Karun kıssasından hisse

Kasas Sûresi 76-83. âyetleri:

“76. Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: ‘Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez.’

77. ‘Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.’

78. Kârûn, ‘Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir’ dedi. O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir).

79. Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, ‘Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir’ dediler.

80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, ‘Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur’ dediler.

81. Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!

82. Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, ‘Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflâh olmayacak’ demeye başladılar.

83. İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.”
***
Karun, Musa (as) zamanında yaşamış bir zattır. İlim ve bilgi sahibi bir kişi olduğu Kur’ân’da bize bildiriliyor. Öyle ki bu bilgi sayesinde zamanın teknik ve teknolojik araçlarını çok iyi kullanarak çok zengin olmuş birisidir. Zenginliği dillere destan olmuş, bir çok kişi tarafından gıpta edilen birisi haline gelmiştir. Hatta onun yerinde olmayı isteyen bir çok insan her gün onun sarayına gıpta ile bakarlar, dünyaca ona verilen nimetin bir mislinin de kendilerine verilmelerini isterlermiş. Ancak Karun Musa’ya (as) karşı geldiği, Firavunla iş birliği yaptığı ve kendisine verilen ilim ve servet ile gururlanıp kibirlendiği için yerin dibine batırılmış. Toprak gibi tevazu ile yere serilip Allah’a secde vaziyetinde olan bir unsur onu ve sarayını yutuvermiş. Bir gün öncesinde Karun’un ilim ve servetine gıpta edenleri derin bir endişe ve şaşkınlık hali almış. “İyi ki biz Karun’un yerinde değiliz” demeye başlamışlar.

İşte Kasas Sûresinde geçen bu kıssada herkes için, hatta cemiyetler, topluluklar ve milletler, hatta devletler toplulukları için büyük hisseler vardır. Bu noktada Avrupa medeniyeti için mühim bir tesbit yapan Bediüzzaman Hazretleri bakın ne söylüyor:

“Menfî esasata bina edilen ve Karun gibi ‘Bu servet, bilgim sayesinde bana verilmiştir.’ (Kasas Sûresi: 78) deyip, ihsan-ı Rabbânî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyun fikriyle şirke düşen ve seyyiâtı hasenatına galip gelen şu medeniyet-i Avrupaiye öyle bir semavi tokat yedi ki, yüzer senelik terakkisinin mahsulünü yaktı, tahrip edip yangına verdi. (Kastamonu Lâhikası, s. 17)”

Ne kadar güzel ve yerinde bir tesbit bu. Gerçekten de Allah’ın onlara verdiği ilim ile elde ettikleri sanayi ve teknolojik üstünlükleri milletleri esir etmek, onlara zulmetmek, Osmanlı gibi İslâm milletlerini yok etmek için kullanmaya kalkıştıklarından iki dünya savaşı gibi öyle ağır tokatlar yediler ki, üzerinden yıllar geçmiş olsa bile hâlâ tesiri geçmiş değil.

İşte bu günlerde yine aynı bir durum yaşanıyor. Gerek Avrupa, gerekse Amerika büyük bir ekonomik ve sosyal çöküntü ile karşı karşıya. Bu noktada da yine Karun hadisesine benzer bir durum gözüküyor. İlim ve bilgileri sayesinde elde etmiş oldukları yüksek teknoloji ile dünya milletlerine zarar vermeye devam ediyorlar. Son on yıldır Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Mısır’da ve diğer İslâm ülkelerinde yaşanan zulümler buna örnektir.

Halbuki Allah’ın insanlara ve milletlere verdiği ilim ve bu yolla kazanılan servetin yine insanların mutluluğu ve huzuru ve barışın tesisi için kullanılması gerekiyor. Ve asla bu noktada kibir ve gurura kapılıp dünya nimetleri ile övünmek ve böbürlenmek gerekmiyor. Dünya kararlı, müstakim ve kalıcı bir yer değil ki, ölçülerimizi dünya nimetleri üzerine kuralım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*