Herkes işinin başına!

Aslında, biz Nur Talebelerinin doğrudan vazifesi ve işi olmayan, hele de Üstadımızın “şeytanla eş tuttuğu” siyasete, bu kadar dalan Nur Talebelerini anlamak mümkün değil! Bir de bunu, kendilerinde bir “vesayet” görerek veya “rüçhaniyet” hissiyle yapanlara ne demeli?

Nur Talebelerinin içinde, en çok siyasetle alâkadarmış gibi görünen veya öyle zannedilen Yeni Asya camiasının dışındaki arkadaşlarımız maalesef, müfritane tavırlarla, fersah fersah siyasete dalmış ve asıl vazifelerinin dışına çıkmışlardır.

Hele de, bizlere müşabih görünen ve aslında bizim hizmet metodumuzla da alâkası, bağı olmayan bir hareketin, zaten bize verdiği zarar yetmiyormuş gibi, millet nezdinde, kasti veya safiyane olarak bizlerle iltibas edilmesi, karıştırılması işin daha da vahim bir hâliydi. Son hadiselerde, bir bakıma millet; bu hareketle, Nur Talebelerini ayırt etmeye başladı. Üstadımızın hiçbir zaman tasvib etmediği; devlete talib olma gibi yanlışlıkları yapanlar, aslında beşerin zulmüne düştü gibi görünse de, geçmişte nurun özüne, hakikatine yaptıklarından dolayı adâletin elinin, üzerlerine düştüğünü fark etmeliler. Sebeb olarak görünen sathi yüz, o kader elinin sillesini teşkil ediyordur her halde.

Zamanında Üstad’ın sözlerini iyice anlamayıp, dini siyasete alet edenlerle beraber hareket edenler, eninde sonunda mesuliyetlerinin mucibince muamele göreceklerdir.

Hâlbuki bizim esas gayemiz; iman, Kur’ân dâvâsı değil miydi? “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” diyen Üstadın feryadı neydi? Onun bir tek gayesinin istikametinde hareket etmeyip de, lüzumsuz ve malâyani şeylerin peşinde koşanlar, esas dâvâlarından sapmış olmazlar mı?

Cemiyetin, gençlerin, daha yeni ergenlik çağına girmiş kız ve erkek çocukların durumuna bir bakın! Şeytan, nefis, fitne-fesad v.s nin tuzağı ile acaib yollara süluk eden, sapan, bu çocukları, insanları kim kurtaracak? Daha hayatının baharında, yaptığı yanlışlar yüzünden hayattan bıkan, Allah muhafaza bundan dolayı da, her türlü yanlış ve haram işlere sapan o çocukları, düştükleri bataktan kurtarmak, bizim vazifemiz değil mi?

Daha birkaç gün önce, bir arkadaşımı ziyaret için dükkânına gittim. Yanına, çalıştırmak için, 15-16 yaşlarında bir kız çocuğunu almış. Biz arkadaşla konuşurken, arkadaş kızın hareketinden anlamış olmalı ki, “hadi git dışarıda sigaranı iç gel” deyince şaşırdım. Kıza, “bir dakika“ dedim ve yanıma çağırdım. “Ne sigarası kızım, sen sigara mı içiyorsun?” dedim. Mahcub ve ürkek bir edayla “evet” deyince, daha da yakınıma çağırıp, onunla konuşup, nasihat ettim. Çocuk, anlattığım şeyleri hiç duymamış, şaşırmıştı. Tabiî bir de, tam da cemiyet şeytanlarının istediği bir durumu vardı. Babası vefat etmiş, aile düzeninde bir bozukluk vardı. Onların isteyip de bulamadığı bir durumdu. O yaşlardaki çocukların aile durumlarındaki bozukluk, onların sahipsizliği, o şeytanların işine yarıyor ve bu tür çocukları tuzaklarına düşürüp, her türlü ahlâksızlığa sürüklüyordu. Çocuğa epey konuşup nasihat ettim. Anlaştık, bana söz verdi bir daha sigara içmeyeceğine dair.

Yani şimdi buyurun, bu iş nedir? Biz bu gibi cemiyetteki bozukluklara derman olmayıp da, alâkasız işlerle uğraşırsak, mesul olmaz mıyız? Bu anlattığım küçük bir misal. Bunun gibi, birçoğumuzun etrafında ne misaller vardır kim bilir?

Evet, bir seçimin peşinden, koştunuz koşturdunuz, konuştunuz, birçok kardeşinizi de üzdünüz. Artık seçim bitti. Lütfen, bundan sonra asıl mecranıza çekilip, kendi işinizin başına dönünüz! Unutmayın, iman, Kur’ân dâvâsı bizim birinci tercihimiz ve dâvâmızdır.   

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*