Yanyana durma zamanı geçti

Image
Müjdeli haberlerimizi bu başlık altında vermeği çok isterdik, ama Avusturya’da gerçekleştirdiğimiz entegrasyon programında, böyle bir zamanın henüz geçmediği, programın seyrinde bile gözden kaçmadı.

Aylar öncesinden istişareleri ve hazırlıkları yapılan ortak program; din ve inanç zaviyesinden Hıristiyanlara ve Müslümanlara münhasırdı. Millet ve kültür bakımından ise çok daha zengin harmoniye sahipti.

Avusturyalı, Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Hırvat, Sırp, Makedon, Bosnalı vesaire…
Organizesinde ise, kilise-cami-cemaat ve dernek renklerinin harmonisi vardı.
Ne güzel!
Pekâla, güzel olmayan ve gözden kaçmayan ne ola ki..
Hem “huzma safa, da’ma keder” kaidesince, her şeyin güzel yanını nazara vermek varken; satır aralarına gizlenen ve hâkim havanın şemsiyesi altında saklanan, velâkin dikkatli nazarlara da sırıtan bazı halleri deşifre etmenin de bir hikmetli yanı olabilir mi?
Evet, kanaatimce ve her şeyden önce bir hikmetli yanı olabilir. O da, benzeri programların tekrarında aynılarının tekrarından sakınmak için.
Öteden beri inançlar ve kültürler arası diyaloğa karşı olanların eline koz vermemek için..
Hem bazı şeyleri nazara vermekten maksadımız; batan güneşe ağlamak değil, yeniden doğduğunda ne yapacağımıza karar vermektir. Aynı mânâdaki bir toplantının tekrarında aynı hataları tekrarlamamaktır.

***

Bu organizeye dışardan bakan bazıları, “Yan yana durma zamanı geçti” slogan ve parolasının altında bile sinsi bir niyetin saklı olduğunu iddia etti. Derneğimizi temsilen organizenin içinde bulunan biri olarak, yüzüme karşı; “Nasıl farkında olmazsın ki, bu slogan yerli halkın yabancılara tepkisidir!”
“Neden?”
“Çünkü onlar bu sloganla demek istiyorlar ki: Yan yana durduğumuz bu kadar yeter. Ya kültür, gelenek ve inançlarımıza tabi olup, bizim gibi yaşayın; ya da bu ülkeyi terk edin!”
“Hayır! Kim nasıl düşünürse düşünsün. Biz bu parolayla demek istiyoruz ki: Gerçi yan yana olmak, karşı karşıya olmaktan iyidir. Ama bundan daha iyisi beraber olmak, birlikte hareket etmektir.”
“Neye karşı?”
“İnsan olarak, gayr-i insanî her şeye karşı! Demokrat ve hürriyetperver olarak, antidemokratik uygulamalara karşı! Mazlûmların yanında yer alıp zalimlere karşı! İnanç ve ahlâk sahibi kimseler olarak, inançsızlığa ve ahlâksızlığa karşı!”
Burada asıl tasvip edilmeyen ve insanlıkla bağdaşmayan tutum, karşı karşıya olmaktır, kavgadır ve çatışmadır. Buna nazaran vasat bir manzara ise, “lekûm dinikûm” diyerek, yan yana olup, kimse kimsenin işine karışmamasıdır ki, homojen bir yapıya sahip olmayan toplumlarda, barış içinde bu şekilde yaşayabilmek de bir aşamadır. Daha iyi olanı ise, birlikte yaşamanın gereklerini hayata geçirmektir.

***

Biz, bu duygu ve düşünceyle meseleye bakarak ve konuşmamızı da bu çerçevede hazırlayarak, toplantıya dahil olduk. Hatta şahsen, Hıristiyan bir grubun yanına oturmayı tercih ettik. Sonra bir vesileyle anlaşıldı ki, her grup veya cemaat orada “grup veya cemaat” olarak yine “yan yana” oturmuş! Üstüne üstlük bir de Hıristiyan moderatörümüz, kimlerin hangi dernek veya cemaat adına geldiği sorusuyla, onları ayağa kaldırıp alkışlatmaz mı?
Biz ise; düşüncemiz ve meseleye bakışımız adına, orada ayrı ayrı gruplara sarf edilen alkışları toplayıp, o toplantıya katılanların tamamına tevdi ediyoruz!
Kaderin hükmüne ve lâtif cilvesine bakınız ki; kürsüye çıkış ve inişlerde alkışlanmanın dışında, konuşma esnasında alkış alan tek düşünce ve bakış açısı; ahir zamanın Nur dersleriyle yoğrulmuş olan fikirler oldu. Haza min fadli Rabbi!

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*