Zaman zaman gündemimizin PKK terör örgütüne kilitlenmesini, hadiselerin normal seyrine bağlayanlar o kadar çok ki… Hele hele, saldırgan global ifsad cereyanlarının bizdeki münafıklarla işbirliği yaparak, PKK meselesini bir Kürt sorunu olarak takdimine aldanan milyonları gördükçe, hayıflanmamak elde değil.
Ayrıca, bilinen şu bilgileri de hatırlayalım. Türkiye mezcindeki Kürtleri doğuda arayanlara şu hususları sormak gerekir: Doğudaki Kürtlerin en az üç misli ülkenin batı ve diğer şehirlerinde yaşamıyorlar mı? Üç tane Van, beş tane Mardin, Muş, Bitlis ve Diyarbakır’ın, Ankara, İstanbul, Bursa, İzmit, İzmir, Antalya, Denizli ve Manisa’da yaşadıklarını kabullendiğimizde, Kürtleri hangi coğrafyaya bağlayacağız? Bu şehirlerde doğmuş Şarklıların çocukları; kültürel, evlilik ve diğer yollarla “batılı” olduklarına göre, Kürtlerden kimleri kastediyorsunuz?
Kürt sorununun ırkçılık bağlamında ele alınması imkânsızlaştığına göre, bu fitneyi çıkaran merkezlerin asıl maksatlarını araştırmak gerekiyor. Doğu ve güneydoğu coğrafyamızı uluslararası zındıkaya peşkeş çekmek isteyenler, sakın kendi elleriyle ve imkânlarıyla organize ettikleri tezgâhı “Kürt sorunu” olarak bize sunmaya kalkışmasınlar? Türkiye’nin bölgesinde dünya barışını sağlayacak bir güç olmasını istemeyenlerin kimler olabileceği sorusunun cevabı da bizi doğru neticeye götürebilir.
Medenî ülkelerin ırka dayalı milliyetçiliği lânetledikleri bir zamanda, global tahripkâr cereyanlar Türkiye içindeki hanedanlarla işbirliklerini gizleseler de, matematiksel hesaplar onları deşifre ediyor. Bir asrı geçkindir tatbikata konulmak istenen “Ortadoğu Projesi” veya Türkiye’nin böğrüne uydu bir Kürt devleti kurma projesinin önündeki en büyük engelin İslâmiyet olduğunu, PKK örgütünü kullanan neoconlar da biliyor. Kürtlerin dindarları, Peygamberlerinin lânetlediği ırkçılığa yanaşmayınca, onlar da Marksist–Leninist örgütleri devşirerek çeşitli isimler altında parti ve örgütler kurma yoluna gittiler. Hatta denilebilir ki, Hizbullah senaryosuyla bu yolda mani teşkil edecek bölgedeki dindarları ya safdışı bıraktı veya bölgeden kovdular. Akıllarınca PKK için dikensiz bir gül bahçesi hazırladılar. Bu coğrafyada yaşayan din düşmanı Kürt militanlarıyla belli bir mesafe de kat ettiler.
Türkiye’de, hür bir ortamda milletin önüne konulacak bir sandığa, kaç kişinin PKK’nın Kürt halkının temsilcisi olduğu yönünde rey vereceğini merak edenler; Menderes ve Demirel dönemlerindeki milletvekili çizelgelerine baksınlar. Amerikalı neocon ve neoliberallerin baskısı ve maalesef idarecilerimizin rızasıyla Meclise giren PKK uzantılı partinin Kürt milletinin veya doğu coğrafyasının temsilcisi olamayacağı açıkça ortada iken, gündemimizin bu meseleye kilitlenmesi abesle iştigal değilse nedir? Tarihte olduğu gibi, suikast, katliâm ve başka zulümlerle PKK örgütünü siyasallaştırmak isteyenler her zaman olacaktır. Hadiselerin üzerine zındıklarca örtülen şalın ne kadar şeffaflaştığını merak edenler, manzaraya bir de Brüksel, Stockholm ve Berlin gibi merkezden baksınlar. Kürt halkının devletten beklediği adalet, hürriyet ve insanlığa saygı yalnızca Türkiye’nin doğusundakilere lâzım değil ki… Yetmiş milyon insanımızın şer senaryolardan kaos, komite istibdadı, hukukun siyasallaşması ve organizeli hırsızların ülkeyi basmasından feryat ettiğini hepimiz duyuyoruz.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Türkiye’de “Kürt Sorunu” diye bir problem yoktur. Medenî milletlere yakışmayan bir Türk ırkçılığı yapılıyor ki, bunu tezgâhlayanların ne Türk ve ne de Müslüman olmadıklarını yüz seneden beridir biliyoruz. Türk milletinin tarihî vazifelerini yerine getirmemesi için, düşmanlarınca icad edilen ırka dayalı “Türk milliyetçiliğinin” hem içerde ve hem de dışarıda bize ne denli zarar verdiğini, dış basından da takip edebilirsiniz. Hükümetin medya ile anlaşarak çok önemli bir gündem gibi takdim etmeye çalıştığı bu müşkülün çözümü o kadar basit ki… Yüz elliyi aşkın Kürt kökenli milletvekillerinin öncülüğünde sivil toplum örgütleri, dinî cemaatler ve doğulu işadamlarının yardımıyla yapılacak küçücük bir çalışma, neoconların PKK balonunu anında bitirir.
Amerika’nın birinci Körfez Savaşıyla zoraki de olsa kurdurduğu Kuzey Irak Kürt devletine benzer anti İslâm bir Kürt oluşumunun bu ikinci Körfez Savaşı akabinde ülkemizin doğu ve güneydoğusunda kurdurulacağı önceden plânlanmıştı. 1 Mart tezkeresi kabul edilseydi, Amerikalı neocon ve neoliberaller bu kadar zahmet ve masraflara girmeyeceklerdi. Hükümetin ayağına kimlerin basmakta olduğunu görmek için yalnızca bakmak yetiyor. Ulusalcı laik Kemalistlerle neoconların kayıkçı kavgalarına aldananlara, 12 Eylül öncesindeki Dev-Sol, Maoist–Leninist ve diğer devrimcilerin yeni değişim ve dönüşümlerini göstermek; yeter kanaatindeyiz. Kürt halkı ekseriyetle dindar olduğundan, Kemalistler de saltanatlarının istikbali için neoconlarla rahatlıkla anlaşabilirler. Artistlerin konuştuklarına değil, senaryonun yol aldığı istikamete bakanlar, ekranların manyetik alanından kurtulmuş olurlar. Netice olarak, ümit ediyoruz ki, hükümet inisiyatif kullanarak bir adım ileriye çıkar ve yukarıda arz ettiğimiz üzere PKK’nın Kürt halkının temsilcisi olmadığını ve Türkiye’nin Kürt sorunu diye bir müşkülünün bulunmadığını, başta Avrupa ve İslâm âlemi olmak üzere dünyaya ilân eder.
Benzer konuda makaleler:
- Türkiye’ye vize kalksın
- Mahrem gündem…
- Bosna-Hersek’in bağımsızlığının 20. yıldönümü
- Yeni anayasada fırsat kaçmasın
- Ermeni düşmanlığı, bu vatana zarardır…
- Hac yolundaki Bosnalı Türkiye’de
- Ordu ‘Başörtüsünü çıkarın’ diyemez
- Mevlânâ diyarı Konya’da Nur Esintileri
- Türkiye’de bir ilk: Duvarda Risale-i Nur tanıtımı
- Yeni Türkiye’de yeniden demokrasi arayışları
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun