“Model ülke veya modern İslâm´´

Amerikalı şahinlerin dillerinden düşürmedikleri “Modern laik Türkiye modeli”nin mahiyetini anlamaya çalışırken, bu dessas oyunun kaplamaları ile zamanlaması da dikkatimizi çekiyor. Daha önce işaret ettiğimiz gibi Orta Asya’dan Marakeş’e uzanan bir coğrafyanın—İslâm coğrafyasının—diktatörlükler, iç karışıklıklar ve fitnelerle dizginlenmesi ve mutlu dünya azınlığının çıkarlarına göre dizayn edilmesi esas alınıyor.

Bu coğrafyada kullanılan metodlar, zındıkanın karaparalarıyla bilhassa Amerika’da kurulan enstitülerce test edilmiş, lokal denemelerde başarıya ulaşmış metodlardır.

İsterseniz mazide kalmış mozayiğin parçalarını bugün fırından çıkan parçalarıyla yan yana getirelim. Mahiyeti hâlâ milletimizden gizli tutulan 12 Eylül felâketini, birileri Özal’ın “liberal ekonomi” devrimiyle devamlı kapata geldi. Kanunî düzenlemeler, dünyanın başına dert edilmiş Uzanlar meselesi, hak ve hürriyetlerin fert ve sivil toplum bazında tırpanlanması… ve ülkenin enflasyonla birlikte girdiği tereddîyi daima Özal sevgisiyle kapatmaya çalışanların bizzat Özal’ın katilleri olduğunu ailesi söylüyor. Özal’a “devlet töreni” yapanlar, onu bazı dinî cemaat liderleri vasıtasıyla sağ cenaha bayrak yapmaya kalkıştılar.

Çiller’in kulağına “Özalizm” şarkısını fısıldayanlarla, yine aynı pistte bugün Tayyip Erdoğan’a Özal dansını yaptıranların New York dinozor ve prenslerinden başkaları olduğuna inanıyorsanız zokayı çoktan yutmuşsunuz, demektir. Özal’ın bütçeden ayırarak New York’a gönderdiği paralarla projelerini geliştirenler, 12 Eylül’deki hafif kaymayı 28 Şubat’la önlemeye çalıştılar.
12 Eylül sürecinde Özal’a biçilen rolü 28 Şubat’ta üstlenen Tayyip Bey, Turgut Beyin yarı zamanı kadar da taşıyamaz. Zira patronların mahiyetini dindar ve insaniyetperver Avrupa ortaya koymaya başladı.

Dünya çapındaki zındıkanın bu defa karşısında yalnızca “hanedana teslim edilmiş” bir Anadolu hareketini görmeyeceği kanaatindeyiz. Anadolu’dan Kur’ânî desteği görmüş hakiki Hıristiyanlarla insaniyetperver Avrupalılar da tahribatçıların karşısındaki yerlerini çoktan aldılar.
Bundan yıllar önce devletin tüm imkânlarını kullanarak İslâm coğrafyasındaki sembollerle savaşanlar, 14 Mayıs sabahında zelil bir mağlûbiyeti tatmışlardı. Türkiye ve Tunus dışında da bu istikamette bir netice alamadıkları ortada iken, bu defa aynı bayat metodla tüm İslâm coğrafyasında Müslümanlarla mücadeleye girişen New Yorklu dinozorlarla, Selanik merkezli hanedan mensuplarının alacakları mağlûbiyetin boyutlarını birlikte göreceğiz.
New York ve Wolfowitz, Safire, Perle ve Soros gibi Yahudi kökenli siyasetçi ve teorisyenlerin Anadolu’yu ve bugünkü sosyal yapımızı aydınımızdan çok iyi bildiğine elbette şaşırmıyorsunuzdur. Zira biliyorsunuz ki, Anadolu bu dünya genelindeki projenin “can damarıdır.” Hanedanın yardımıyla burada uygulamaya konulacak modelin, hürriyetten mahrum sair ülkelerde uygulanmasının daha kolay olacağını zannediyorlar. Bu da ayrı bir yanlış…

Şu bilgi çağında, sair İslâm ülkeleri Selanik merkezli hanedanlarca idare edilmediğinden, Türkiye’ye artık herkes “acıyarak” bakıyor. Hem de Türkiye’de Batı standartlarında yapılacak bir seçimle hem New Yorklu’ların, hem de Selanikli’lerin kaybedeceğini tüm dünya biliyor. Saraybosna’daki kadınların başörtüsüyle uğraşan meşhur ekonomist Soros gibi, tüm tahrip heyeti mensuplarının kafasında “insanlığın tahribine engel olan İslâmın tahribi” birinci derecede yer alıyor. 28 Şubat’ın içinde yer aldığı projede; yerli hocaların şeair düşmanlığından tutunuz; Kemal Derviş’in getirilmesine, ekonomi ile birlikte siyasetin iflas ettirilmesi kadar daha yüzlerce maddenin olup olmadığını İ. Cem çok kişiden daha iyi bilir.

Netice olarak, hanedan aracılığıyla Türkiye’nin tüm karakollarına sızmış tahrip kumpanyasının pazarlamaya çalıştığı model ülke projesinde “milliyetçilik” ayağının yerine ikame edilmek istenen “modern İslâm” ayağı da tutmuyor. Zira hürriyet, şeffaflık ve bilgi çağında artık kimse ulema-i su’dan fetva beklemiyor. Önümüzdeki yıllarda tamamen olmasa bile, hukuk, sağlık, eğitim ve ulaşım noktalarından AB’ye girecek Müslüman Türkiye’nin önünde ne New Yorklu dinozorlar, ne hanedan ve ne de “kötü âlimler” duramayacak.. Çok yakın bir gelecekte insanlık için kurdukları tuzakların ellerine ayaklarına dolanacağını inşaallah birlikte müşahede edeceğiz.

Onların sonunu getirecek bir husus da İslâmın üçüncü büyük kaynağı olan “icma-i ümmet”teki inkişaftır. 11 Eylül fırtınası, zındıkanın tüm habis oyunlarını örten meş’um perdeyi artık aradan kaldırdı. Şeair-i İslâmiye Kuala Lumpur’dan ta Marakaş’e kadar bayrak bayrak dalgalanıyor. “Modern İslâm” sloganı öyle cılızca çıkıyor ki, hainlerin bile sesleri kısıldı. İcmaya kuvvet veren hürriyet güreşi, zındıkanın tüm çabalarını çürütmeye başlıyor. Yükselen yeni nihallerin dibine ancak gübre olma şansını onlara tanıyor. Sözün özü, dünyayı gül-gülistanlık günler bekliyor.

Gayret… Ha gayret… Ha gayret….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*