Nasıl bir eğitim?

Yıllardır çocuklarımız üzerinde değişik eğitim modelleri deneniyor. Başarılı olamadığı için sık sık değiştirilen eğitim ve öğretimde en son gelinen nokta hepimizin bilip gördüğü fakat düzeltmekte muvaffak olamadığımız ‘ezbercilik’ yöntemiyle devam ediyor. Bu yöntemde o kadar ileri gidildi ki artık konunun öğrenilip hazmedilmesinden ziyade konuyla ilgili soruların ve cevapların ezberlenerek sınavlarda hız kazanılıp daha başarılı sonuçlar alınmaya odaklanıldı.

Ailelerin mecbur kalarak çocuklarını göndermek zorunda kaldığı; önceleri ‘dersane’ günümüzde ise ‘etüd merkezleri’ denilen okula destek uygulamaları da aynı yöntemi kullanıyorlar. Yani eğitim ve öğretim sonuca odaklanarak sınavlardan daha yüksek puan almaya yönlendiriliyor.

Hâlbuki eğitim ve öğretimin amacı çocuklarımızın zekâ, duygu ve beden gelişimiyle olgunlaşmasını sağlamaktır. Onlara sağlam bir şahsiyet kazandırmaktır. Daha ilerisi kendi benliğini ve Rabbini tanımasını, milli ve manevi değerleri öğrenip ‘güzel ahlak’ sahibi olgun bir münevver olmasını temin etmektir.

Peki, eğitim ve öğretimin ülkemizde bu derece savrulmasının temel sebebi nedir? Eğitim uzmanlarımız pek çok sebep sıralayabilirler. Fakat aileler açısından temel sebep ‘geçim derdi’dir. Yani her aile okula gönderip eğitim masrafı yaptığı çocuğunun ‘iyi bir okul’ kazanıp bitirerek sonunda geçimini sağlayacak bir ‘iş sahibi’ olabilmesi için uğraşmaktadır.

Asıl niyet ‘geçim derdi’ olunca eğitim ve öğretimden beklenen bütün faydalar geri plana itiliyor. Aileler çocuklarını ‘yarış atı’ gibi sınavlara hazırlamakla uğraşıyor. Çocukların bütün zamanları bunun için işgal edilerek ‘normal hayat’ yaşamaları engelleniyor. Devamlı ‘ders çalış’ baskısıyla büyütülen çocukların enerjisi ve gayretleri törpüleniyor.

Oysa ülkemizde istibdattan uzak istikrarlı bir ‘demokratik’ yönetimle ‘adalet’li bir ‘ekonomik paylaşım’ sağlanabilse bu duruma düşmeyecektik. Adaletli bir ekonomik paylaşımı başaran gelişmiş demokratik ülkelerdeki eğitim seviyesine gelebilecektik.

Çocuklarımız ezberciliğin kıskacında kalmayacak; normal sosyal gelişiminin gereği olan ‘oyun oynamasına’ bile fırsat verilmeyen baskılardan kurtulacaktı. Belki de hiç sevmediği ve sevemeyeceği meslekleri sırf kazanç kapısı gördüğü için tercih etmeyecekti.

Mesela teknisyenin bedenen, mühendisin ise zihnen daha fazla çalışıp yorulduğu; fakat teknisyenle mühendisin hemen hemen aynı gelir seviyesinde olduğu ülkelerde aileler çocuklarını meslek seçiminde serbest bırakmaktadırlar. Çocuğumuz içine kapanık, hayattan zevk almayan, işini sevmeyen bir mühendis olmaktansa; neşeli, hayatı seven, mesleğini zevk alarak yapan bir teknisyen olsun daha iyi demektedirler.

Netice olarak bedenin bozuk bir uzvunun olmasından bütün vücudun etkilenmesi gibi bir devletin de bütün kurumlarının başarılı olması ancak dengeli bir bütünlük içerisinde olabilir. Bütün bünyeye de şifa olmayan hiçbir ilaç bozuk uzvun da düzelmesini sağlamayacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*