Büyük seçimin küçük hesapları

Image
Bugün yeryüzünde ve bilhassa İslâm ülkeleri arasında Türkiye’nin konumunda olan bir başka ülke gösterilemez. Tarihten üstlendiği bir misyonun takipçisi olma iddiasında olan bir ülkeye ve bu ülkenin milletine ve bu milletin vekillerine büyük hesapların, büyük projelerin ve ciddî adımların sahibi olmak yakışır.

 

Ama vakıanın hiç de öyle olmadığını dünya âlem biliyor. Seçim döneminde ortaya atılan “çılgın projeler” ise bu kategoriden sayılmaz. Neden mi?
Birincisi: Seçim döneminde açıklandığı için.
İkincisi: “Çılgınca” olduğu için.
Üçüncüsü: Gerçekleşse bile, Türkiye’de zaten var olan gelir, eğitim, fırsat ve nüfus dağılımındaki dengesizliği daha da arttıracağı için..
Bize, “çılgınca” değil, akıllıca atılan adımlar ve ortak aklın ürünü olan projeler lâzım.

«««

Seçim öncesi, seçime ramak kala sarf ettiğimiz bu sözler, seçim sonrasında da geçerliliğini sürdürecektir. Zira bu seçim, mevcut tabloyu değiştirmeye yönelik bir izlenim vermiyor. Hesaplar da “çözüm”e endeksli yapılmadı zaten. Öyle olsaydı, seçim sistemi değiştirilir, baraj kaldırılır, ya da baraj yüzdesi (% 2 gibi) makul seviyeye indirilir, sonra seçime gidilirdi.
Mecliste var olan partiler, kendi konumlarını koruma ve varlıklarını sürdürme derdine düştüler. Sivil olmayan bir anayasanın öngörüleriyle, “yüksek barajlı” bir sistemle seçime gidildi. Büyük seçim öncesi “küçük hesaplar” yapıldı. İktidara göre bu hesaplar “büyük” olabilir. Hayır, dünyanın neresinde olursa olsun, kendi iktidarını korumaya ve süresini uzatmaya yönelik bütün hesaplar “küçük”tür. Var olan problemlere radikal çözümler içermeyen bütün hesaplar “küçük”tür.

«««

Hesapların “büyüklük”(!) boyutunu, seçim meydanlarında gördünüz.
Sivil bir anayasa için yapılan hazırlık ve teklifler mi milletle paylaşıldı?
Uzun süredir tartışılan “demokratik açılım” projesinin sosyal ve “siyasal” gerekçeleri ve uygulanabilir safhaları mı anlatıldı?
AB adaylığında, alınan (veya alınmayan) mesafe hususunda mı millet bilgilendirildi?
28 Şubat uygulamalarındaki haksızlıkların ne ölçüde giderildiği mi söylendi veya giderilmediyse çaresizlikleri mi itiraf edildi?
Bütün liderler, hep bir ağızdan kardeşlik, birlik ve beraberlik çağrıları mı yaptılar?

«««

Bu soruların cevabı “hayır” ise, öyleyse bu seçim birilerine hayırlı olsun.
Geliniz biz, sadece günü kurtaran küçük hesaplara değil; yüzyıl öncesinde bugünümüzü gören ve daha öteleri gösteren nazarlara müteveccih olalım. Siyaset arenasındaki, şimdilik geri planda bırakılan misyonun “nokta-i istinad”ı olma vasfıyla sadece üzerimize düşeni yapıp, hizmetlerimizle meşgul olalım!
Bu imtihan dünyasında her lâhza karşı karşıya olduğumuz daha büyük seçimlerin büyük hesaplarına müteveccih olalım! İlmen, fikren, zihnen ve fiilen o büyük tercihlere dikkat edelim. Söz gelimi:
Dünya mı, ahiret mi?
Hizmet mi, siyaset mi?
Maddî ve dünyevî makamlar mı, manevî ve uhrevî makamlar mı?
Marifetullah mertebeleri mi, cennet mertebeleri mi?
Rıza-i İlâhî makamı mı, yoksa diğer manevî makamlar mı?
Şahsî kemalât mı, hizmetkârlık mı?

NOT: Avusturya okuyucuları olarak, hizmet yolunda iken uğradıkları müessif kazada vefat ederek manevî şehitlik mertebesine erişen Seyfullah Bahar ve oğlu Faruk ile diğer kardeşlerimize Cenâb-ı Haktan rahmet ve mağfiret, geride kalanlarına sabr-ı cemîl niyaz ediyor; yaralananlara hayırlı ve âcil şifalar diliyoruz.

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*