Namazı tavsiye etmenin ölçüsü

İslâm’da en önemli ibadetlerden birisi, belki de birincisi namazdır. Namaz dinin direğidir. Namaz imanın kalpte karar kılması için en önemli vasıtadır. İnsan her gün beş defa namaz yoluyla Cenâb-ı Hakkın huzuruna çıkarak iman ve teslimiyetini tekrar eder. Bu tekrarlar imanın kalpte kök salmasına yol açar. Daha o imanı kalpten söküp atmak mümkün olmaz.

Namaz aynı zamanda insanın hayatını düzene sokar. İnsan her gün düzenli olarak yaptığı bu ibadetle kâinatta geçerli olan nizam ve intizama uyum sağlamış olur. Namaz insanı maddî ve manevî çirkinliklerden, kötülüklerden alıkoyar, kalp, ruh ve nefsin temizlenmesine vesile olur. Bütün peygamberler ümmetlerine öncelikle namazı tavsiye etmişlerdir. Resûl-i Ekremde (asm) ümmetine ve yakınlarına namazı birinci görev olarak tavsiye ve teşvik etmişlerdir. Hatta Dar-ı Bekaya intikal ederken en son tavsiyeleri de “Namaz, namaz, namaz… Namaz kılmaya devam ediniz” olmuştur.

İşte namaz kılmak böylesine önemli ve hayatî bir ibadettir.

Lâkin bu asırda bu mühim ve kıymetli ibadetin ifasında sıkıntılar var. Ehl-i iman, mü’min ve inançlı insanlar olmasına rağmen, namaz ibadetini yerine getirmek yolunda tembellik yapabiliyor, bu mühim ve hayatî ibadeti ihmal edebiliyor. “Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor” tarzında bahanelerin arkasına sığınarak saadet-i ebediye hesabına ciddi zararlara giriyorlar.

Böyle düşünen mü’min kişileri münasip şartlar içinde irşat ve ikaz etmek gereği açıktır. Elbette ki öncelikle iman ve teslimiyeti güçlendirmek daha uygun olacaktır. Zira ibadet zaafının çoğu, iman esaslarını ve hakikatlerini bütün duygu ve lâtifeleriyle tam olarak massedememekten kaynaklanan bir iman zayıflığı sonucu ortaya çıkıyor. Cenâb-ı Hakk’ı isim ve sıfatlarıyla tanıyarak imanını kuvvetlendiren bir mü’min elbette ki, namaza devam etmekte zorlanmayacaktır.

Ardından namaz ibadetini makul ölçüler içinde teşvik ve tavsiye etmek gerekiyor. Bazen imanı güçlü birisi dahi nefsin ve şeytanın desiselerine kapılıp ibadeti terk edebiliyor veya aksatıyor. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken hususlar var. Namazı tavsiye ve teşvik ederken dikkatli olunmalı. Ölçüye dikkat edilmeli. Kişinin aklının alabileceği şekilde, gücünün yetebileceği kadarı tavsiye edilmeli. Çıtayı çok yükseğe koymamalı. Kişi daha yüksek atlamaya yeni başlamışsa, siz onun önüne dünya şampiyonunun atladığı yüksekliği çıkarırsanız, meseleyi baştan kaybetmiş olursunuz.

Bazı ehl-i irşadın sözlerinden duyuyoruz. Çoğu kez Cuma vaazlarında da anlatılıyor. Hikâye bu: Bir gün Hz. Ali Efendimizin ayağına bir hançer saplanmış. Çevresindekiler hemen o hançeri çıkarmaya koşmuşlar. O mübarek insan demiş ki, “Durun, ben namaza durayım siz o zaman o hançeri çıkarırsınız, o zaman acı duymam.” Bu doğru ve hak bir hadisedir. Elbette ki çok yüksek bir iman taşıyan bir insan, Allah’a böyle bir teslimiyet gösterecek ve maddî âlemin sınırlarını aşacaktır. Fakat günümüzdeki insanlara böyle bir namaz kılması gerektiğini söylemek, faydadan çok zarara yol açabilir. Zira sahabeler tarzında namaz kılmak çok büyük evliyalara bile nasip olmaz. Nerede ki, bu gün bir sinek ısırmasından namazı bozanlara nasip olsun.

