Bir fiil, iki failin eliyle mi oluyor?

Bu görüntü insanı yanıltmamalıdır.

Evet, eli kaldırma fiilinin gerçekleşmesi için o kaldırma eylemini evvelâ istemek gerekecek ve o isteğin yerine gelmesi için şartların yeterli olması gerekecek. Allah’ın hikmetine de uygun ise o fiil yaratılacak. Özetle budur.

Bu hâdiseyi şöyle açabiliriz. Bütün tercihlerin kaynağı meyelândır. Meyelânın gelişmesi bir takım sebeplerle olur. İlk sebep olarak hayali sayalım. Hayal, her zaman bir sebep tahtında işler ve onu içeriden ve dışarıdan tahrik edenler vardır. İçeriden acıkma, susama, tuvalet gibi zorlayanla beraber duyu organları kanalıyla gelen dış tesirler de sebep olabilir. Meselâ, def-i hacet isteği, insanın hissine dokunur veya işittiği bir ses ya da söz alır götürür hayalini, koku ya da dokunmayı da saymak lâzım. İşte bunların her birisi ile hayal çalışmaya başlar. Çalışan hayalin istikametinde meyelân gelişir. Bu kademede sorumluluk henüz yoktur ve müdahaleye kapalıdır zira hayal emir dinlemez.

Tasavvura evrilir hayal. İhtimallerle zenginleşir. Suret ve tasvirler gelişir. Bunların aklî değerlendirmelerine gelir sıra. Olumlusu, olumsuzu; hayırlısı şerlisi hepsinin muhasebesi olur. Yavaş yavaş olgunlaştığı bu devrede vesveseye de dikkat etmek gerek. O, bu alanda insanı avlar. Sorumluluk taşıyan tasdik basamağında meyelânın rengi belli olur, yönü de. İşte bu noktada vicdan ve nefis mücadelesi başlar. Hangisi galip gelirse onun tercihi iz’an kademesinin malzemesidir. Bu kademeden nefis, akıl, kalb, vicdandan hâsıl olan irade beyanı da iltizamla tarafını belli eder ve hayır ya da şer konumunda itikadı belli olur. Elin, hangi istikamette kullanılacağı tercihi, zuhura çıkmaya hazır hâle gelir. Bunlar içeridekilerdir ve hızla hatta anlık gelişen şeylerdir. Farkında olalım-olmayalım, hemen her kesb öncesi vakıa budur.

Kesbin hazırlığı tamamdır, sembolik küçük bir hareketle, yapılan tercih istikametinde el, harekete hazırdır. İşte bu noktaya kadar olan biten, kulun ihtiyârî sorumluluk alanındaki gelişmelerdir. Kul, kesbi ile sözde faildir. Lâkin onun bu işi, itibarî hükmünde, “mübaşeret-i cüz’iye” denilen sınırlı bir temas gibidir. Sonrasında yaratılacak olanın, olması için bir kontak anahtarı hükmünde hükmî bir vasıftadır. Bir manada şart-ı âdi de denilen işbu kesb, meyelânla başlayıp, cüz-i ihtiyâr ile tercih edilerek irade ile rengi beyan edilen bir vakıadır. Fiillerin başlangıcı cüz’î irade, nihayeti ise Küllî irade ile mümkün olmaktadır, esasında hareketle söz konusu fiilin yaratılmasında fail görünümlü cüz-i ihtiyârî, esasen edilgendir, etken olan gerçek failin fiiline bir sebeptir, mahaldir. Bu sebeple bir fiil, iki fail eliyle mi oluyor, konusu yanıltmamalıdır.

Elin hareket ettirilmesi öncesi işlemlerle kul, fiilinin yönünü belirleyerek o fiili işlemeyi kesbeder. Hikmetine uygun ise Allah; koldaki ve vücuddaki sistemleri devreye sokarak, dış âlemi de uygun düşürerek o fiili yaratır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*