Dünya Mutasyonlar Merkezinde, koronanın başına gelenler…

Kaderin şu garip tecellisine bakınız ki; Çin vebasına sebep gösterilen covid 19 İngiltere’de mutasyona uğramış.

Yani aslî yapıdan ayrılarak yine akraba sayılacak garip bir yapıya bürünmüş, Londra’da… Mesele Çin virüsünün akıllılığından mı, yoksa Londra’nın tarihî mutasyon merkezciliğinden mi, diye sorsak da, olanın yine kader ile alâkalı olduğunu unutamayız. Ön Asya’nın Kuzeybatısındaki bu garip Ada’nın tarih boyunca “mutasyonlara annelik” yaptığını, önceleri bilmiyorduk.

Bakınız, gözle göremeyeceğimiz kadar küçük virüslerden ta insana kadar… Hatta milletlerin, dillerin, kültürlerin, geleneklerin, kapitalin, ilimlerin, sosyal devletlerin ve tarihlerin mutasyonlarına kadar; nice “köklü ve eski hale dönülmez” değişimlere ana kucağı gibi vatan olan İngiltere’nin çok ilginç yönüne, son covid-19 değişimiyle bir kez daha şahit olmuş olduk.

Mülk Allah’ın mülkü ve insanlar da –küçük bir azınlık bunu kabullenmez iseler de- Allah’ın kulları ve yaratıkları. Elbette sorumlu ve suçlu arayışında değiliz. Maksadımızın yalnızca bir tesbit olduğunu, sevgili okurlarımız bilirler. Avrupa tarihine fazla hâkim değilim. Avrupa’nın kuzeyinden gelip buraya yerleşmiş Kuzeyli’lere, yerlilerin “uzun bacaklılar” nitelemesi, bu adadaki İskoç-Sakson ve karışımına, belki de bir mutasyonu tedaî ettirebilir. Yalnızca ırklar karışmamış o dönemde, o günün konuşulan dilleri de bu mutasyondan nasiplerini almış. Kuzeylilerin konuştukları dil değişime uğrayınca, “sakson” kelimesini kullanmaya dâvet etmiş olsalar bile, yine dile “İngilizce” demişler. Kuzeylilerin konuştukları dilin kırık bir hali… Bu meselenin tahkikini Alman ve İngiliz filologlarına sorabilirsiniz.

Kanaatimizce, bu adadaki en büyük mutasyoların başında, idarenin kapital ile kimyasal değişime uğramasına benzeyen bir haldir ki; kudretli Endülüs’ün yetiştirdiği zeki ve kudretli bankerlerle İngiliz Sarayı’nın akrabalıklarıyla başlayan yeni bir dönemi başlatır. Safardinlerin saraya hısım olmasıyla, kapılar sonradan aşkenazlara da açılırken dünya üzerindeki kapital ve gücün ittifak dönemi başlayacaktı. Bir kısım siyaset bilimcileri ve sosyologlar bunu; iktidarın kapital ile zehirlenmesi olarak nitelerler ki, bizce haksız da değiller. Zira bu Kapital ve güç birliktelikleriyle Ada´da yeni mutasyonlar dönemi başlayacaktı.

Hakaret için söylemiyoruz. Avustralya kıt’asının beyaz ve uzun boylu efendilerinin dedelerinin; James Cook’un gemilere bindirerek adadan uzaklaştırdığı ağır suçlu mahkûmlar olduğunu torunları bilseler de biz bilmiyorduk. Afrika’dan, Hint ve Uzakdoğu’dan gelen göçmenlere tepeden bakan bu efendilerin İngiltere üzerinden “sınıf” mutasyonuna uğradığını söyleyemez miyiz? Zavallı Aborcinleri… Ve Afganistan’dan Hindistan’dan adaya tutsak getirilmiş Müslümanlar… Bu değişimin tarihinden çok acıklı ve heyecanlı hikâyeler çıkarılıp ekranlara yansıtılabilir. İnsanlığın İngiltere üzerinden yaşadığı en acıklı, derin ve ferdi itibarsızlaştıran mutasyonun “fikir ve düşüncede” meydana geldiğini de zamanımızın gençliği bilemiyor.

Komşusu sayılan Endülüs’ten aldığı en güzel faydalı ışıkları kendi prizmasında değişime uğratıp zararlı hale getiren “materyalist felsefenin” beşiği olması hasebiyle, İngiltere önemlidir. 1255´de başlayan Magna Carta’ yürüyüşünün yolu, işte bu semavî din ve ahlâk karşıtı felsefecilerce kesilecekti. Artık bu tarihten sonra; insan zihin ve zekâsının burada üreteceği en faydalı bilgi ve buluş da, mutasyona uğrayarak insaniyete zararlı hale getirilecekti. Bu ada; ilim ve dehasıyla insaniyetin, insanî değerlerin ve semavî din ahlâkı aleyhinde çalışanlara kucak açacaktı. Avrupa’yı dört yüz sene boyunca ağlatacak din savaşlarının ilk kıvılcımları bu adada tutuşacaktı.

19 ve 20. Yüz yılları insanlığa kaybettiren Marksist sosyalizmin kuluçka yeri olan İngiltere, hem teorisyenlerini ve hem de pratisyenlerini burada eğitecekti. Engels’in himayesinde bu topraklarda son nefesini veren Marks’tan; aynı zehir ile Osmanlı, Prusya ve Rusya imparatorluklarını tarihe gömen Parvus Efendi, Leo Troçki ve Lenin’e kadar… İnsanın mana ve ruh aleminin tahrip projesini hazırlayan Freud Londra’da intihar edecekti. Dünyanın 90 Milyon evlâdını yakan ateşin fitili buradan tutuşturulacaktı. Tıpkı BOP, Arap Baharı ve Suriye Savaşı gibi zamanımızı ve evlâdımızı yakan ateşler gibi… Bin yıllık Müslüman Türk tarih ve kültürünü, yüz senelik maskara bir tarihe çeviren Bernhard Levis’in bu sahadaki mutasyon başarısını, Enternasyonal Sosyalizmi Kapitalizm ile laboratuvarında birleştiren Thatcher ile Soros’u ve Merkel’in üst adları Karl Popper’e kadar…

Dünyamızdaki bütün menfi değişimlere adeta anahtar rolü oynayan bu coğrafyayı covid-19 Acaba nereden tanıyordu ki, mutasyona burada uğradı, dersiniz.

Biyoloji ilmi okuyanlar, “mutasyon“ kelimesinin zihinlerdeki ilk tedaisinin “evrim teorisi“ olduğunu söyleyeceklerdir. Buradan da, bu teoriyi ilk olarak ortaya atan Darwin’den bahsedeceklerdir. Evrim Teorisi, Darwin’in ve İngiltere’nin birbirlerinden kopan üçlü olduğunu biz de biliyoruz. Darwin de Wuhan´daki biyologlar gibi yalan söylediğini biliyordu. Belki de her ikisi de Materyalizm ve İstibdat adına buna kendilerini mecbur biliyorlardı. Mecbur eden faktörün değişikliği önemli mi? Şöhret, para, hayat korkusu veya tahrip etmenin verdiği zevkin itici gücü. Fakat neticenin asla doğru olmadığını, mutasyon peşindekilerin hepsi biliyorlardı: Karl Marx, Sigmund Freud, Leo Troçki, Lenin, Aleksander Israel Helphand, Karl Popper, Bernhard Levis, Georg Soros ve nihayet günümüzdeki idarecileri de mutasyonların insanlığa, tabiata ve demokrasiye karşı bir hareket olduklarını biliyorlardı.

İnşaallah, yaşayalım görelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*