Zaman Nedir?

Bazı sorular vardır ki çok açık ve net olduğu halde cevabı oldukça zordur. Mesela desek ki “su nedir?” Hemen denilebilir ki içildiğinde insanı ferahlatan, hayatın her tarafında faydalı olan bir maddedir. Öyle mi gerçekten? Bu kadar basit mi? Peki biraz ileri düşünelim. Su iki yanıcı maddeden meydana gelmiştir. Hidrojen ve oksijen. Gördünüz mü ferahlatan su maddesini? Adeta iki ateşin bileşiminden olmuş. Peki, içtiğimiz bir bardak su içinde Hiroşima’ya atılan atom bombasının yaklaşık 300 katından fazla bir nükleer enerji olduğunu bilseydik… O suyu bu kadar rahat içebilir miydik dersiniz?

İşte “zaman nedir” sorusu da böyle bir durumu yansıtıyor. Çok kolay bir cevabı var gibi. Sanki herkes bu sorunun cevabını biliyor ve yaşıyor. Ancak düşündükçe çok farkı meseleler ortaya çıkıyor. Zamanın hiç de öyle kolay bir cevabı olmadığı gözüküyor. İç içe girmiş bir çok mesele var. İşte biz bu noktada Risale-i Nurda geçen zaman tanımından yola çıkarak konu ile ilgili bazı izahlar yapmak istiyoruz.

İşte o tabir:

“Amma Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u Âzam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücut ve fenâya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-i zaman odur. Evet, her şeyin bir hakikati olduğu gibi, zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikati dahi, Levh-i Mahv-İsbat’taki kitabet-i kudretin sayfası ve mürekkebi hükmündedir. (Mektubat, s.41)”

Öncelikle ifadede geçen bazı kavramların tanımını yapmak gerekiyor.

Levh-i Mahv-İsbat: Sürekli olarak hareket halini gösteren, sürekli bir değişim içinde bulunan mevcudatın durumunu tanımlayan kavram.

Levh-i Mahfuz-u Âzam:Kainatta olmuş ve olacak her hal ve durumun kayıtlı olduğu ve asla değişime uğramayan bir hafıza, bir kayıt yeri.

Daire-i mümkinat: İçinde yaşadığımız kainat ve dünyamız.

Nehr-i azim: Zaman nehri, zaman akışını ifade eden bir tanım.

Bu noktada zamanla ilgili ifadede geçen tabirler üzerinde izah yapmadan önce bir misal vererek meseleyi zihinlere yaklaştırmaya çalışalım.

Şimdi bir film düşünüyoruz. Mesela Çağrı filmi. Bu filmin de bir DVD’ye kaydediliğini düşünelim. Filmi seyretmek istiyoruz. Bu filmi bir bilgisayardaki DVD okuyucuya yerleştirdik ve filmi sonuna kadar seyrettik. Orada İslam’ın yayılışı ile ilgili güzel anlatımı zihinlerimize yerleştirdik ve hafızamıza kaydettik.

Şimdi bu noktada üç hal var:

Birincisi, DVD’de kayıtlı olan film.

İkincisi, filmin bilgisayarda gösterilmesi.

Üçüncüsü ise filmin zihnimizde kayıtlı olması.

Birinci ve üçüncü durumlarda zaman söz konusu değil. Zira tüm kayıt aynı anda hem DVD hem de zihnimizde mevcut. Herhangi bir andaki bilgi ve görüntüye kolayca ulaşabiliriz. Anında o bilgileri okuyabiliriz veya görebiliriz. İkinci durumda ise zaman tezahür edip ortaya çıkıyor. Çünkü DVD bilgisayarda çalışmaya başlayınca elektronların ve atomların titreşim ve hareketi başlıyor. Kayıtlardaki kotlara ve kalıplara göre muntazam bir faaliyet zuhur ediyor. Arka arkaya gelen görüntü ve fiiller de belli bir düzen içinde meydana gelir. İşte biz bu sürece zaman diyoruz. Filmin belli bir düzen ve intizam içerisinde oynatılmasını, görüntünün gösterilmesini zaman olarak tanımlıyoruz.

İşte Risale-i Nurda geçen naklettiğimiz ifade de böyle bir durumu andırıyor. Kainat ve içinde olan tüm faaliyet ve hareket Levh-i Mahfuz denilen, mahiyetini tam olarak bilemediğimiz, bir kayıt defterinde kayıtlı. Bu defter mümkünatta olmuş olacak her şeyi bilgi olarak ihtiva edip içinde barındırıyor. Adeta büyük bir ilahi DVD veya Blu-Ray disk. Elbette ki bu disk çok ince hayat izlerini taşıyan canlı bir disk. Bu ilahi diskteki tüm bilgiler ise Allah’ın ilminde kayıtlı ve yine Allah’ın basarında zamansız olarak duruyor. Yani şu gördüğümüz kainatın, Levh-i Mahfuz’da tam bir hayatı var ve bu hayat da gördüğümüz alemdeki kadar gerçek ve sabit bir hayat tarzı.

İşte Big bang ile kainat “Kün, yani ol” emrine muhatap olduğu zaman ilahi DVD’de olanlar şehadet aleminde faaliyet ve hareket olarak gözükmeye başlıyor. Zerreler ve atomlar ve moleküller kainatın geri planında kayıtlı olan kot ve emirlere göre hareket ediyorlar. Adeta kendileri için tayin edilen kalıpları doldurup boşaltıyorlar. Yazıp, çiziyorlar. Gözüküp, kayboluyorlar. Yaşayıp, ölüyorlar. Sürekli olarak bir halden bir hale geçiyorlar. İşte tüm bu faaliyetlerin hallerini ve hareket tarzlarını tanımlamaya biz zaman diyoruz.

Zaman bir nehr-i azim olarak da tanımlanmış. Yani büyük bir nehir. Bizler de nehrin içinde akan su gibiyiz. Sürekli akıyoruz. Şu anda, geçmişimizde ve geleceğimizde akıyoruz. Ancak nehir içinde akan su bazen yavaş, bazen hızlı, bazen de girdap yapar. Bu noktada da izafiyet teorisi işin içine giriyor. Zaman nehrinin akışında farklı durumlar gözüyor. Bast-ı zaman ve tayy-ı mekan denilen meseleler de bu noktada kendini gösteriyor.

Bu hususları da inşallah başka yazılarımızda müzakere edelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*