Risale-i Nur Eserleri, Eğitim Bakanlığı ve Diyanet

Risale-i Nur eserlerinin yazılma, yayılma ve okunma sürecinde, bu Kur’ân hakikati eserlerine karşı hasmane tutum ve davranışlarla öne çıkan bir zihniyet mevcuttu.

Milletin iman selâmeti, ülkenin doğru istikamette birlik ve beraberliği adına hareketi esas alan Bediüzzaman, eserleriyle gönülleri nurlandırmaya mukabil ona ve eserlerine karşı olumsuz hareket içinde bulunanlarla zaman ve tarih yüzleşecekti. Şimdi zaman ve tarih hükmünü icra etmektedir. Bediüzzaman Hazretlerinin bu aydınlatıcı İslâm hakikatlerini yayma faaliyetleri sürerken şahıs ve şahısların inançsızlık zaafiyetlerinden kaynaklanan şahsî ve fevrî anlmadaki olumsuz hareketleri devlet mekanizması içindeki unsurlara da sirayet etmişti. Devletin idarî mekanizmasının adı olan Cumhuriyet sistemini kendilerinin kurduklarını iddia edenler, halka rağmen güç ve kuvvet mekanizmasını da ellerinde tutmaya çalışmışlardı.

Mevcut olumsuz zihniyetin yansımaları, kendini ülke idaresi içindeki müesseseleri kullanmak yoluyla Bediüzzaman ve eserleriyle meydana gelen iman hareketini sindirmeye ve yok etmeye matuf hareketleri devam etmişti.

Bu sakat zihniyet, ülke bütünlüğü içinde yer alan müesseselerden Eğitim Bakanlığı ile Diyanet teşkilâtını da kullanarak bir iman hareketi olan Risale-i Nurların mevcudiyetine halel gelmesi yönünde kullanmada bir beis görmeden, menfur emel ve arzuları istikametinde faaliyetlerine devam etmişlerdi.

Eğitim Bakanlığı gibi ciddî bir müessesenin başına getirdikleri yöneticileri dinî zaafiyetli kimselerden seçerek halkın manevî değerlerini adeta yok etme, yok sayma adına tek partinin dayatmacı ve dine mugayyir hareketlerinin yansımaları, Bediüzzaman ve eserlerinde, tarih sayfalarında görmek mümkündür.

O yıllarda kendisine Eğitim Bakanlığı yaptırılan Hasan Ali Yücel, arkadaşları Ziya Gökalp ve Dr. Abdullah Cevdet gibi sicili malûm şahıslardan oluşturulan komiteler yoluyla haşri inkâr faaliyetleri içinde oldukları ve gençliği bu istikamete yönlendirdiklerini yine tarihî kaynaklardan görüp okumaktayız.

Aynı menfur niyet ve maksatla Diyanet teşkilâtı gibi, ülkenin dinî hayatını düzenleme adına kurdurulan müessesenin başına şahıs ve şahıslara bağlı insanları getirmek suretiyle hak ve hakikati inhisar altına almaya çalışma faaliyetleri aynı paralelde devam etmiştir.

Cumhuriyet gibi halkın tasvibine mazhar bir halk idare şeklinin tesisinde şahsî, indî ve fevrî düşünceleriyle manevî temellerini hiçe sayan ruhsuz bir zihniyet ve anlayışın tesisine çalışarak, Bediüzzaman ve eserlerini dışlama faaliyetlerine matuf hareketlerin merkezi şeklinde kullanılan Eğitim Bakanlığı ve Diyanet teşkilâtına dair Bediüzzaman’a yöneltilen bir suale mukabil, o hak ve hakikat adına şu cevapları vermekteydi.
Soruyor ve diyorlar ki;

“Bize ahkâm-ı dînîyeyi ve hakaik-ı İslâmîyeyi talim edecek resmî bir dairemiz var. Sen ne salâhiyetle neşriyat-ı dîniye yapıyorsun? Sen madem nefye mahkûmsun, bu işlere karışmaya hakkın yok.”

Elcevap: Hak ve hakîkat inhisar altına alınmaz. Îman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz; fakat hakaik-ı îmanîye ve esasat-ı Kur’ânîye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı sûretine sokulmaz. Belki bir mevhîbe-i İlâhîye olan o esrar, halis bir niyet ile dünyadan ve huzûzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesîlesiyle o feyizler gelebilir. Hem de sizin o resmî daireniz dahi memlekette iken beni vaiz kabul etti, tayin etti. Ben o vaizliği kabul ettim, fakat maaşını terk ettim. Elimde vesîkam var. Vaizlik, imamlık vesîkasıyla her yerde amel edebilirim; çünkü, benim nefyim haksız olmuştur. Hem menfîler madem iade edildi, eski vesîkalarımın hükmü bakîdir.” (Mektubat, s.72)

Bediüzzaman ve eserleriyle doğru İslâmı ve İslâm layık doğruluk adına yaptığı hareketi, Eğitim Bakanlığı ve Diyanet teşkilâtını kullanarak, iman hareketini engellemeye çalışanların sinsi faaliyetleri yakın tarih içinde sayılamayacak kadar tahribatlar doludur. Günümüzde geçmişin olumsuzluklarını yok etmek ve aziz vatana Bediüzzaman ve eserlerindeki manayı kazandırarak, bu millete hak ve hakikat adına çok değerler kazandırmak yönünde Eğitim Bakanlığına ve Diyanet teşkilâtına çok işler düşmektedir, diye düşünmekteyiz.

Doğru tarihi yeni nesillere anlama ve anlatma adına Diyanetin, Bediüzzaman ve eserlerine sahip çıkarak onları milletin istifadesine ve daha geniş kitlelere yaymak yönünde ciddiyetle sahiplenmesi beklenmektedir.

Eğitim Bakanlığımızın ise Risale-i Nur eserlerinin okullarda ders kitabı olarak okutulması yönünde çalışmaların başlatılması gerekmektedir.

Yakın tarih içinde Bediüzzaman ve eserlerine yapılan haksızlıkları gidermek ve ülkemiz ve insanımızın mutlu geleceği adına şu iki müessesede bu hususlardaki yapılması gereken doğruları yapmalarıdır, diyoruz.

Bize de manen alkışlamak ve duâ etmek düşer.

Geçmişteki yapılan hataların affına vesile olur mu?

Onu da bilemeyiz tabi…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*