Büyük bir evliya zât bir gecede bin rekât namaz kılmış. Ve yine mühim bir evliya kırk yıl yatsı abdesti ile sabah namazını eda etmiş. Bu ve benzeri misâller de sıkça verilen misâllerden. Elbette ki tamamen doğru ve hak olan bu tür misâller insanları namaza teşvik için, iyi niyetle söyleniyor ve gerektiği yerde söylenebilir de. Fakat dikkat edilmesi gereken; daha yeni namaz kılmaya başlayan veya namaz kılmayan kişiden beklenecek haller değil bunlar. Zira bu tür haller, daha bir günlük kırk rekâtı kılmayı başaramayanların zihninde mevhum barikatlar ortaya çıkarabiliyor. Kişi, Risâle-i Nur’da ifade edildiği gibi “Benim namazım nerede, şu hakikat-i namaz nerede?” gibi vesveselere kapılarak daha namaza başlamadan yorulabiliyor.

Bu noktada Bediüzzaman Hazretlerinin çok güzel teşvik ve tavsiyeleri var. Özellikle 9. Söz ve 21. Söz’de namaza dair çok hoş hikmetlerden bahsedilmiş. Hatta Üstad Hazretlerinin bu konuda ilginç uygulamaları da var.

Denizli hapishanesi esnasında idamlık bir mahkûm namaz kılmaya başlıyor. Nur talebelerinin bulunduğu bölümde namaz kılan bu mahkûm sadece vakit namazlarının farzlarını kılıyor, sünnetleri terk ediyordu. Ona sormuşlar, “Niçin böyle yapıyorsun” diye. Cevap bir hayli ilginç: “Hoca efendi bana namaz kılmamı söyledi. ‘Sen sadece farzları kıl, ben senin yerine sünnetleri kılarım’ dedi. Ben de sadece farzları kılıyorum.”

Gördünüz mü tavsiyedeki inceliği?

Ne kadar makul, ne kadar akılcı ve hale uygun bir namaz tavsiyesi. Tam da kaldırabileceği bir yük. Şayet o kişiye daha işe başlamadan gel kırk rekât kıl dense idi, belki de bu çok ağır bir yük olacaktı, kişi eski yoluna devam edecekti.

Sonra hatıralardan öğreniyoruz ki, o kişi sünnetleri de kılmaya başlıyor. Ardından kaza namazlarını da îfâ edip, ebedî hayatını ihyâ ediyor. Önemli olan kişiyi namaza bir noktadan başlatabilmek. Sonrası kendiliğinden geliyor. Namazın lezzetini alan namaz kılmaya doyamaz elbette.

Risâle-i Nur’da geçen “Yirmi dört saatten birisini namaza sarf edin. Günde bir saat abdestle birlikte namaza kâfî gelir” sözleri ne kadar güzel, ne kadar makul ve akılcı bir teklif şeklidir.

İşte namazsız insanlara namazı tavsiye ederken bu yol takip edilmeli. İnsanların yapabileceği en kolay ve en hafif şekli tavsiye edilmeli. “Kolaylaştırmalı, zorlaştırmamalı.”

Şimdi bir kişiye, “Sabah yatağından kalkarsın, bitkilerin, böceklerin, çiçeklerin ve tüm kâinatın uyandığı bir anda uyanırsın. Kalkar abdestini alır, vücudunu günün yorucu zahmetlerine hazırlarsın. Sabah namazını edâ edersin. Bu senin ancak on dakikanı alır. Ardından öğle vaktinde, gün dönümünde, hem dinlenir, hem de öğle namazını kılarsın. Bu da yaklaşık on-on beş dakikanı alır. Gün batımına doğru ikindiyi ifa eder, akşam namazında ise kısa bir nefsî hesap yaparsın. Hem akşam namazını kılar, hem de gün içinde isteyerek veya istemeyerek kazandığın günahlardan tövbe edersin. Yatsı namazını ise gecenin sessizliğinde, ahirette çok daha güzel bir hayat umudu ve beklentisi içinde ifa edersin. Bütün bu namazlar senin bir saatini almaz” diye makul ve akıl dairesinde bir teklif yapılsa netice alınması kuvvetle muhtemeldir.

Allah tüm mü’minlere namaz ibadetinde daim olmayı nasip etsin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*