söz konusu projeyi gerçekleştirmek üzere zamanın ilim ve teknolojisini kullanmaya başlamışsa, bu demektir ki insanlığın akıbeti de nesli tükenmiş hayvan ve ağaçlardan farklı olmayacak. Buradaki mukayesenin mantıklı olmadığını düşünebilirsiniz. İnsanın nev olarak kendi kendisini yok etmesini mübalağa olarak da kabul edebilirsiniz.

Bediüzzaman en büyük cinayetin Allah’ı isim, sıfat ve fiilleriyle inkâr olduğunu eserlerinde yazıyor. Yani bu cinayeti işleyenlere “inkâr-ı ulûhiyetçiler” deniliyor. Tanrı tanımazlık ifadesinin, yanında çok masum kaldığı söz konusu “İnkâr-ı Ulûhiyetçiler” Allah’ı inkâr ile kalmıyorlar. Hâkim oldukları alanlarda tanrılıklarını ilân ediyorlar. Ve dolayısıyla Allah ile mücadeleye girişerek, ”yaratıcılıklarını” isbat etmeye çalışırken, Yaratıcının şu kâinata koyduğu kanunları değiştirmeye yelteniyorlar. Kevni veya Yaratılış kanunlarını değiştirmeye çalışırlarken; mikroplardan balinaya, virüsten insana, atom altı partiküllerden gezegenlere kadar müdahale peşindeler. Veya kendilerince “yeni bir yaratılış”… Semavî dinlerin “Yaratılış itikadından” uzakça yaşamışlar için o kadar mantıklı sebepler buluyorlar ki… Aç insanları doyurmak üzere bitkilerde verimi arttırmak, ebedî yaşama arzusuna müptelâ insanlara bir yarım asır daha ömür, zahmetsiz ve çalışmadan kazanmak isteyen insanlara kolaylaştırılmış bir hayat gibi, her insana cazip gelecek binlerce vaat. Allah’ı tanıyamamış, dünya zevklerine düşkün, ölümden korkan ve akıbeti düşünemeyen milyonlarca insanı “sürüler halinde” peşine katabileceğiniz bu yolu, siz garipseyebilirsiniz.

Kanunları değiştirmek istiyorlar. Çalışmanın kanunlarını, çoğalmanın kanunlarını, sosyalleşmenin kanunlarını ve zevkin kanunlarını değiştirmek istiyorlar. Başarabilirler mi? Bu güne kadar, yaratılış kanunlarının tersine gidilerek alınmış müsbet bir netice var mı? Mevcut fenlerin sunduğu teknoloji ile yapılan müdahalelerin hangisi, fıtrî ve orijinal halini yakalayabilmiş? Bütün bu müdahalelerden en çok zarar gören, yine merkezdeki “İNSAN” değil mi? Bu haylaz, ahlâksız, vicdansız, zevzek, maskara, şarlatan, cerbezeci ve zalim insan bozmalarının atölye ve laboratuvarlarında meydana getirdikleri projelerden hangisi, söz konusu fenlerin uzmanlarınca kabul gördü ki… Hiçbirisi. Fakat inkâr-ı ulûhiyet çiler “Tanrıtanımaz“ dininde bir araya gelmişler ve adeta Firavun, Nemrut ve Deccal huşusuyla bu projelerini dünyada gerçekleştirmek için her türlü fedakârlık ve gayreti gösteriyorlar. Yeni bir dinin ritüellerini dünyaya tebliğ heyecan ve mukavemetiyle binlerce projeye milyarlarca dolar sarf ediyorlar.

Hayalî şeyler anlatmadığımızı biliyorsunuz. Dünyamızda ve hatta etrafımızda cereyan edenleri anlatmaya çalışıyoruz. Bitkilerin, hayvanların ve nihayet insanların yaratılışına yapılan müdahalelerden, Çin laboratuvarlarındaki yapay bebeklerden, Afrika’da, müdahale sonucunda bire elli veren buğdaylardan, seralardaki ilâçlı su bidonlarıyla yetiştirilen sebzelerden bahsediyoruz. Dolly’nin hikâyesini, bundan böyle sperm bankalarından alınacak yeni bebeklerin istikbalini ve bundan böyle yalnızca “ZEVK İÇİN” bir araya gelecek -fark etmez cinsleri- insanların geleceğini konuşuyoruz. Çekirdek ailenin ve bu aileye bağlı olarak “sosyal hayatın” baştan sona yeni dizaynını konuşanlar elbette biz değiliz. Yaratıcıyı inkâr ile kalmayıp, kendilerince “YARATILIŞ KANUNLARI” geliştirirken günümüz insanının ilmini, servetini ve imkânını kullanan “TAHRİBATÇILARDAN” bahis ediyoruz.

Bu mevzuları, dünün düşünce klâsizminden kurtulmadan anlayamayız. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, artık düşman veya problemlerden bahsederken, devlet ve milletleri konuşmayacağız. Global düzeyde onlarca devletlerin bütçesinden fazla sermayeyi kontrollerine almış “TAHRİPKÂR CEREYAN”dan bahsetmeliyiz. Rus devlet başkanı, uyarısını yapmıştı. Bu küresel dehşetli çetenin karşısına herhangi bir millî devletin tek başına çıkması, kesin mağlûbiyettir. Biriktirdikleri sermayeyi gayr-ı meşrû yollarla öyle çoğaltıyorlar ki… Ahir zamanın tahribatlarını bu para ile yapıyorlar, millî demokrasilere bu para ile müdahale ediyorlar ve “AVCI KÖPEKLERİ” vaziyetindeki elemanlarını bu imkânlarla devşiriyorlar. Projelerinde nefsin, enaniyetin, gururun, tahribin, her türlü gayr-ı meşrû zevkin merkeze yerleştirilmesiyle, okyanusları çalkalayan dev tsunamilere dönüşüyor, hücumları. Ve en ilginci de; söz konusu küresel cinayetlerini, ilmin son gelişmelerinden elde edilen bilgiler ışığındaki fen ve sosyal deney laboratuvarlarındaki milyonlarca iyi yetiştirilmiş uzmanlar ile icra ediyorlar.

Mütemadiyen dillendirdiğimiz bu dünya çapındaki felâkete karşı ancak iki yol ile gidileceğini de tekrarlıyoruz. Önce milletlerin ulaştıkları “Milli Demokrasilerin” güçlendirilerek ülkelerin demokratik paktlar halinde bir araya getirilmeleri… Diğer yol ise; yaratılış kanunlarına inanan, temel ahlâkı hayatlarında esas almış ve insaniyetin kaybolmaması için mücadele veren Hıristiyan-Müslüman ittifakı… İbrahimî dinlerin ittifakı da diyebileceğimiz bu hareketin mensupları, bu mücadeleye “BEKA MESELESİ” nazarıyla bakacaklarından, geriye adım atmaları zor olacaktır. Yani, milletler birlik ve beraberliğe ulaşmayıp demokrasiye geçemezlerse, bu canavarın pençeleri arasında zelil ve sefilce hayatlarını devam ettireceklerdir. Semavî dinlere gelince; -bilhassa Hıristiyan ve Müslümanlar- İttifak’a gitmedikleri takdirde, bu YENİ DİNİN Çingiz ve deccalca saldırılarıyla hep mağlûp kalacaklardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*